Amasra katliamında hayatını kaybeden madencilerin aileleri: Çocuklar her gün ölüme gidiyormuş

4 Aralık Dünya Madenciler Günü’nde hayatını kaybeden madenciler yeniden hatırlanırken Amasra’da 43 maden işçisinin yaşamına mal olan katliamdaki ihmalleri aileler anlattı.

04 Aralık 2023 05:00
Son Güncellenme Tarihi: 05 Aralık 2023 10:50
Paylaş

Hilal TOK
Cihan ÇELİK
Bartın

Soma, Ermenek, Kozlu, Amasra... Adalet aranan, hak mücadelesi verilen, cezasızlıkla sonuçlanan madenci cinayetleri… 4 Aralık Dünya Madenciler Günü’nde hayatını kaybeden madenciler yeniden hatırlanırken, Amasra’da 43 maden işçisinin ve ailelerinin yaşamına mal olan katliamdaki ihmalleri, katliamın ardından yaşananları; ateşin düştüğü yerdeki aileler anlatıyor… “Uşağı” Ramazan Özer’i kaybeden Müzeyyen anne ve her mahkemede salondan çıkarılan Osman baba, her işçi gibi hayalleri olan Burçin Saban’ın annesi Sevilay, Serkan Nakkaş’ın ve Mehmet Bulut’un babaları… “Bizi bu madende patlatacaklar” diye katliamdan günler önce haykıran Murat Ergin’in madenci kardeşi Serhat… Amasra’da hayatını kaybeden ailelerin tek isteği var: Adalet...

"BİZ ÇOK ZORLUKLARLA BÜYÜTTÜK UŞAĞIMIZI"

Ramazan Özer’in babası Osman Özer ve annesi Müzeyyen Özer ile Amasra Katliamı davasının görüldüğü Bartın Adliyesinde her mahkeme günü görüşüyoruz. Osman Özer, sanıkların ifadelerine tahammül edemeyip tepki gösterince mahkeme heyeti tarafından sık sık salondan atılıyor, bu neredeyse tüm duruşmalarda böyle. "23 yaşındaydı oğlum. Nişanlıydı Ramazan” diyor: "Ölmeseydi Kurban Bayramı’ndan sonraki gün düğünü vardı."

Yaşadıkları acıyı “Bizi de yaktı, kavrulduk” diye özetleyebiliyor sadece. Elinden gelen tek şeyin bu mahkeme salonunda adalet aramak olduğunu söylerken, sürekli salondan kapı dışarı edilmelerine de “Çok konuşsak atıyorlar bizi dışarı. Sanıklar her şeyi dört dörtlükmüş gibi anlatıyorlar. Yalana tahammül edemiyoruz. 43 şehit, her şey dört dörtlükse niye? Adalet istiyoruz. Çocuklarımızın hakkını istiyoruz. Para istemiyoruz. Adalet…” diye tepki gösteriyor.

Müzeyyen Özer, oğlu madenci olduğundan beri zaten endişe içinde madene gönderdiğini anlatıyor: “Ben sevinmedim işe girdiğinde. Ben istemedim. Babam öyle çok yerlerde çalıştı. Kozlu’daydı yanında arkadaşı öldü. Ocak işi zor olduğu için korktum hep. Bir yandan sevindik geleceği için. Ama bir yandan korktuk. Oğlum dikkat et derdim hep. Son günlerde ağrı kesici istiyordu, başı ağrıyordu. Ama hiç ben yoruluyorum demezdi uşağım. Ben çok zor şartlarda büyüttüm uşağımı, babası tacirlik, yaylacılık, samancılık yaptı da büyüttü. Yokluk içinde büyüttük.”

Müzeyyen Özer, ilk başta alın yazısı diye düşünse de sonrasında fikri değişmiş: “Mahkemede anladım, alın yazısı değilmiş bu. Ben ne edeceğimi ne yapacağımı bilemiyorum. Suçlular ceza alsın istiyorum. Dışarıda suçlu varsa onlar da girsin içeriye. Sanıklar her hafta ailesi ile görüşebiliyor en azından. Biz, biz hiç göremiyoruz. Uşağımız gelmeyecek sonuçta.”

"EN DONANIMLI OCAK DEDİLER"

Mustafa Nakkaş, Zonguldak Karadon’un eski madencilerinden. 27 yaşındaki oğlu Serkan’ı katliamda kaybetti. 2019 yılında madene giren Serkan öncesinde kafelerde çalışıyormuş. Baba Mustafa öfkeli: “Serkan’ın hayalleri vardı. Düğün yapacaktık. Sevdiği vardı. Ben takılırdım ona, yaşlanıyorum evlen diye. Belki de yaşasaydı, düğünü yapardık şimdiye kadar. Patlamadan 15 gün önce bakanlar buradaydı, ‘En donanımlı ocak’ dediler o gün. 15 günde ne değişti bunun cevabını versinler.”

Maden ocaklarında denetimin eksik yapıldığını söylerken aynı bölgedeki özel ocak olan Hattat’ın da araştırılmasını istiyor: “Üst kotlara bakarlar, işçinin çalıştığı yere inip bakmazlar. Kim ne söylerse söylesin bu Hattat’ın da incelenmesi lazım. Burada kot farkı az, buranın nasıl etkilediğinin de incelenmesi lazım. Bunu söylüyoruz ama sesimizi duyan yok. Mahkeme sürecinde gördük ki yönetim burayı çiftlik gibi kullanmış, senin adamın benim adamım diye… Burada yani en tepedekinden en alttakine kadar sorumludur yöneticiler. Herkes aynı şeyi söylüyor, bilmedim görmedim duymadım diyorlar. Yalan üzerine kurulmuş ifadeler. Apar topar Kazım Eroğlu’nu emekli ettiler. Onun da burada yargılanması lazım. Herkes layıkıyla görevini yapmış olsaydı bu patlama olmazdı.”

“Adalet gelecek mi?” sorusunun cevabına, “Ya nasip…” diye iç çekerek cevap veriyor Nakkaş: “Temennimiz o. Sanıkların avukatı Çağla Dursun, dedi ya ailelere, ‘Bunlar ölmeyi hak etmiş’ diye. Ekmeğinin peşinde olan nasıl hak eder ölümü? Böyle bir zihniyetle nasıl adalete ulaşacağız orası da muamma yani. Böyle zihniyetlerle devam ederse biz adalet bulamayız.”

Mustafa Nakkaş Karadon’da 2010 yılında yaşanan ve 30 işçinin hayatını kaybettiği patlamaya da tanıktı. Yanı başında arkadaşlarını kaybetmişti, “O zaman bir iki kişinin üzerine kaldı ceza” derken burada böyle olmamasını temenni ediyor.

“Sadece yürüyorum, o kadar. Yaşıyor muyum yaşamıyor muyum bilmiyorum” diyen Mustafa, sadece seçim öncesi maden işçisinin hatırlanmasına tepki gösteriyor: “Adalet Bakanımız buralı. Yönetimi ile beraber buraya gelip mahkemeyi izlemesini, bizi ziyaret etmesini isterdim. Herkesin yanımızda olmasını istiyoruz bu süreçte.”

"TORUNUMA ‘BABAN ÖLDÜ’ DİYEMİYORUM"

Burçin Saban’ın annesi Sevilay Saban hıçkırarak ağlamaktan zor konuşuyor. “Bilseydik böyle olacağını asla göndermezdik” sözünü sık sık tekrar ediyor. Burçin daha önce de çok iş kazası geçirmiş. Anne Sevilay Saban “Oğlum gitme, oğlum yapma” dese de Burçin, “Gitmem lazım borçlarım var” demiş. Sevilay Saban anlatıyor: “Ben hissetmiştim, ocak ilk çıktığında sevinmemiştim, gitme oğlum dedim, sevinemedim. Çocuklarını kimseye muhtaç etmemek için gecesine gündüzüne katmıştı. Evladımın çok hayalleri vardı, traktör almıştı. Kapıda duruyor, gözümün önünde, kahroluyorum, evladım yok, gelmiyor bir türlü. Babası ipe sapa gelmez alkolik bir adamdı. Babasına benzemek istemedi. Ben onu çok zorluklarla büyüttüm, sigortamız yoktu, yeşil kartlarla büyüttüm. Okuttum, lise mezunu yaptım onu, ablası üniversiteye gitsin diye üniversiteye gitmedi, çalışmaya başladı. Madenden önce fabrikada tekstil işçisiydi. Benim hayatım durdu. Çok zor evlat acısı. Adalet istiyoruz. Cezalarını çeksinler. Kim suçluysa, kimin ihmali varsa… Kader değil bu, ilk günden beri ihmal olduğunu biliyorum. Torunum ‘Babam işten gelecek’ diyor. Diyemiyoruz baban öldü diye. Bu acının tarifi yok.”

"KARDEŞİM SENDİKACILARA 'BİZ PATLAYCAĞIZ' DİYE BAĞIRDI"

Patlama hayatını kaybeden Murat Ergin’in aynı madende çalışan kardeşi Serhat Ergin, eksikliklere, ihmallere dikkat çekerken Genel Maden İşçileri Sendikasının (GMİS) bu süreçteki tutumunu da eleştiriyor: “Bizim kurumun asıl eksikliği norm kadronun çok altında çalışması. 90’lı yıllarda 40 bin işçi çalışırken şimdi 7 bin küsur. Az işçi ile çok iş yapılmaya çalışılıyor. Bu da beraberinde iş güvenliği açısından noksanlıklar getiriyor. Bu patlamada baş rol oynayan İşletme Müdür Selçuk Ekmekci, yukarıdan istenen tonajı karşılamak için işçiye baskı yaptı. Genel olarak iş kazaları da çok artmıştı. Patlamadan önce de göçükte kalan, parmağı kopan, ölümden dönen arkadaşlarımız oldu. İş güvenliği ikinci plana atıldı. Proje dışı kömür çalabilmek, tonaj tutturabilmek için baca sürülmüş. İş yerleri derinleştikçe havalandırma sorunu oldu. Bize aspiratörün modernize edileceği söyledi, sendika seçimlerinde işçiler izinde olursa toparlayamayız diye ertelediler modernizasyonu. O aspiratör çok eski zaten. Haliyle orada sıcaklık, metan birikmesi de berberinde geldi. Kardeşim, sendikacılara seçim arifesinde, ‘Bakan, önemli biri denetlemeye gelmese ocağa girdiğiniz yok. Nerede nasıl çalışıyoruz bildiğiniz yok. Sorunlarımızla ilgilenmiyorsunuz’ diyordu. ‘Biz patlayacağız’ diye bağırdı. Sendikacılar yeteri kadar denetlemiyorlardı, işverenle bunlar el ele kol kola. Biz de sendikayı değiştirmek istedik ama seçimlere müdahale de oluyor. Bu süreçte İsviçre’deki bir dernek bile ailelerin yanında olmak için dayanışma gösterdi. Burada ise sendikamız mahkemeye bile gelmedi, taziyeye gitmedi. Hiçbir şey yapmadılar, nakdi yardım yaptılar ama her şey para demek değil. Ben isterdim ki Türk-İş başkanı, sendika başkanımız mahkemeye de gelip yanımızda olduklarını gösterebilsinler. Sendika sonuçta bizim sendikamız, sendikaya karşı bir tepkimiz yok, sendika bakidir ama yöneticiler geçicidir. Yöneticiler sınıfta kaldı bu süreçte.”

"UNUTULMASIN"

Serhat Ergin’in siyasetçilere de sözü var: "İlk patlama olduktan sonra baya ilgilendi siyasetçiler, günden güne unutuldu. Biz herhalde millet olarak bazı şeyleri çabuk unutuyoruz. Patlamadan sonra ocakta bir sürü önlem alındı. Geçen mahkemede bir arkadaşımız ‘Biz işçi olduğumuzu, bize değer verildiğini yeni anladık’ dediler. Biz her gün ölüme gidiyormuşuz, bilmiyormuşuz. O kadar ihmalin olduğu yerde bir patlamanın olmaması asıl şaşılacak bir durummuş meğer. Genel Müdürlük buradaki sorunları biliyor, bildirilmiş eksikler. Ama bu yargılama sadece burada kısıtlı kaldı. Sanki onların hiçbir suçu yokmuş gibi, ne sanık olarak ne tanık olarak geliyorlar buraya. Biz bu soruşturmaya sorumlu kim varsa, Enerji Bakalığına kadar, hepsinin yargılanmasını istiyoruz, beklentimiz bu yönde. Çağrım bütün ailelere, STK’lara, siyasi parti temsilcilerine, vekillere, en azından bir gün olsun burada diri duralım, çoğunluk olalım, bura unutulursa önemini yitirir, unutulmasın, herkesi yanımızda olmaya çağırıyorum."

"BU ACIYI EVLAT ACISI ÇEKENLER BİLİR"

Mehmet Bulut’un babası Ali Bulut, “Mehmet’ten önce iki çocuğum vefat etti bebekken. Mehmet’e sarılmıştık. Başkaydı bizim için. Onunla beraber biz de kaybolduk. Sadece bedenimiz geziyor, kafamız yok yerinde. Hayattan koptuk biz. Diğer aileler de böyle. Bizi yaktılar. Bu acıyı evlat acısı yaşayan bilir.  Dava görülüyor ama düzgün bir dava görülemiyor bu salonda. Bir sürü sanık tutuklu var, bunlar burada Amasra’da sanki çalışmıyorlarmış gibi ifade veriyorlar. O gün orada değildim, sorumlusu değildim diyorlar. Tanıklardan dinlediğimiz; burada bu sorumlular varmış, çocuklara baskı yapılıyormuş. Bize göre hepsi suçlu. Tutuksuz sanıklar hâlâ madende maaş alıp çalışmaya devam ediyorlar. Bizim çocuklarımız nerede? Bizim çocuklarımız gittiyse, 5-10 tanesi değil, tüm suçluların, tüm sorumluların tutuklanması lazım. Genel müdürlük de sorumlu. Buradaki aksaklıklar oraya beyan edilip onlar ört bas ettilerse onlar da suçlu” diyor.

"İŞÇİLERİN TEK SİGORTASI MÜCADELELERİ"

Dava sürecini takip eden Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili İskender Bayhan ile mahkeme salonunda görüşüyoruz. Bayhan, Türkiye’de maden cinayetlerinin esas olarak üretim sisteminin yüksek verim, yüksek kârlılık, olabildiğince en yüksek düzeyde kömür çıkarmak üzerine kurulu olduğunu vurgularken, üretim süreci içerisinde işçilerin yaşamlarının öneminin olmamasının bu sisteme kurulu çarklardan kaynaklı olduğunu söylüyor: “Türkiye’de genel olarak bütün fabrikalar, iş yerleri özellikle de son yıllarda olağanüstü düzeyde sömürü ve üretim yoğunluğu üzerine çalışıyorlar. Madenler ağır ve tehlikeli iş kollarının başında geliyor. Herkesin bildiği bu gerçeğe rağmen; maden işçilerinin can güvenliğini, iş güvencesini, çalışma koşularını önceleyen bir yaklaşımın yerine, tamamen kâra odaklanılıyor. Haliyle ne iş güvenliği tedbirleri ne de madende olması gereken kurallar dikkate alınıyor. Biz hâlâ 21. yüzyılda maden katliamları ile karşılaşıyoruz.”

Amasra’da da havalandırmadan, yetersiz personele, proje dışı planlamaya kadar pek çok ihmale rağmen daha fazla üretim için işçilerin baskı altında çalıştıklarını hatırlatan Bayhan, maden işçilerinin örgütlüğün ve mücadelesinin bu katliamlar karşısında tek sigorta olduğunu vurguluyor: “Tehlikeli, ağır iş kollarında, madenlerde çalışma sürelerinin 5 saatle sınırlanması, mutlaka haftada iki gün izin kullanılması, buna uygun vardiya sisteminin olması, işçi sağlığı iş güvenliği denetiminde işlerin söz sahibi olması ve bunun için de işçilerin seçtiği komiteler tarafından haftalık düzenli denetimlerinin yapılıp raporların hazırlanması çok önemli. Bugüne kadarki iş cinayetleri veya maden katliamlarındaki davaların sonuçlarında ödül gibi cezaların varlığı; Türkiye’deki yargı sisteminin de iş cinayetlerine karşı mücadele etmek üzerine değil olabildiğince bunları ‘kader planı ve fıtrat’ çerçevesinde kapatmak üzere olduğunu gösteriyor bize. Şimdi bu davada böyle bir mücadele sürüyor. Aileler adalet istiyorlar, sorumluların cezalandırılmasını istiyorlar. Şimdi bakacağız; bu mahkeme bu katliamların önlenmesi için gerekli tedbirleri alacak bir karar mı verecek, yoksa yine bunların önünü açacak bunları cesaretlendirecek bir karara mı imza atacak. Şimdi bu dava bunun davası...”

ÖNCEKİ HABER

Dilan Polat ve Engin Polat'a uyuşturucu soruşturması

SONRAKİ HABER

Ford işçisinin mektubu: Özak Tekstil işçisi birliğin gücünü gösteriyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa