29 Kasım 2023 16:51

İngiltere Kıbrıs’ı Gazze’deki katliamın suç ortağı haline nasıl getirdi?

Anthony ANAXAGOROU
declassifieduk.org

Akdeniz’in güneydoğusunda yer alan ve yaklaşık 1,2 milyon nüfusa sahip bir ada. Coğrafi olarak Levant, Ortadoğu ya da Batı Asya’da yer alan bir ada. En büyük şehrimiz Lefkoşa veya Lefkosia, dünyadaki son bölünmüş başkent.

Güneyde Kıbrıs Cumhuriyeti, AB’nin en genç ve en doğudaki üyelerinden biri. Kuzeyde ise 320 bin nüfuslu (Türkçe konuşan Kıbrıslılar ve Türk yerleşimcilerin bir karışımı) ve şu anda uluslararası toplum tarafından tanınmayan defacto bir devlet olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yer almaktadır.

İki bayrak, iki para birimi, iki devlet ve Yunanca, Türkçe, İngilizce, Kıbrıs Rumcası, Kıbrıs Türkçesi, Ermenice, Kıbrıs Arapçası (Sanna olarak bilinir) ve çoğunlukla kuzeydeki topluluklarda konuşulan bir Roman Türkçesi olan Kurbetçe dahil olmak üzere çeşitli diller…

ADADAKİ ÜÇÜNCÜ BAYRAK

Antik çağlardan günümüze kadar değişen güçlere ve uzun süreli işgalci ordulara boyun eğen bu bölünmüş adada, bazı bölgelerde üçüncü bir bayrak dalgalanıyor. İngiltere 19. yüzyılın sonlarından beri burada.

Kuzey Afrika’ya Avrupa’dan daha yakın bir su kütlesinde yer alan İngiliz sömürge projesi, 1956 Süveyş Kanalı krizinin başlangıcında, Kıbrıs’ın neden stratejik olarak önceki imparatorluklar için bu kadar merkezi bir konumda olduğunu ve adanın neden İngiliz kontrolü altında kalması gerektiğini anlamıştı.

Suveyş krizinde İngiliz ve Fransız uçakları Kıbrıs’ın askeri bölgelerinden her altmış saniyede bir havalanarak, Batı’nın kanalı geri alma mücadelesinde Mısır’ı bombaladı ve paraşütçü birlikler bıraktı; bu strateji, İngilizlerin sonraki çatışmalarda on yıllar boyunca tekrarlayacağı önemli kaynak yollarını kontrol etme stratejisiydi.

1950’lerin Enosis (Kıbrıs ve Yunanistan arasında siyasi bir birlik) fikrine karşı çıkan İngilizler kendilerini jeopolitik bir ikilem içinde buldular. Birleşme gerçekleşirse, İngiltere ve müttefikleri sadece bölgedeki ‘ofislerini’ değil, aynı zamanda askeri fırlatma rampalarını da kaybedeceklerdi.

1955’te Mareşal Sir John Harding’in o zamanlar hâlâ bir İngiliz sömürgesi olan Kıbrıs’a vali olarak atanmasıyla birlikte İngiltere, yeni kurulan Yunan milliyetçi hareketi EOKA tarafından sahnelenen isyanları şiddetle bastırmak için çalışmaya başladı. Bu hareket İngiliz işgaline, komünizme ve daha sonra 1971’de EOKA-B’nin kurulmasıyla Türkçe konuşan Kıbrıslılara karşı çıkmıştır.

Buna karşılık İngilizler de 1956’dan 1959’a kadar halka açık infazlar, idamlar, sokağa çıkma yasakları, baskınlar ve toplama kamplarının inşası şeklinde cezalar uyguladı. İngilizler, EOKA-A ve Türkiye destekli TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) arasında çatışmalar arttıkça, Londra adayı bölme planlarını değerlendirmeye başladı.

Türkiye’nin askeri üstünlüğe sahip daha yakın bir müttefik olduğunu bilen İngiliz yetkililer, Ankara’yı Türkçe konuşan Kıbrıslı azınlığın güvenliğine yönelik gerçek bir tehdit olduğuna ikna edebilirlerse bunun kendi lehlerine işleyebileceğini düşündüler.

Yunanistan’ı kızdırarak durumu alevlendirmekten çekinen Amerikalılar, NATO’dan çekilmeye karar vermeleri ya da daha da kötüsü iki NATO ülkesinin savaşa girmesi halinde ortaya çıkabilecek sonuçlar konusunda uyarıda bulundular. İngilizler, Kıbrıs’ın kaderi konusunda Yunanistan ve Türkiye’nin ahkam kesmesine izin vermeye karar verdiler ve böylece 1959’da Zürih’te bir otel lobisinde Yunanistan Başbakanı Konstantin Karamanlis ve Türkiye Başbakanı Adnan Menderes adanın geleceğini çizmeye başladılar.

Enosis’i aşmak için Kıbrıs’a sınırlı bir bağımsızlık verilmesi kararlaştırıldı. Yeni hazırlanan anayasa, Türkiye ve Yunanistan’dan askerlerin adada bulunmasına ve gerektiğinde tüm yasaları veto etme yetkisine sahip, Türkçe konuşan bir Kıbrıslı cumhurbaşkanı yardımcısının atanmasına izin verecekti.

Son madde 1960 yılında Kıbrıs, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan ünlü Garanti Antlaşması oldu. Bu antlaşma, bu güçlere, çözümün ihlal edildiğini düşündükleri takdirde adada gelecekte yaşanabilecek herhangi bir çatışmaya müdahale etme izni veriyordu.

İKİ İNGİLİZ ASKERİ ÜSSÜNDEN BÖLGEYE MÜDAHALE EDİLİYOR

Tatmin edici bir anlaşma olarak gördükleri bu anlaşmayı kolaylaştırmaları karşılığında İngilizler kendilerini Kıbrıs’ta biri Akrotiri’de diğeri Dikelya’da olmak üzere iki egemen askeri enklavla ödüllendirerek ada topraklarının yüzde 3’ünü ilhak ettiler.

Kıbrıs’ın zirvesinde, Olimpos Dağı’nda bile İngiltere, Zambiya’ya kadar iletişimi engelleyebilecek bir casus istasyonu bulunduruyordu. Ve adanın kuzeybatı yarımadası Akamas, 1999 yılına kadar İngiltere ordusunun atış alanı olarak kullanılacaktı. Yeni cumhuriyeti kuran nihai anlaşmalar imzalandığında, Kıbrıs’taki İngiliz üslerine diğer tüm hükümlerden daha fazla mevzuat ayrıldığı ortaya çıktı.

Bağımsızlıktan bu yana İngiliz üsleri sadece bölgenin diğer kısımlarını gözetlemek için değil, aynı zamanda Kıbrıslı yetkililere haber vermeksizin neredeyse her büyük çatışmaya silah, askeri varlık, yakıt ve personel tedarik etmek için kullanıldı. ABD’nin üsleri Irak’a ve daha sonra Suriye’ye asker konuşlandırmak için kullandığı ve bunun da Garanti Anlaşması'nın doğrudan ihlali anlamına geldiği bildirildi.

RAF ayrıca Akrotiri’yi 2011 yılında Libya’ya yönelik bombardıman kampanyasında gözetleme ve havada yakıt ikmali görevleri için kullandı. Suudi Arabistan’ın Yemen’e yönelik acımasız bombardımanı sırasında BAE Systems kargo uçakları her hafta üste yakıt ikmali yaparak Suudi hava kuvvetleri için gerekli yedek parçaları taşıdı.

İNGİLİZ ÜSLERİNDEN İSRAİL’E SİLAH TAŞINIYOR

Son olarak, (İngiltere merkezli haber sitesi) Declassified UK ve (İsrail merkezli) Haaretz gazetesi, Amerika’nın Akrotiri’deki İngiliz üsleri üzerinden İsrail’e silah taşıdığını ve bölgeden ayrılan ABD uçuşlarının yüzde 50’sinin de silah taşıdığını bildirdi. Bu da İngiltere’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne danışmadan bölgeyi Amerikalılara önerdiğini ve sömürge sonrası gerçek bağımsızlık fikrini engellediğini bir kez daha ortaya koymaktadır.

Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis silah transferleri konusunda gafil avlandığını belirterek şunları söyledi: “Böyle bir bilgi yok, ülkemiz savaş operasyonları için bir üs olarak kullanılamaz.” Kıbrıslı Türk lider Ersin Tatar ise her iki toplumun da “adanın İsrail’in Filistin’e uyguladığı baskıya alet edilmesini kesinlikle onaylamayacağını” söyledi.

Kıbrıs’ın ana sosyalist partisi AKEL, başından beri üslere açıkça karşı çıktı. Parti şöyle diyor: “Ülkemizin toprakları, Kıbrıs halkının yararına değil, geniş bölgemizdeki üçüncü devletlerin askeri operasyonlarının gerçekleştirilmesi ve çıkarlarının desteklenmesi için kullanılmaktadır.”

AKEL milletvekillerinden Giorgos Loukaides, Akrotiri’den İsrail’e yapılan uçuşların, Kıbrıs’ı, Gazze’deki soykırımın suç ortağı haline getirdiğini söyledi.

2001 yılında binden fazla Kıbrıslı, Akrotiri üssüne bir radyo direği dikme planları nedeniyle çevik kuvvet polisleriyle çatışmıştı. Çevre ve yerel halk için sağlık riski taşıdığı düşünülen direk, Kıbrıslı Milletvekili Marios Matsakis’in direğin kaldırılması için yürütülen kampanyaya öncülük ettiği için tutuklanmasının ardından büyük bir tepkiyle karşılanmıştı.

Kıbrıs’ta Gazze’ye yönelik bombardımana karşı protestolar şimdilik başkent Lefkoşa’ya odaklanmış durumda. Ancak dikkatlerin, İngiltere’nin Kıbrıs’ın dış politikasını ve egemenliğini doğrudan baltaladığı Akrotiri’deki üsse çevrilmesi an meselesi olabilir.

Evrensel'i Takip Et