30 yıldır cezasızlıkla harlanan yangın Vartinis | Aysel Öğüt: O geceki gibi yandı içim
"Cezasızlık geleneği"ne Vartinis Katliamı davasında zaman aşımı kararıyla yeni bir halka daha eklendi. Katledilen ailenin geride kalan tek ferdi Aysel Öğüt, "Beni bugün yaktılar yine" diyor.
Fotoğraf: MA
Meltem AKYOL
İstanbul
‘90’lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetler ve gözaltında kaybedilmelere ilişkin açılan davalar birer birer kapanıyor. Sonuncusu Vartinis davası… Zaman aşımından düşürdüler, 10 kişilik ailenin geride kalan tek ferdi Aysel, “Bu davayı açtığımdan beri, 20 yıldır, bir gece rahat uyumadım. Beni bugün yaktılar yine. O geceki gibi yandı içim. Hakkımı helal etmiyorum” diyor ve ekliyor: “Peşini bırakmayacağım.” Avukatı, Muş Baro Başkanı Kadir Karaçelik ise “1993’te aynı aileden 9 kişi yakılarak öldürüldü, bütün köy tanıktı. Dahası o dönem askerlik yapanlar ifadelerinde dolaylı olarak kabul ettiler ama kimse bir gün bile hapis yatmadı” diyor.
ZORLA AÇILAN DAVA, SÜRGÜN VE ZAMAN AŞIMI…
3 Ekim 1993 gecesi saat 02.00-03.00 suları… Vartinis büyük bir kuşatma altında… Zırhlı araç seslerine, silah seslerine karışan “Evinizden çıkmayın” anonsları ve devasa alevler…
Traktörler, ot ve tezek yığınları, evler, ahırlar ve hayvanlar cayır cayır yanıyordu. Bir de Öğüt ailesinin evi. Baba Nasır Öğüt, en küçükleri 2, en büyükleri 14 yaşında olan 7 çocuğu; Sevda, Sevim, Mehmet Şakir, Mehmet Şirin, Aycan, Cihan, Cinal ve hamile eşi Eşref içerideydi. Cesetleri kömürleşti o gece.
Aslında fitil bir gün önce ateşlenmişti. 2 Ekim 1993’te bir operasyon yapılmış, PKK’lilerle çıkan çatışmada bir PKK’li ve bir astsubay yaşamını yitirmişti. Köylülerin beyanlarına göre çatışma sonrası kasabanın içinden geçen komutan kasaba meydanında havaya ateş açıp gece “(…) Bu gece bu köyü başınıza yıkacağım” demişti. Yaktı.
Aileden tek bir kişi kurtuldu, Aysel Öğüt. Ev dardı, Aysel yeni doğum yapmıştı. O yüzden orada kalmadı… O gece “Ailem içeride” dedi ev yanarken. İzin vermediler… Bütün bir köyün gözü önünde yandı ailesi…
Aysel, 1993’te Muş Cumhuriyet Başsavcılığına başvurdu. Başsavcılık soruşturmayı Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesine (DGM) gönderdi, gönderirken de olayın PKK tarafından yapıldığını iddia edip görevsizlik kararı verilmesini istedi. DGM de öyle yaptı, görevsizlik kararı vererek dosyayı kapattı. 2003’te Muş Cumhuriyet Başsavcılığına bir kez daha müracaat etti Aysel, davanın yeniden açılmasını istedi. Başsavcılığın da valiliğe yaptığı başvuru bu kez sonuç verdi, soruşturmaya izin çıktı. Tarih 22 Mayıs 2006’ydı.
Soruşturma nihayet 2013’te davaya dönüştü. Dönemin Jandarma Yüzbaşı Bülent Karaoğlu, Hasköy İlçe Jandarma Komando Bölük Komutanı Piyade Kıdemli Üsteğmen Hanefi Akyıldız, Muş Emniyet Müdürlüğü Özel Harekat Şube Müdürü Şerafettin Uz ve Jandarma Gökyazı Jandarma Karakol Komutanı Başçavuş Turhan Nurdoğan sanıktı, suçlama “Kasten ev yakmak suretiyle birden çok kişinin ölümüne sebebiyet vermek”ti.
İlk duruşma 4 Eylül 2013’te başladı. 10 Haziran 2015’te dava Muş’tan Kırıkkale’ye nakledildi. Gerekçesi 1990’lı yıllarda işlenmiş suçlarda karşımıza çıkanlarla aynıydı: Güvenlik.
10 Haziran 2015’te savcı mütalaasını sundu; “İhmal sebebiyle ölüme sebebiyet vermek” suçundan 9 ölümün her biri için 20 ila 25’er yıl, yani toplamda her sanık için 180 yıldan 225 yıla kadar hapis cezası verilmesini istedi.
1 Mart 2016’daki duruşmada savcı fikrini değiştirdi, mütalaada yaptığı değişiklikle Bülent Karaoğlu dışındaki sanıkların beraatini istedi. Mahkeme heyeti ise tüm sanıkların beraatine hükmetti. Aysel ve avukatları itiraz etti. Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 26 Ocak 2021’de sanıklar Turhan Nurdoğan, Hanifi Akyıldız ile Şerafettin Uz hakkında verilen beraatleri onadı. Bülent Karaoğlu hakkında verilen beraat kararı ise bozuldu. Diyordu ki Yargıtay, “Tanık ve mağdur anlatımlarında olay günü Bülent Karaoğlu’nun ‘Bu gece gelip köyünüzü yakacağız’ dediği, sanığın operasyonda en üst rütbeli olarak sorumlu olduğu gibi nedenlerle yangının sanık Bülent Karaoğlu’nun emir ve talimatları doğrultusunda meydana geldiğinin anlaşıldığı ...”
Yargılama yeniden 21 Eylül 2021’de Kırıkkale 1. Ağır Ceza Mahkemesinde başladı.
Tek sanık vardı, o da ortada yoktu. Ama duruşmalar yine Kırıkkale’de görüldü. Sonuçta dosya 4 Aralık 2023’te zaman aşımından düşürüldü.
AYSEL ÖĞÜT: BENİ BİR KERE DAHA YAKTILAR
Karar verilirken ailenin hayatta kalan tek ferdi Aysel de salondaydı. Aradım akşam, sesi bitkindi: “20 yıldır, bu davayı açtığımdan beri bir gece rahat uyumadım. Beni bugün yaktılar yine. O geceki gibi yandı içim. Hakkımı helal etmiyorum” dedi sesi titreyerek.
Ekledi sonra: “Böyle olmamalıydı. 30 yıl, Muş’tan Kırıkkale’ye sürdüler. Bizi çok yordular, pes etmedik. Ben sadece adalet istedim. Ailem, 9 kişi gözümüzün önünde yakıldı. Bırakmadılar cenazelerimizi çıkaralım. Bütün köy şahittir. 30 yıl oldu, bir gün bile ceza yatmadı, bir gün bile tutuklanmadı. Yargıtay beraat kararını bozduğundan beri ben diyordum ‘Yakalanacak’. Umutluydum. Duruşma günü de umutla geldim, ‘İnşallah yakalanmıştır, oradadır, gözümün önünde tutuklarlar’ dedim. O umudumu kırdılar. Düşürdüler. Artık serbesttir, hakkında her şey kaldırıldı. İçim şişmiş, balon gibi patlıyor içim… Allah kabul etmesin, Rabbim kabul etmesin…” Bitirirken “Peşini bırakmayacağım, avukatlarımız peşini bırakmayacak. Nerede yol varsa oraya gideceğim” diyor.
TÜM KATLİAM DAVALARINI ÖRTEN ZIRH: CEZASIZLIK
Bazı davalar vardır, bir dava olmanın ötesindedir, ülkenin tüm geçmişini özetler. O davaya bakış, geleceğe de nasıl bakıldığını gösterir… Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesinde görülen Vartinis davası da tam olarak böyle bir dava.
Dosyayı başından beri takip eden Avukat Kadir Karaçelik, aynı zamanda Muş Baro Başkanı, anlatıyor bir çırpıda: “1993’te aynı aileden 9 kişi yakılarak öldürüldü. ‘Örgüt yaptı’ dediler. Oysa bütün köy tanıktı. Dahası o dönem askerlik yapanlar ifadelerinde dolaylı olarak kabul ettiler: ‘Birliklerdeki askerler arasında askerlerin bir köyü yaktığını, birliklerin içinde yüzleri poşulu olanların olduğu’ şeklinde konuşmaların gerçekleştiğini anlattılar.
Bunların hepsi zabıtlarda var. ‘Çatışma var’ dediler. Eğer köyde bir çatışma varsa bunun tutanağının olması gerekirdi. Sadece bir tutanak vardı, işte şu mühimmatlar ele geçirildi şeklindeydi. O tutanağın altında imzası bulunanlar ‘İmza bana ait değil’ dedi, ‘İmzam taklit edildi, biz böyle bir şeyi imzalamadık’ dedi. Zaten Yargıtay kararı da sorumluyu ortaya koyuyordu ama gelinen aşama ‘zaman aşımı’. Günün sonunda bu tür dava dosyalarında hakim olan cezasızlıkla karşı karşıya kaldık. Devlet eliyle kamu otoritelerinin iştirakiyle yardımı ya da adıyla gerçekleşmiş fiillerde bir kez daha bu sanıkların yargılamasının kolay olmayacağı yargılama yapılsa bile bunların cezalandırılmasının da kolay olamayacağını gördük.”
AVUKAT KADİR KARAÇELİK: ONARICI ADALET…
Avukat Karaçelik şöyle noktalıyor sözlerini: “Demokratik bir hukuk devletinde bu kadar vahşi yaşanan eylemlerin karşılıksız kalması düşünülebilir mi ama kaldı. Kalıyor. ‘90’lı yıllarda işlenmiş suçlarla ilgili, ağır insan hakları ihlalleri ile ilgili davaların pek çoğunda beraat verildi. Bazılarında zaman aşımı… Zaman aşımı tehlikesinde olanlar için de bir kapı daha aralandı. Bu karalar sadece dünümüze dair değil, yarınımıza dair de mesajlar veriyor. Burada insanlığa karşı işlenmiş bir suç var. İnsanlığa karşı işlenmiş suçun zaman aşımı olmaz. Geleceğini güvenle kurmak isteyen ülkelerde ve uluslarda geçmişinde böyle karanlık hadiseler varsa bu karanlık hadiseler aydınlatılır, hakikat ortaya konur, sorumlusu olan failler cezalandırılır, yüzleşme sağlanır. Biz buna onarıcı adalet diyoruz. Ve onarıcı adalet toplumsal barışın en önemli hususlardan bir tanesidir.”