27 Nisan 2011 12:21
Soner Barbaros

Türkiye eğitim sisteminin başındaki yönetim sevdalısı yapışkan tipler, yıllardır şu YGS (eskiden ÖSS idi) sorularına dair “Eğer soruları çözebilirseniz sizi çok güzel bir gelecek bekliyor” diyerek, gençliği sisteme kazandırmaya ve motive etmeye çağırıyor.

Oysaki gençliği bekleyen şey, bulunması kolay olmamakla birlikte, en fazla 750 liraya bankalarda ya da özel şirketlerde, patronların istediği koşulları dayatan sözleşmeye bağlı olarak çalışmak. Ki buna sağlık, yol parası, yemek masraflarını katmadıklarını herkes tahmin ediyordur. Hele sinema, tiyatro, müzik, konser, gezi gibi kısacası kültürel beslenme kaynakları adını verdiğimiz harcamalar asla dâhil değil. Zaten bu son saydığım harcamalar onlar için ancak, para getiren bir sektör niteliğindeyse ciddiye alınabilecek bir şey olarak görülebilir. Ki buna kendi kendini her açıdan geliştirme fırsatları nasıl dâhil olsun ki. Ki onların yoksullara reva gördükleri sanat, camideki müezzinin diyaframını eğiterek kadifeleştirdiği ve insanları mistisizme çağıran sesten başka hiçbir şey değil. O da ne şanslıymışız ki beleş. O yüzden bu sorular bilinirse var ya, eğer bir bilinirse, emin olun her şey çok güzel olacaktır. Ama durun benim buna bir cevabım var. Ben bu soruları bildim. Ama hiçbir şey güzel olmadı. Hatta coşkularla katıldığım üniversite hayatım söylenenin ötesinde ruhumu, enerjimi, coşkularımı, memleket sevgimi, insan sevgimi törpülemenin ötesinde bir şeye daha sebep oldu. Bu saydığım duygulanımlar kişiden kişiye göre değişkenlik gösterebilir ama zaten herkesin kısacık olan gençlik hayatının neredeyse yarısını tarumar etmekten başka hiçbir işe yaramadı. Oysa o fırsat olarak sundukları işler, tezgâh başında para saymaktan başka şey değil. O işi yapmak için illa da üniversite okumak şart mı, bence değil. Ama işte adı üniversite mezunu. Açlığa alıştırılmış bir kurban ya da güdülmüş koyun misali, kapitalistlerin bu işlerini yapmak için hayatlarını harcamaktan çekinmedikleri ve utanmadan da biz olmazsak siz nereden iş bulacaksınız dedikleri gençler.

Şu sorular bilinirse eğer çok güzel bir gelecek beklemektedir onları. Bu sistemde çaresiz bırakılmış ebeveynlerimiz de ne yapsınlar papağan gibi tekrarlarlar onların söylediklerini: “Sen hele bir sınavı kazan.”. Bu lanet olası sınavın kendisi zaten sakat, ama ne yazık ki girmek zorunda bırakılırız. Oysaki şifreler, torpiller ve her türlü cemaat ayaklarıyla, kopyalarla, ezberlerle o kademelere gelen zatı muhteremlerin kendileri de bırakın bu soruları, sokakta üç yaşında çocuğun bile bilebileceği soruları cevaplamaktan o kadar acizlerdir ki. Bunu kanıtlayalım isterseniz. Şöyle bir şey yapalım, sistemi tersine çevirelim ve soruları biz liseliler soralım onlara.

Soru: Sınavda şifre skandalı diye bir şey var mı, yok mu?

Cevap: Ne şifresi bu, ne hilesi koca devlet bunu yapar mı?

Soru: Var mı yok mu?

Cevap: Mırın kırın, mırın kırın; ımmm, şey; inşallah yoktur; araştırma yaptık bir şey bulduk, anlamakta zorlanıyoruz, şifre mi değil mi?

O da ne, biz sorduk gene soru sorulan olduk. Onların sorularımıza cevap vermemesi bizim kaderimizmiş gibi sanki. Neyse ki sonunda gümbür gümbür gençliğin sesi meydanlarda enselerini ovalar ve 3 yaşında çocuğun bilebileceği soru, bu sefer hep beraber tekrar edilir:

Soru: “Sınavda şifre skandalı adını verebileceğimiz bir şey var mı, yok mu?​”

Cevap: “Amma yaptınız ha. Siz provokatör müsünüz? İşiniz gücünüz yok mu, gidin eve çalışın. İkinci bir sınav geliyor yakında ve soruları bilirseniz sizi güzel bir gelecek bekliyor. Bizi de meşgul etmeyin. Mühim devlet meseleleri arasında sizin gibilerle mi uğraşacağız.”

Bu cevapların soruyla alakası olmamasını bir kenara bırakalım, adamın asabını nasıl bozmasın? Sinir sisteminin doğasına aykırı. Bu sefer İstanbul başta olmak üzere meydanlara çıkan gençler soru sormayı bırakır önce iktidarı sonra da kapitalist eğitim sistemini sorgulamaya başlar. Soru soran yoktur artık onlara ama ne garip, birileri bir şeyler diyor.

Üstelik gelen bu sefer kesinleşmiş bir cevaptır.

Cevap: “Olmaz mı, var tabi”.

Bu cevap şaşırtıcıdır. Ama şaşıyorsak bilmediğimiz bir şey var demektir. Halkımızın zekâsı ve onun mücadelelerini örgütleyen güçlerin deneyimleri devreye girer ve sorunun cevabını onlara göre tersten ama halk açısından doğru yerden okur. Bu gerici güçlerin cevapları şu şekli alır: “Var tabi, olmaz mı; yeter ki siz kapitalizm demeyin. İnsanın aklına sosyalizm geliyor vallahi billahi”.

Sonra bir soru daha sorar gençler. Ama deneyimlidirler artık ve zaman kaybı olmaması için çekinmezler meydanlara dökülmekten ve “tatmin olmak” için sorarlar:

Soru: “Var ise sorumluların istifa etmeyişi ve yargılanmamaları garip mi değil mi?

Bir soru daha: “Memlekete verdiğiniz bunca mali zararın bedelini liseliler mi yoksa siz mi ödemelisiniz?​”

Gençler bir süreliğine de olsa kapitalist hegemonya alanının dışına çıkmış ve artık soru sorulan değil, aynı zaman da soru soran olmuşlardır. Burjuvazinin iktidarları YGS sınavına girmekten beter edilmişlerdir. Çünkü sorular bir üniversiteye girişin değil; insanlığa ve medeniyete girişin sorularıdır ve yönetenlere göre “eşitlik, adalet ve sosyalizm” kokmaktadır.

Biz bırakalım ne koktuğunu, bu yetkililer bilsinler ki, bu soruları cevaplamayanların, gençlere bırakın soru sormayı, onların adlarını ağızlarına alma hakları bile yoktur.

Provokatörler kendileridir, konuşmalarıdır, gençlerle nasıl konuşacaklarını bilmemeleridir. Genç heyecanlıdır, kanı hızlı akmaktadır, kızdı mı kızacak, güldü mü gülecek, ağladı mı ağlayacaktır. Onlar elbette ki sakin olmayacaklardır. Olmak zorunda da değillerdir.

Cıvıl cıvıldırlar, eylemlerinde darbuka çalacaklardır, ıslık çalacaklardır, küfür savuracaklardır. Yüksek sesle konuşacaklardır. Koyun olmasını istediğin gençliğin beynini, onların yenmiş haklarını, tarikatlarınızın abuk sabuk hikâyeleri, birbirinden garip ilahi nükteleri ve kıssaları altında eritemeyeceksiniz ve onlara, yıllardır yaptığınız adaletsizlikleri ve haksızlıkları unutturamayacaksınız. İstediğiniz gibi koyun bir gençlik olmayacaklardır. Kendisi gibi yaşayan insanlara, ötekileştirerek düşman gözüyle bakmayacaklardır.  Hayatın bilimini öğrenmek için lazım gelen eğitim haklarının, iyi ve uzun yaşamak için lazım gelen sağlık haklarının, insanlıktan çıkaran çalışma koşullarına karşı mücadele etmek için işçi haklarının, yobazlar tarafından beyinleri yıkanan yoksulların ücretsiz sosyal sigorta haklarının, Türk halkı gibi eşit bir halk olması için Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkının da ne olduğunu yaşayacak, öğrenecek ve bileceklerdir ve hatta bir kısmı çok da iyi bilmektedirler. Birbirlerinizi haşladığınız ve kirlettiğiniz siyaset sahnesinden tiksinen ve bu yüzden sizin politikalarınıza bulaşmayan gençleri, neredeyse bu ülkenin gençleri değilmiş gibi ajanlıkla suçlamaksa ancak ve ancak memlekete, halka ve kendi topraklarına yabancılaşmış olan sizlere yakışmaktadır.

Evrensel'i Takip Et