Doğdun da büyüdün ama yaşamadın sen
Günümüzde yapılan kara propagandalar karşısında gençler olarak bizlere düşen görev mücadelemize ışık tutan Denizlere ve Erdal’a daha da sahip çıkmak.
Kaynak: Unsplash
Eren
ODTÜ
Genç Komünist Erdal Eren 43 yıl önce 12 Eylül askeri cuntasının faşist yönetimi tarafından idam edildi. Erdal Eren, zamanın Afganistan’ının Rus emperyalistler tarafından işgalini protesto eden afişleri asarken öldürülen ODTÜ öğrencisi Sinan Suner’in ölümünü protesto için gerçekleştirilen eyleme katılmıştı. Eylemde açılan bir ateş sonucu bir jandarma memuru öldürülmüştü. Polis tarafından jandarma memurunu öldürdüğü iddiasıyla Erdal Eren herhangi bir soruşturma yapılmadan tutuklanıp cezaevine gönderilmişti “öldürdü” denen jandarma erini öldürmemişti. Kendisinin mahkeme heyetine sunduğu rapor ve de gazetecilere verdiği röportajlarda balistik raporundaki hatadan söz etmiştir.
Zamanın darbecileri yetmişli yıllarda sosyalist mücadeleyi durdurmak için mücadelenin en etkili kahramanlarını Deniz’e, Yusuf’a ve Hüseyin’e de idam sehpasını göstermişti. Seksenlerin cuntacı yönetimi de yine aynı şekilde bu mücadeleyi durdurmak için gençlik mücadelesinin en önemli isimlerinden Erdal Erene de aynı muameleyi yapmışlardı. Düzmece bir mahkeme sürecine karşı dimdik duran Erdal gazetecilere verdiği son demeçlerde kendisini ibret olsun diye asacaklarını ve de ölümden korkmadığını aktarmıştır.
Savaş Ay özel izinle girdiği cezaevinde Erdal Eren ile söyleşi yapıp son görüntüsünü fotoğrafladı. Bu fotoğraftan hareketle Sezen Aksu Erdal’ın “Son Bakış’’ını bestelemiştir. Dünya halkları ayaklanmış böyle bir hukuksuzluğa karşı çıkmıştır. Adına Hindistan’da türküler yazılmış ve de Ekvatorda yeni doğan bir bebeğe adı verilmiştir. Fakat dönemin cuntacı yönetimi ne hukuk tanır ne de adalet.
ERDAL’DAN BUGÜNE DEMOKRASİ MÜCADELESİ
Yukarıda bahsettiğimiz Erdal Eren’in uğruna mücadele ettiği şey demokratik bir lise demokratik bir ülke içindi. İlk örneğini ODTÜ’de gördüğümüz Öğrenci Temsilcileri Konseyi (ÖTK) geçmişte öğrencilerin sorunlarının ve de taleplerinin etrafında şekillenmiş ve YÖK’ün de tanıdığı bir oluşumdu. Bu oluşum YÖK tarafından 2018 yılında süresiz olarak iptal edilince üniversitelerdeki öğrencilerin temsil hakları da ellerinden alınmış oldu. Bu üniversite yönetimlerinin biz öğrenciler üzerindeki baskısını arttırdı. Bu durum da üniversitelerin kimlerin tarafında yer aldığını, kimlerin çıkarlarına hizmet ettiğini gösteriyor. Örneğin ODTÜ’de yurt ve yemekhane sorunlarının zirve yaptığı bir dönemde Rektörlük Teknokent’in ettiği ciroyla övünerek ya da çok da gerekli olmayan bir “çim amfi” yaparak kimlerin ya da neyin tarafında olduğunu gösteriyor. Rektörlükler her ne kadar da öğrenci yanlısı olmasa da ve de bizleri yönetim mekanizmalarına dahil etmese de bizler bölümlerde kurduğumuz fiili temsilciliklerle beslenme ve de barınma gibi sorunların çözümlerine dair çözüm aramaya devam ediyoruz, edeceğiz de. Mücadele deneyimlerimizi, çeşitli kazanımlarımızı görmeye devam ediyoruz.
Gençler olarak en temel haklarımızı bile karşılamak her geçen gün daha da zorlaşırken, “Biz bir şeyler yapsak değişir mi?”, “Haklarımız için mücadele edersek taleplerimizi kazanabilir miyiz?” soruları birçok gencin aklını kurcalıyor. Erdal Eren ve döneminde birlikte mücadele ettiği gençler de bu soruların altında çareyi örgütlü bir şekilde mücadele etmekte bulmuş ve başka bir dünyanın mümkün olduğu inancıyla gençliğin ve halkın sözcüsü olmuştur. Biz de bugün gençlik olarak kendi temel haklarımızı korumanın yanı sıra insanca yaşayabileceğimiz başka bir dünyanın inşasında birlikte mücadele ederek bir şeyler başarabileceğimize inanmalıyız. Günümüzde yapılan kara propagandalar karşısında gençler olarak bizlere düşen görev mücadelemize ışık tutan Denizlere ve Erdal’a daha da sahip çıkmak ve başka bir dünya mümkün diyerek mücadeleyi devam ettirmek.