27 Nisan 2011 11:16

G(ö)revdeydik

Hekimlik mesleği bir zamanlar toplumdaki en saygın mesleklerden biri sayılırdı. Ancak sağlık sisteminde uygulanan reformlarla birlikte hekimler paradan başka bir şey düşünmeyen, her fırsatta şiddete maruz kalmayı hak eden onursuz bir meslek grubu haline sokuldu. Halkı hekimine düşman eden bu uygulamalar sonucunda ortaya sağlık göstergeleri, sağlıksızlığ

G(ö)revdeydik
Paylaş
Güler Seher Kılıç

Hekimlik mesleği bir zamanlar toplumdaki en saygın mesleklerden biri sayılırdı. Ancak sağlık sisteminde uygulanan reformlarla birlikte hekimler paradan başka bir şey düşünmeyen, her fırsatta şiddete maruz kalmayı hak eden onursuz bir meslek grubu haline sokuldu. Halkı hekimine düşman eden bu uygulamalar sonucunda ortaya sağlık göstergeleri, sağlıksızlığı gösteren bir toplum oluştu.

Getirilen tam gün yasasıyla birlikte hekimlerden neredeyse günde 24 saat çalışmaları beklenmekte; nöbet ertesi izin hakkı olmayan bir hekimi 33 saat bir hastaneye hapsettikten sonra ise oluşabilecek bir hata karşılığında bu hatanın zorunlu mesleki sorumluluk sigortası tarafından ödenmesi beklenmektedir. Bu sigortalama işlemi ile de sorunun nedeni salt hekim gösterilip özel sigorta şirketlerinin sağlık sektöründe nemalanmasına olanak sağlanmaktadır. Peki ya mağdur olan hasta, hasta yakını? Onların payına da avukatlar ve sigorta şirketleri arasında mekik döşemek düşmektedir.

Bir de dillere pelesenk olmuş performans sistemi var. Peki bu nedir ki? Neden hekimler buna bu kadar sesini yükseltmektedir? Ne kadar çok hasta bakarsan o kadar çok puan toplarsın ve o kadar çok para kazanırsın. Her hastalığın da belirli bir puanı var. Mesela kalbinde tümör olan bir hastayı ameliyat eden bir hekimin vereceği emek ve zaman, alacağı riskler ile o süre zarfında acilde hasta bakan bir hekimin ay sonundaki maaşları arasında uçurum kadar fark olabiliyor. Tabiî ki o süre zarfında acilde hasta bakan hekim daha çok işlem yapacağı için alacağı puan ve bununla ilintili olarak maaşı da daha fazla. Aşı uygulaması gibi koruyucu sağlık hizmetlerinin vazgeçilmezi olan bir uygulama ile ancak sıfır puan toplamanıza neden oluyor. Hekimler kafalarında bir puan cetveli ile gezmekte ve günde de yüzlerce hasta bakmaya zorlanmaktadır. Bu durum hekimler arasında iş barışını bozmakla kalmıyor sadece. Bu sistemin topluma yansıması ise daha acı sonuçları getiriyor. İleride artık kronik, tedavisi zor hastalıkları tedavi edecek bir hekim bulamayabiliriz. Nasılsa puan değeri çok az.. İleride artık Yapılamayan aşılar nedeniyle geçmişte toplumların kabusu olan verem gibi hastalıkların hortladığını görebiliriz.

 Ay sonunu düşünen bir akademisyenin, zamanını bilimsel çalışmalar ve öğrenci eğitimi yerine puanını artırmak için çaba sarf etmesi ne gibi sonuçlar doğuracak peki? İşte bizler de tıp öğrencileri olarak bu noktada sesimizi yükseltiyoruz. Bizler kontenjan artışıyla sadece niceliği hedefleyerek; akademisyenlerimizi muayehanelerine hapsederek; tıp eğitiminin içeriğini boşaltarak; zaten mevcut olan fakültelerde yetersiz olan alt yapı sorunlarına bir de olmayan dersliği, laboratuarı ve hocalarıyla birlikte yeni tıp fakülteleri kurarak hekim yetiştirildiği sanılan bu sistemi reddediyoruz.  Geçen yıllarda Akdeniz Üniversitesi’nden mezun bir hekim arkadaşımızın annemi hiçbir meslektaşıma emanet edemem demesinin sebebi budur.

Bizler de bu sebeplerden ötürü bir yola çıktık. 13 Mart 2011’de on binlerce hekim, sağlık emekçisi ve tıp fakültesi öğrencisi hep birlikte Ankara’da alanları doldurdu. Sesimizi yükselttik, onurumuza ve hastalarımızın haklarına sahip çıktık, öğrenciler olarak tıp eğitimine dair taleplerimizi dile getirdik. Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın bu konuyla ilgili açıklaması ise, biz tıp öğrencilerinin açtığı ‘Dr. Che’nin izindeyiz’ pankartına dayanarak, alanda haykırılan tüm talepleri yoksayarak: ‘’ Bu meselenin ne kadar sağlık meselesi olduğunu açılan kabil pankartlar anlatıyor."  oldu. Bu sürecin kaçınılmaz sonucu olarak da 19-20 nisan tarihlerinde tüm Türkiye’de hekimler, sağlık emekçileri ve tıp öğrencileri greve çıktılar. Gerçekleştirilen grevde 25 ilde iş bırakıldı ve acil servis, yoğun bakımlar ile yatan hastalar dışındaki hastalara hizmet verilmedi. Halkımızda bu iki günlük grev sürecinde ayaktan tanı ve tedavi hizmetlerine başvurmayarak bizlere destek verdiler. Recep Akdağ’ın açıklaması ise yine evlere şenlikti: ‘’Vatandaşın sağlığa erişimini aksatmak hak arama yöntemi olmaz. Mağdur olanlar bize başvurduklarında onların hukuki hakkını koruyacağız ya da vatandaşımız kendi hakkını yargıda arayabilir.’’ Kendisi de bir hekim olan Akdağ hekim düşmanlığına gelince kimseye fırsat vermiyor. Sağlık ocaklarını kaldırıp Aile Hekimliği sistemini getirerek gebe takiplerini imkansız kılan, aşılama gibi koruyucu hizmetleri yerine getirilemeyecek hale getiren, yani vatandaşın sağlığa erişimini engelleyen (sağlık hakkını gasp eden) bir bakandan hesabı kimler soracak peki? Mitinglerle, grevlerle başlayan bu süreci 1 mayıs alanlarında bütünleştirip; sağlık sistemi de dahil olmak üzere her alanda gerçekleştirilen bu yıkama; işçisiyle, öğrencisiyle, hekimiyle, hemşiresiyle, öğretmeniyle, memuruyla, tüm emekçilerle dur diyebilmek mümkün. Bizler de tıp öğrencileri olarak 1 Mayıs alanlarında yerimizi alacağız.

ÖNCEKİ HABER

Ortadoğu’nun ‘İnce Memed’ tecrübesi

SONRAKİ HABER

Adını Fettullah koydum

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa