Arap basını: Filistin'de iki devletli çözüm için laf çok icraat yok
Arap basınında yorumlar, Filistin sorununda unutulan “İki devletli çözüm”ün herkes tarafından dillendirilmesine rağmen yakın bir zamanda bu yönde herhangi bir adımın atılmayacağı konusunda birleşiyor.
Fotoğraf: Belal Khaled/AA
Yusuf ERTAŞ
Arap basınında yine Gazze ve Filistin sorunu öncelikli gündem olmaya devam ediyor. Gözlemciler Filistin sorununda unutulan “İki devletli çözüm” görüşünün herkes tarafından dillendirilmeye başlamasına rağmen yakın bir zamanda bu yönde herhangi bir adımın atılmayacağı konusunda birleşiyor. Diğer yandan, İsrail’in Filistinlileri başta Mısır ve Ürdün olmak üzere başka ülkelere sürme projesinin de ortadan kalkmadığına dikkat çekiliyor.
Lübnan merkezli Al Ahbar gazetesi “Aksa Tufanı operasyonunun yaşattığı büyük yenilginin ardından sadece İsrail değil, müttefikleri ve destekçileri de, Filistinliler ile İsrail arasındaki çatışmayı sona erdirmenin en iyi yolu olarak iki devletli çözüm fikrine dayanan siyasi bir çözümün gerekliliğinden bahsetmeye başladı” yorumunu yaptı.
Öte yandan bu yazı ve haberlerde tarihsel geri plan anımsatılarak bu önerinin yakın bir gelecekte hayata geçmesinin pek mümkün olmadığı ise altı çizilen diğer bir nokta oldu. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) merkezli Al Halic Yazarı Naji Sadık Şarab, “ABD’nin çözümde ‘arabulucu’ olarak kalması halinde, iki devletli çözüme dair tüm vaatler yalnızca siyasi bir yanılsama olarak kalacaktır” diye yazdı.
SİLAHTAN ARINDIRILMIŞ FİLİSTİN
Bu arada, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin “silahtan arındırılmış Filistin devleti” önerisini dillendirmesi Hamas sonrası Gazze’de bir rol kapma hamlesi olarak değerlendirildi. Arap basınında çıkan haber ve analizlerde, 2013 yılında Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın ‘silahsızlandırılmış bir Filistin devletini kabul ettiği’ açıklaması hatırlatılarak bu öneriyi ilk ortaya atanın Sisi olmadığına işaret edildi. Fetih Hareketi, Filistin Devlet Başkanı’nın, “4 Haziran 1967 sınırlarında bağımsız bir devlet kurmak ve kimseyle silahlanma yarışına girmemek” anlamında bu sözleri sarf ettiğini açıkladı. Silahsızlandırılmış Filistin Devleti önerisi, Ortadoğu’daki ABD “barış anlaşması”na veya bilinen adıyla Yüzyılın Anlaşması’na alternatif bir plan olarak 2020’de yeniden ortaya çıktı. Uzmanlar bu önerinin İsrail’in Gazze’yi direniş gruplarından arındırma hedefiyle örtüştüğüne dikkat çekiyor.
İSRAİ’İN FİLİSTİNLİLERİ YERİNDEN ETME PROJESİ
Siyasi gözlemciler, İsrail’in Filistinlileri başta Ürdün ve Mısır olmak üzere başka ülkelere sürme projesinin gündemden kalkmadığı görüşünde de birleşiyor. Abdulbari Atwan, Rai al Youm’daki yazısında, “Blinken’ın bölgeye dönüşüyle birlikte Filistinlileri Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nden sürme projesi neden yeniden gündeme geldi?” diye soruyor ve “Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki Filistinlilerin yerlerinden edilmesi sorununun dondurulması ve manşetlerden çıkarılması, bu konunun artık müzakere masalarında tartışılmadığı anlamına gelmiyor. İster geçici ateşkeslerle ilgili olsun ister Batı dünyasındaki Ortadoğu meseleleri için stratejik plan yapıcıların odalarında olsun, İsrail’in ilk etapta Gazze Şeridi’nde, ikinci sırada Batı Şeria’da yürüttüğü soykırım ve etnik temizlik savaşı, bunu bir an önce hayata geçirmek için yeniden gündeme getirecektir” yorumunu yaptı.
İSRAİL SALDIRGANLIĞI VE GAZZE’NİN ZENGİNLİKLERİ
Atef Al GHAMRİ
Al Halic/BAE
Gazze halkını sürme planının iç içe geçmiş bölümleri, (Mısır’daki) Sina’ya zorla yerinden edilme olayından ve gerçek hedeflerinden başlayarak, birbiri ardına ortaya çıkıyor. İsrail’in üzerine kalın bir perde çekmek istediği gerçekleri yansıtan bu olay kafamıza geç dank etti. 31 Ekim 2023’te Profesör Rachel Ronald, “Herkes Gazze Gazını İstiyor” başlıklı belgelenmiş bir raporu duyurdu ve şunları söyledi: “Gazze’deki Filistinlilerin üzerine bombaların yağmur gibi yağdığı bir dönemde, Gazze halkının hakkı olan rantın elde edilmesi için çalışmalar yapılıyor. Ancak İsrail onları ele geçiriyor ve en tehlikeli süreç olan Gazze halkının yağmalayarak sahiplerini kasten yoksullaştırmaya çalışıyor.”
Fransa’daki üniversitelerde eğitim veren Profesör Rachel Ronald, aynı zamanda dünyanın enerji kaynakları ve insanların zenginliklerinin yasa dışı sömürüsü de dahil olmak üzere uluslararası ilişkilerin açıklanmayan yönlerini araştırma konusunda uzmanlaşmış bir gazeteci olarak çalışmaktadır.
Rachel Ronald, İsrail’in, altı Avrupalı ve Amerikalı şirkete, Akdeniz’de Gazze kıyısı açıklarında gaz arama ve işgal altındaki Filistin topraklarından 524 milyar dolar olduğu tahmin edilen kaynakları kullanma izni verdiğini söyledi ve İşgal altındaki Filistinlilerin sahip olduğu servetin sömürülmesinde İsrail’in davranışını savaş suçu sayan Birleşmiş Milletler’in yayımladığı rapora atıfta bulundu.
Öte yandan Birleşmiş Milletler raporuna göre, medya alanında faaliyet gösteren kuruluş The Gleaner Foundation’a “Gazze 525 milyar dolardan fazla petrol zenginliğine ve 122 trilyon metreküp değerinde doğal gaza sahip” başlıklı bir bilgi sızdırıldı.
Dr. Rachel Ronald, çalışmasında gaz kaynaklarının artık İsrail hükümetinin kontrolü altında olduğunu ve bunun hukuka aykırı bir durum olduğunu ekliyor. 1993 Oslo Anlaşmalarına göre gaz ve petrol kaynakları keşfedildiği takdirde bu kaynaklar Filistin Yönetimi’nin kontrolü altında olacaktı.
Prof. Rachel Ronald burada şöyle diyor: “İsrail 2008’de Gazze’yi işgal ettiğinden ve gaz kaynaklarını kontrol altına aldığından bu yana, tüm Gazze Şeridi’ni ele geçirme, bölge sakinlerinden kurtulma ve onları dışarıya çıkarma planları geliştiriyor.”
Araştırma, ABD’nin başlangıçta iki milyon Gazzeliyi zorla yerinden etme, onları Mısır’a doğru sürükleme planına ortak olabileceğini söylüyor. Ama Mısır’ın Sina’ya herhangi bir saldırı yapılmasına izin vermeme konusundaki katı tutumu karşısında bu tutumundan geri adım attı.
Yirmi yıldır İsrail’de yaşayan, “İsrail ve Medeniyetler Çatışması” kitabının yazarı Jonathan Cook, Filistin-İsrail sorunu konusunda uzman bir İngiliz gazeteci. Cook şöyle diyor: “Netanyahu, Filistinlilerin topraklarına el koyan eski İsrail sömürgeci yerleşim doktrinini izliyor. Hedef, başından beri gözlerini Sina’ya dikerek Gazze halkını kendi istekleri dışında oraya göç etmeye zorlamakla bağlantılı.”
İsrail’in bu yöndeki uygulamaları, Filistin’i tüm topraklarıyla birlikte Yahudi devletine tabi kılmak için çizilen ve hesaplanan uzun vadeli bir siyasi yolla başlayan tek bir olay etrafında dönüyor.
SÖZ VE EYLEM ARASINDA İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM
Raha Ahmed HASAN
Shorouknews/Mısır
Filistin direnişinin 7 Ekim 2023’te Gazze çevresindeki İsrail yerleşimlerinde gerçekleştirdiği “Aksa Tufanı” operasyonundan bu yana, her defasında kalıcı ateşkesin gerekliliği ve Gazze’deki durumun nelere yol açacağı konuşuluyor. İsrail, ABD’nin desteğiyle İslami Cihad ve Hamas’ı yok etme iddialarını sürdürüyor. Ancak ister mutlak olarak İsrail’i destekleyenler olsun, ister Filistin direnişinin İsrail işgaline karşı direnme hakkı olduğuna inananlar olsun veya isterse bölgesel ve uluslararası kuruluşlar olsun, iki devletli çözüme ulaşmak için çalışmanın gerekliliği ve önemi konusunda herkes hemfikir. Yani herkes İsrail ile birlikte, 4 Haziran 1967 sınırlarında Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ni de içine alan ve başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasını kabul ediyor.
Tarihi Filistin topraklarında bir Filistin devleti ve İsrail devleti kurma fikri nasıl ortaya çıktı ve gelişti? Başlangıç, 1947’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun -o dönemde üyesi olan altı Arap ülkesi de dahil olmak üzere 13 ülkenin itirazına rağmen- üyelerinin çoğunluğuyla bir karar almasıydı. İtiraz edenler, kararın Filistinliler için adil olmadığını ve İsraillilerin lehine olduğunu, bölünmenin Filistinlilerin sayısının Filistin’deki Yahudilerin sayısından çok daha fazla olduğu gerçeğine dayandırılması gerektiğini açıkladı. Kararın İsrail’le ilgili kısmı uygulandı, Filistin’le ilgili kısmı ise askıda kaldı. İsrail, 1948 savaşından yararlanarak Filistinlilere ayrılan kısmın ek alanlarını ele geçirdi, öyle ki ele geçirdiği toprakların oranı, tarihi Filistin’in toplam topraklarının yüzde 72’sine tekabül ediyordu.
BIDEN: FİLİSTİN DEVLETİ’Nİ TANIMAK İSA’NIN ONAYINI GEREKTİRİR!
Al Ahbar/Lübnan
“Mescid-i Aksa Tufanı” operasyonunun yaşattığı büyük yenilginin ardından, sadece İsrail değil, müttefikleri ve destekçileri de, Filistinliler ile İsrail arasındaki çatışmayı sona erdirmenin en iyi yolu olarak iki devletli çözüm fikrine dayanan siyasi bir çözümün gerekliliğinden bahsetmeye başladı. Ancak ABD ve İsrail’e teslim olan Filistin ve Arap ekibinin bile “iki devletli çözüm” projesine hayat vermek için direnişe ihtiyacı olacak.
Al Ahbar’ın elde ettiği bilgiler, İsrail’den Amerika’ya, Avrupa’dan Arap ülkelerine kadar herkesin bu fikri tamamen göz ardı eden projeler peşinde olduğunu, Filistin Yönetimi’ni yönetmek için yeni mekanizmalar ve yeni kişilikler aradığını ortaya koyuyor.
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu, geçtiğimiz temmuz ayında işgal altındaki Kudüs’te İngiltere ile yaptığı stratejik diyalog toplantısında önceliğinin Suudi Arabistan ile normalleşmek olduğunu açıkça belirtti ve “Özyönetime dayalı ve askerden arındırılmış bir Filistin” kurulmasına herhangi bir itirazının olmadığını söyledi.
Netanyahu’nun sözlerinden önce Dışişleri Bakanı Eli Cohen ile Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock arasında Berlin’de yapılan görüşme yer aldı. Almanya’daki bir Arap büyükelçiliğinden gelen telgrafa göre Cohen, “Filistinlilerin Gazze’de (önce Gazze ve Eriha) bir devleti vardı ve bu başarısız oldu ve yeniden bir Filistin devleti kurmaya yönelik herhangi bir yeni proje de başarısız olacaktır” dedi.
Ancak, çatışma dosyasını yönetme biçimini anlatan saçma videolarıyla ünlü olan Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın ayrıcalığı diğer yanağa “tokat” olmaya devam ediyor. Ankara’da Arap büyükelçileriyle yaptığı görüşmede, ABD Başkanı Joe Biden’ın geçen yıl Ramallah’ta kendisiyle görüştüğünde ABD’nin Filistin Devleti’ni tanımasını ve Birleşmiş Milletler’e tam üye olmasını talep ettiğini açıkladı. Rapora göre Abbas, Amerikan Başkanı’nın kendisine şu şekilde yanıt verdiğini söyledi: “Filistin’in Birleşmiş Milletler’e tam üye olması, İsa’nın onayını gerektirir!”
İŞGALCİ BİR DEVLET
Al Dastur/Ürdün
Öncelikle İsrail’in, dünyadaki geleneksel sömürgeci güçlerin uzantısı olması için özenle seçilmiş Ortadoğu’nun kalbindeki konumunu belirtmemiz gerekiyor.
Filistin’de, Asya ve Afrika kıtaları arasında, Akdeniz ve Kızıldeniz’deki varlığı Sykes-Picot Anlaşmaları ve Balfour Deklarasyonu ile ilk adımlar atıldı.
İsrail, Ortadoğu’yu jeopolitik olarak bölmek, Batılı güçlerin çıkarlarını korumak ve enerji arzını güvence altına almak amacıyla ABD ve İngiltere’nin başını çektiği büyük Batılı güçler tarafından “işgalci bir devlet” olarak destekleniyordu.
Bu güçler, İsrail’in güvenliğini ve bölge üzerindeki üstünlüğünü korumak arzusundaydı ve bu amaçla Ortadoğu ülkeleri üzerinde mümkün olan her türlü baskıyı uyguladılar.
İsrail’in varlığı ve işgali, bir Filistin devletinin kurulmasına izin vermesini sağlayan tüm uluslararası haklara ve sözleşmelere rağmen Filistinlileri kendi devletlerini kurmaktan mahrum bırakarak, Ortadoğu’da istikrarsızlık nedenlerinin devam etmesine yol açtı. İşgalin varlığı, 1948 savaşı, 1967 savaşı ve 1973 Ekim savaşıyla başlayan, 1982’de Lübnan’ın işgali, 1987’deki ilk intifada ve 2000’deki ikinci intifadalarla bölgedeki savaşlara ilk kapıyı açtı. Ve Gazze Şeridi’ndeki mevcut savaşa kadar 2008, 2012, 2014 ve 2021 yıllarındaki Gazze savaşları yaşandı. Ortadoğu’daki savaşların ana itici gücü İsrail’di ve tüm bu savaşlarda ABD, İngiltere ve Fransa, İsrail işgalinin arkasında durarak ona her türlü siyasi, mali, askeri ve medya desteğini sağladı.
HAMAS SONRASI GAZZE’DE ROL ARAYIŞI
Hussam KANAFANİ
Al Arabi Al Cedid
Gazze Şeridi’ndeki savaşın sona ermesine ilişkin sorunun henüz net bir cevabı yok.
Saldırının başlangıcında işgal yetkilileri bir hedef listesi belirledi; bunlardan ilki Hamas hareketini sona erdirmekti. Ancak çatışmalar geliştikçe ve yayıldıkça bu hedef “Hamas’ın Gazze Şeridi üzerindeki kontrolünü sona erdirmeye” indirgendi. Bu da hareketin Gazze Şerit’inde 2007’den bu yana devam eden egemenliğine son verilmesi anlamına geliyor.
Bu, İsrail’in ABD ve tüm Batı ülkeleriyle paylaştığı bir hedeftir. Bugün bu hedefin, Hamas sonrası Gazze’de rol arayan bir dizi Arap ve İslam ülkesine yayıldığı görülüyor.
Hamas sonrası dönem, birçok Batılının, özellikle de Amerikalıların birçok Arap yetkiliyle temaslarının odak noktasıydı. ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, gözünü böyle bir hedefe dikmişti ve saldırının ilk günlerinden itibaren bölge ülkelerine yaptığı mekik gezilerinde yanında taşıdığı temel dosya bu oldu. Savaşın bitiminden sonra herkesin Gazze’deki roller hakkında konuşmaya başlamasıyla bu turlar meyvelerini vermiş görünüyor.
GAZZE SAVAŞI VE “İKLİM KONFERANSI”!
Al Quds Al Arabi
Başyazı
Birleşik Arap Emirlikleri, perşembe günü çalışmalarına başlayan COP28 İklim Zirvesi’nin düzenlenmesini sağlamak için büyük bir siyasi çaba sarf etti. Abu Dabi’nin bu zirvede elde etmek istediği ana hedeflerden biri, Arapların İsrail ile normalleşme süreçlerini yönetmedeki merkezi rolünü göstermekti. Zirveye davet edilen İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun varlığı bu hedefleri ifade etmenin bir yoluydu.
Korku, vahşet ve soykırım sahneleri karşısında geri adım atıldı ve Netanyahu’nun zirveye katılması için sarf edilen çabalar boşa çıktı. Katılmış olsaydı, iklim aktivistlerinin protestolarının ana hedefi haline gelecek ve ev sahipleri ya da görüşmeciler için bir utanç ve aşağılanma kaynağı olacaktı.
Dünyadaki gaz emisyonlarının yarısının inşaat ve yıkım operasyonlarından kaynaklandığı, askeri operasyonların ise küresel ısınmaya doğrudan katkı sağladığı biliniyor. ABD Ordusu bir ülke olarak kabul edilseydi dünyanın en kirli ülkeleri listesinde 47. sırada yer alırdı. Bu nedenle Gazze Şeridi’ndeki Filistinliler, iklim değişikliğinin etkilerinden muzdarip olan gezegenin geri kalan nüfusuyla aynı acıyı paylaşıyor.