Mümkün mü tek başımıza dünyaya meydan okumak?
Esnek çalışma saatleriyle köleliğe dönüşen stajlar arasında, deneyim kazandığımız iddia edilirken, vaat edilen yüksek rakamlı maaşlar ve rahat bir yaşam bir türlü gelmek bilmiyor!

Kurtuluş için Mücadele, 1961, Tablo: David Alfaro Siqueiros
Dağlar Eren TEKŞEN
Boğaziçi Üniversitesi
Bu yazıyı, karşısında durduğum görüşü benimseme imkânına en çok sahip olanların oturduğu sıralardan, Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümünden yazıyorum.
Bir süredir gelenekleri ve tabuları yıkan veya yıkmaya çalışan üniversiteli gençliğin bir “eskiyi terk etme” hâlinde olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak eskiyi terk edenler, bu kopuşu sağlayan rasyonelliklerini sözde kendini geliştirmek ve sınıf atlamak ve üst basamağa çıkmak için kullanma eğilimini de barındırıyorlar. Sürekli başarı hikâyeleri konuşuluyor. Üniversite sınavında derece yapan öğrencilerin yüzlerini billboardlara taşıyan dershaneler, nasıl network kurulacağını anlatan vaazlar, sayısız birçok zirve... İşverenler için geliştirebileceğimiz beceriler, almamız gereken sertifikalar bitmiyor. Bu propagandayı da göz önünde bulundurursak, şartların zorlaştığı bu dönemde, zaten üniversiteye gelmek için bu kadar emek vermişken kafamızı gömüp ders çalışmak “yapılabilecek en iyi şey” hatta tek şeymiş gibi görünüyor olabilir. Ama esnek çalışma saatleriyle köleliğe dönüşen stajlar ve ek mesailer arasında, deneyim kazandığımız iddia edilirken, bunların sonrasında vaat edilen yüksek rakamlı maaşlar ve rahat bir yaşam, iş bu ya, bir türlü gelmek bilmiyor! Yani, mezun olduktan sonra da şartlar birçoğumuz için değişmiyor.
Yıllardır iktidar politikaları ve sermayenin kültürel dünyadaki işgali ile dünyayı anlamlandırma biçimi aşındırılmış üniversiteli gençlik, iktidarın hamleleri karşısında kendi bildiği şekilde karşılık veriyor. Yararlandığı hakların kendisinden önceki nesillerce nasıl kazanıldığından habersiz kalmış olanlar, hakları için mücadele eden arkadaşlarına taleplerinde haksız olmadıklarını ama bir şeyin değişmeyeceğini, bu yüzden “kendi yollarına baktıklarını” söylüyor.
DİRENİŞ ONU TERK ETTİĞİMİZDE BİTTİ! DAHA ÖNCE DEĞİL
Mesela, Boğaziçi’ndeki direnişin rektörümüzü seçmemizi sağlamadığı gerçeğinden yola çıkarak direnişin “tamamen” başarısızlıkla sonuçlandığı sonucuna varılıyor bir anda. Buradan bakılarak bütün öğrenci direnişlere toprak atılıyor. Bize fayda getirecek olanın kendimize yatırım yapmak olduğu sonucuna varılıyor. Ama asla kanıt sunulmuyor.
Boğaziçi Direnişi sayesinde diğer üniversitelerde kayyum atamaları sonrası yaşanan görevden almalar, ihraçlar, yasaklar aynı hızda hızlıca uygulanamadı. Boğaziçi Direnişi kitleselliğini korudukça kayyumun varlığına rağmen akademik ve bireysel özgürlüğümüzü birçok açıdan muhafaza edilebildi. Asıl sorun, bunun sistematikleşememesi, istikrarlı ve örgütlü bir yapı kazanamamasıydı. Benzetmek gerekirse, mücadelemiz bir dalga gibi. Dalgaların sürekliliği kayaları aşındıran, büyüklüğü değil. Bugünkü dalga, taşı aşamadıysa da en azından, aşındırarak gelecekte aşılmasına katkı sundu.
“MIŞ GİBİ” BİR HAYATTAN KURTULMAK İÇİN ÖRGÜTLÜ MÜCADELE
Biz; büyüklerimizin hayranlıkla ifade ettiği gibi belki de eski kuşaklardan çok daha fazla ilgi alanlarında tutkulu, yaratıcı, üretken ve hayal dünyası geniş bir nesiliz. Biz tüm renklerimizle tutkularımızın peşinden gitmek isterken bizi sınırlayan, potansiyelimize ulaşmaktan, kendimizi gerçekleştirmemizden bizi alıkoyan iktidara karşı verilmesi gereken mücadele; yaşamlarımız için, var etmek istediğimiz hayaller/hayatlar için bir zorunluluk. Uzayıp giden ama uzadıkça içi boşalan cv’ler veya gerçekten parçası olduğumuzu hissedemediğimiz eğitim hayatımızdan, sadece söyleneni yaptığımız iş hayatına geçmek, “-mış gibi” yapmak değil hayatlarımız için istediğimiz. O kariyer zirvesinden bu panele, şu sertifika programından başka bir online kursa gidiyor, hiç durmadan yükselen standartları yakalamak için kendimizi tüketiyoruz. Yapmak zorunda olduklarımızdan geriye kalan ve her geçen gün daralan kısıtlı zamanlarda az da olsa nefes alabilmek, arzuladığımız hayattan da ideallerimizden de çok uzak.
Binlerce yıllık insanlık tarihinin yanında birkaç günlük gözlem ve düşüncelerimiz sonucunda hiçbir şeyin değişmeyeceği yanılgısına kapılmamalıyız. Haklarımızı muhafaza etmemizin, özgürlük alanlarımızı genişletmenin ve kendimizi gerçekleştirmemizin yolu örgütlü bir biçimde mücadele etmekten geçiyor. İçinde bulunduğumuz dünya bizim, yaşadığımız hayat bizim. Hayatlarımıza hep birlikte ve örgütlü bir şekilde sahip çıkalım.
Evrensel'i Takip Et