Kadına şiddete karşı kadınlarla mücadele
Genç kadınların deneyimlediği şiddetin tüm görünümleri, aslında bir sistemin ve o sistem doğrultusunda örgütlenmiş siyasi yapıların beslediği ve yarattığı bir gerçeklik.
Fotoğraf: Nisa Sude Demirel/Evrensel
Emek Su SAYDAM
Aylin Buse KISKANÇ
Üniversitelerde taciz suçlarının aklandığı akademisyenlerin derslerini almak zorunda bırakılan genç kadınlar, belki de kendilerini en güvende hissedebilecekleri üniversite kampüslerine girmekten dahi çekinir hâle geldiler. 25 Kasım’a giderken Dokuz Eylül Üniversitesi öğrencileri olarak kampüslerimizde şiddete uğrayan kadınlara, karşılaştıkları zorlukları özgürce dile getirebilecekleri, kadının toplumsal konumunu ve gün geçtikçe güçlenen kadın hareketini tartışabilecekleri, yalnız olmadıklarını görebilecekleri ve mücadelelerine korkmadan, örgütlenerek güç katabilecekleri bir alan sağlayabilme amacıyla bir Kadın Çalışmaları Topluluğu kurduk. İlk etkinliğimizde kadına şiddeti ve şiddetin farklı çeşitlerini 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü gündemiyle Uzman Psikolog Emre Yeğin ve topluluk yöneticilerimizden Ilgın Çeribaş eşliğinde tartıştık.
KADINI KORUYAN YASALARDA GEDİKLER AÇILIYOR
Ülkemizde şiddetle sadece fiziksel bir hâle büründüğünde karşı konulması gereken bir sorun olduğu düşüncesiyle karşı karşıyayız. Geçtiğimiz 2 ayda aydınlatılmamış 87 kadın cinayeti gerçekleşti. Bu durum gözler önüne seriyor ki şiddetin psikolojik, ekonomik ya da cinsel boyutuyla mücadele etmek bir yana dursun, yasalarla ve toplumsal kurallarla caydırılmaya çalışılan fiziksel şiddetin önüne geçmek dahi zorlaştı.
İstanbul Sözleşmesi’ni fesheden, 6284 sayılı kanunda gedikler açmaya çalışan iktidar, kadınların şiddete uğradıklarında sığınabilecekleri her kurumu pasifleştirerek ya da ortadan kaldırarak şiddeti bir nevi meşru ve sistematik hâle getirmenin önünü açıyor. Kadın cinayeti faillerinin yararlandığı cezai indirimlerle de bu meşruiyet alanını korumak adına adımlar atılıyor. Kadınların bu gerçeklere karşı mücadele etmek için bir araya gelecekleri alanlara saldırıysa gün geçtikçe artıyor.
Uzman Psikolog Emre Yeğin yaptığı konuşmada psikolojik şiddete uğrayan kadınların, şiddete uğradıklarının farkında bile olmadığını, bu duruma zemin hazırlayan unsurların başında toplum baskısı olduğunu belirtti. Karşılaştığı bir psikolojik şiddet vakasında kadının içinde bulunduğu aile evindeki hiyerarşinin en alt basamağında olduğunu; eşinden, kayınvalidesinden ve kayınpederinden gördüğü baskı ve kısıtlamalar sebebiyle yaşadığı psikolojik şiddeti “Buraya geldiğim sabaha çok mutlu uyanıyorum. Çünkü evden uzaklaşabildiğim tek an bu ve bu seanslar bana iyi geliyor” şeklinde dile getirmiş. Kadının eşine sorulan bir soruya cevaben “Eşimi seviyorum, çünkü benim her işimi yapıyor” sözleri içinde yaşadığımız toplumun cinsiyet rollerine dair bir ayna tutuyor.
ŞİDDETİN KARŞISINDA BİRLİKTEYSEK GÜÇLÜYÜZ
Kadın, toplumun en küçük yapıtaşı olan ailesinin ona yüklediği “kadınlık” görevleriyle hayata başlıyor. Yaşamı boyunca evin “reisinin” erkek olduğu dayatılan kadın, “aile içinde olan aile içinde kalır” zihniyetiyle büyüdüğünde ev içi şiddeti, olağan bir durummuş gibi kabullenmesine sebep olacak koşullarla baş başa kalıyor. Kadına şiddetin bu psikolojik boyutu, onu günlük yaşamında uğradığı mobbinge ve hatta fiziksel şiddete karşı koyabilmek konusunda deneyimsiz bırakabiliyor. Örneğin sevgilisinin kıskançlık gösterdiği durumlarda, kendisi üzerinde kurduğu hegomonyayı “seven, kıskanır” öğretisi üzerinden çeşitli şiddet çeşitlerine rıza üreten ve kapı aralayan bir aldanmayla göz ardı etmek zorunda kalabiliyor.
Etkinliğin ikinci kısmında tartışmalar biraz daha genç kadınların yaşamlarında karşılaştığı şiddet biçimlerine odaklandı. KYK yurtlarında müdahale edilen hayatlarımız, alınmayan önlemler sonucu yitirdiğimiz kız kardeşlerimiz, kampüslerimizde, dersliklerde yaşadığımız eşitsizliğin binbir türlüsü… İktidarın kadınlara yönelik politikaları, içinde yaşadığımız ataerkil toplumun hem bir parçası, hem de onu pekiştiren bir hamle oluyor.
Genç kadınların deneyimlediği şiddetin tüm bu görünümleri, aslında bir sistemin ve o sistem doğrultusunda örgütlenmiş siyasi yapıların beslediği ve yarattığı bir gerçeklik. Kadının dünyada ve Türkiye’de toplumdaki ikincil pozisyonunu bizim için özelleşen yönleriyle tartışarak etkinlik katılımcılarını topluluğumuzun bir parçası olmaya çağırdık. Çünkü biliyoruz ki kadına şiddetin her türlüsünün önüne geçebilmek, bu şiddetle karşı karşıya kaldığımız anlarda örgütlü bir tepki göstermekten ve kadına yönelik şiddetin karşısında hep beraber, güçlü bir şekilde durabilmekten geçiyor.