Kampüslerden alanlara omuz omuza 25 Kasım
İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek, genelgelerde değişiklikleriyle 6284'ü engellemek iktidarın kazanılmış haklara müdahalesi ve kadını yalnızlaştırma politikasının sonucudur.

Fotoğraf: Nisa Sude Demirel/Evrensel
HÜKÇAT üyesi bir öğrenci
Hacettepe Üniversitesi
Son haftalarda kampüslerimizde de sık sık karşılaştığımız kadınlara yönelik şiddet, taciz ve baskılara karşı taleplerimizi bir kez de 25 Kasım alanlarından haykırdık. Üniversiteyi kazandığım şehirde katıldığım ilk eylemde kendi yaş grubumdan birçok kadınla aynı talepler için bir arada olmak benim için her zamankinden daha umut vericiydi çünkü yalnız değildim. Birlikteyken çıkan gür sesimiz bugüne kadar bizi susturmaya çalışan bütün seslerden daha güçlüydü. Elbette ki hiçbirimiz mücadeleyle yeni tanışmıyorduk. Dünyaya geldiğimiz coğrafya doğduğumuz andan itibaren mücadele etme sorumluluğunu yüklemişti bizlere. Hepimiz bambaşka hikayelere sahiptik ama birbirimize kopmaz bağlarla bağlı olduğumuzun da bilincindeydik çünkü her birimiz büyük kız kardeşlik zincirinin bir halkasıydık. Bizi bir arada tutansa her geçen gün hayatlarımızı biraz daha hedef alan bu sisteme karşı isyanımızdı. Bu sistem bizi yalnızca baskılarla, tehditlerle geri plana itmeye çalışmıyor. Bu sistemde eşitlik, özgürlük isteyen kadınlar öldürülüyor. Ölümlerine intihar süsü veriliyor, cinayetler sistem eliyle gizleniyor ve çoğu zaman etkin bir soruşturma bile yürütülmüyor. Özetle kadınlar yaşamın her alanında bir cezasızlık kültürüyle baş başa bırakılıyor.
ÖRGÜTLÜ GÜCÜMÜZLE TÜM ALANLARI KUŞATMAYA!
Tüm bunlar yaşanırken 25 Kasım gece yarısı Cumhurbaşkanı Erdoğan imzası ile kadına yönelik şiddetle mücadele ile ilgili Cumhurbaşkanlığı genelgesi yayımlandı. Bu genelge ile "Kadına Yönelik Şiddet İzleme Komitesi’nin” adı "Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Koordinasyon Kurulu" olarak değiştirildi. Bu genelge de yine iktidarın kadına yönelik şiddetle ilgili izlediği geçmiş politikalarının bir yansıması. Kadına yönelik şiddeti aile kurumunun kutsallığının korunmasına ve aileye sahip çıkarak şiddetin önüne geçilebileceği vurgusu yapılıyor. "Aile olmadan sadece birey olarak insanın varlığı eksik kalır." ifadesini kullanan Erdoğan, bu söylemle kadın kimliğini aileye ve toplum rollerine indirgeyerek şiddet gören bir kadının aile bütünlüğünü ön planda tutmasının önemini vurguluyor. Bir bakıma şiddete maruz kalan kadınların kendi can güvenliklerinden önce ailenin bütünlüğünü düşünerek sessiz kalmaları gerektiğini savunuyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek, var olan genelgelerde değişiklikler yapılarak 6284'ün uygulanmasına engel olmak iktidarın kazanılmış haklara müdahalesi ve kadını yalnızlaştırma politikasının bir sonucudur aslında.
Bizler üniversiteli kadınlar olarak tüm bu politikalara karşı beraberliğimizi bulunduğumuz her alana taşıma gayesindeyiz. Bugün pek çok üniversitede kurulan veya kurulması için çabalanan kadın toplulukları da beraber yürüttüğümüz dayanışmamızın kazanımlarındandır. Yine aynı bağlamda, üniversitelerde kurulan Cinsel Tacizi Önleme Birimleri üniversiteli öğrencilerin yaşadıkları cinsel taciz, saldırı ve şiddet vakalarına karşı başvurabilecekleri alanlardan biridir. Bu kazanımlar biz üniversiteli kadınların geçmişten bugüne verdiği örgütlü mücadelenin sonuçlarındandır. Bizler güvenilir kampüsleri de güvenilir sokakları da örgütlü kadın mücadelesiyle sağlayacağımızın bilincindeyiz. Birlikteliğimiz bu nedenle önem taşımaktadır.
Özetlemek gerekirse biz kadınlar bizi ezen, hayatlarımızı sömüren bu düzene karşı başka bir dünyayı kurmanın mümkün olduğunu her zamankinden daha fazla hissediyoruz ve biliyoruz ki direnişimizi yalnızca omuz omuza olduğumuz eylem alanlarında değil parçası olduğumuz sosyal yaşamın her alanında büyüteceğiz.
Kendimizi yalnız hissettiğimiz her an da kız kardeşlerimizin şu sözleri yankılanacak kulaklarımızda:
“Asla yalnız yürümeyeceksin!”
Evrensel'i Takip Et