7 Aralık 2023 22:47

Erdal Eren neden Türkiye gençliğinin kahramanıdır?

Ender Şiar ARGIN

İstanbul

Erdal Eren’in 12 Eylül faşist cuntası tarafından idam edilmesinin üzerinden 43 yıl geçti. Erdal’ın mirası üzerinden son yıllarda sosyal mecralardan “sol”da bulunduğu varsayılan “kahraman mitini” çürütme girişimine daha fazla şahit oluyoruz. Kimi sosyal medya fenomenlerinin bu “aydınlatma” faaliyeti için ciddi mesai harcadığını görebiliriz. Derdimiz, bu iddialara yanıt vermek değil, zira Erdal’ın idamındaki bütün usulsüzlükler, hukuksuz mahkeme kararları, aceleye getirilen infazı, burjuvazinin kendi hukuk sınırlarını dahi aşan saldırganlığı ortadadır. 12 Eylül hakimlerinin bile “hukuksuz” bulduğu bir infazı tartışacak değiliz. Erdal neden sosyalistlerin, hatta genişletelim, Türkiye gençliğinin kahramanıdır? Nasıl oluyor da yeni doğan çocukların isminde, binlerce gencin mücadelesinde yaşıyor Erdal? Solun kahramanlık anlayışı, madem bir yanılgıdan ibaret, nasıl oluyor da bir içe kapanmaya değil, süreklilik ve bayrak taşımaya doğru yol alıyor? Bu soruları ele alacağız.

KAHRAMAN MİTİ VE SIRADAN KAHRAMANLIK

Campbell, “Kahramanın Sonsuz Yolculuğu” kitabında sözlü geleneğin ve yazılı edebiyatın en kalıcı konusunun “kahraman miti” olduğunu söyler. Kutsal kitaplardan romanlara, halk hikayelerinden destanlara kadar kahramanlık miti, bireyin bağımlılıktan yetişkinliğe ve sonra da sahneden çıkışa doğru olgunlaşmasıyla ve toplumla nasıl ilişki kurması gerektiğiyle ilgilenir. Gerçekten de yazılı tarih, mitsel kahramanlarla sıradan çoğunluk arasındaki uçurumu “aydınlatmayan” anlatının tarihidir aynı zamanda. Dolayısıyla kahraman miti, yalnızca tarih yazımında değil pek çok siyasi akım ve geleneğin de merkezindedir. Nazilerde liderlik teması Yunan mitolojisine, İtalyan faşizmi ve Mussolini’nin kült liderliği Roma’nın mitolojik sembollerine atıflarla doludur. Bu kahramanlık arayışına, devrimci hareketin tarihinde de rastlamak mümkün. Sorel’in mitsel grev anlatısından Blanqui’nin komplocu devrimci birliğine, Çarlık despotluğuna bireysel terörizm ile meydan okuyan Rus Narodniklere… Ezilenlerin tarihi de bu kahramanlık yazınından payını almıştır.

Nazi barbarlığının günlüğünü tutan ve bu kayıtları “LTI: Nasyonal Sosyalizmin Dili” ile kitaplaştıran Klemperer, Nazi söyleminin harcı olarak kahraman mitine dikkat çeker. Klemperer’e göre kahramanlık en yüce değer, meşruiyet kaynağıdır bu dil evreninde. Kahramanca eylemler ve onlar etrafında kurulan hamaset, bütün bir toplumu kendine borçlu kılmayı amaçlar. Klemperer 1945 sonrası yürütülen Nazizmden kopuş eğitimleri sırasında, savaşta gösterilen kahramanlıkları Nazilerin halk düşmanlığından ayırt etme ihtiyacını hatırlatır. Kahramanlık sadece cesaret ve yaşamını feda etmekten ibaret değildir. Bu kadarını kabadayılar, eşkıyalar, gangsterler de yapabilir. Kahraman, “insaniyet geliştiren eylemleri” icra eden kişi olmak zorundadır. Klemperer, buradan sıradan kahramanlara getirir sözü. Örneğin Nazi hegemonyası altında Yahudi kocalarıyla evliliklerini sürdüren Alman kadınları hatırlatır. Gösterişsiz, şöhretsiz bir insaniyet kahramanlığı, sıradan, sahici bir kahramanlıktır bu.

ERDAL’I KAHRAMAN KILAN NEDİR?

Erdal’ı hem Türkiye halklarının hafızasına hem de gençlik hareketinin mücadele mirasına perçinleyen kahramanlığın iki yönü var. Birincisi 12 Eylül faşizminin ilk kurbanlarından biri olması, 17 yaşında idam edilmesi, faşist saldırganlığı bütün bedeniyle faş eden masumiyetidir. Bir eşkıya, kabadayı değildir, ciddiye alınan kimsenin saygıyla anmadığı bir cunta iktidarının kurbanı, sıkıyönetim koşullarında mücadeleye atılmış, “insaniyet geliştiren eylemlere” katılan bir “çocuk”tur. Haksızlığa uğrayan bütün insanlar kadar, egemen sınıf diktatörlüğü, onun askeri yönetimi tarafından ölüme mahkum edilen herkes kadar masum ve haklıdır. İkincisi bu haklılıkla ilgilidir. “İnsaniyet geliştiren eylemleri” gerçekleştirmenin en haklı, bilinçli, planlı organizmasının, toplumsal hareketler tarihinin en etkili mücadele aracının parçası olması, yani partisi ve “partili” kimliğidir. Erdal’ı bir vicdani sembol, bir masumiyet simgesi haline getiren uğradığı haksızlık, “darbe hukuku”dur. Ancak onu mitleştiren, çürütülmesi için mesai harcanan bir “kahraman” yapan; kararlılığını ve cesaretini koşullayan, bütün zarifliğini, zekasını, sadeliğini ve parıltısını üstünde taşıyan partili bilincidir. Kısa ama olağanüstü bir yaşama sahip olmasına nedeni de ona en ileri insan özelliklerini kazandıran da bu bilinçtir.

İtalyan Komünist Partisi lideri Gramsci, faşizmin hapishanesinde Machiaveli’nin Prens mitinden ve Lenin’in parti teorisinden ilhamla geliştirdiği bir kavramla kahramanlık yolculuğuna ışık tutar: Modern prens. Modern prens, bir mit prensi, gerçek bir kişi/somut bir birey değildir, “toplumun bir organizması, karmaşık bir unsuru olabilir.” Toplumda daha önceden tanınmış ve kendisini eylem içerisinde kanıtlamış olan “kolektif bir irade”... “Tarih zaten bu organizmayı teda­rik etmiştir, o da siyasal partidir.” İçinde evrensel olmaya meyyal kolektif bir iradenin tohumlarının bir araya geldiği ilk hücre… Gramsci’ye göre modern anlamıyla kolektif iradenin, genel olarak da siyasal iradenin tanımı budur: etkili bir tarihsel oyunun kahramanı olarak irade. Çünkü politik açıdan, geniş kitleler ancak bu iradede temsil edilebilir, kahramanlar ancak bu iradenin kahramanları olabilir. Tarihin kahramanlar ordusuna bu sıfatı kazandıran hangi sınıfı temsil ettiği, hangi sınıf adına kavga ettiğidir.

KOLEKTİF İRADE OLARAK KAHRAMANLIK

Erdal’ı kahraman kılan bu iradenin bu topraklardaki ilk taşıyıcılarından biri olmasıdır. Erdal, meslek lisesi öğrencisi olarak mücadeleye atıldığı Ankara Ortaöğrenimliler Derneği’nde (ANOD) sorumluluk almış, daha sonra döneminin en örgütlü komünist gençlik örgütü Yurtsever Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu’na (YDGDF) üye olmuştur. Erdal’ın, birlikte yürüdüğü bütün yoldaşları gibi kahramanlık yolculuğu, işçi sınıfı mücadelesinin “parti pusulası” aradığı zamanlara denk gelir. Dolayısıyla içine doğduğu mücadele döneminin çocuğudur. Ancak onu çocukluktan çıkaran da bu koşullardır, ezilen sınıfların “kolektif irade” arayışının parçası olduğu için kahramandır, işçi sınıfının ilk devrimci partisinin ilk üyelerindendir. Türkiye Devrimci Komünist Partisi, Erdal’ın tutuklandığı gün, 2 Şubat 1980’de ilk konferansıyla kuruluşunu ilan etmiş, Erdal’ın komünist parti üyeliğini ise idam sürecinde onaylamıştır.Dolayısıyla Erdal’ı kahraman kılan özellikler yalnızca masumiyeti, darbeci cuntanın hedefi olan “zayıf bedeni”, “tüy bitmemiş” suratı, “17 yaşı” değildir. 12 Eylül Erdal’ı yargılayamamış, aylarca işkence ettiği bu çocuk karşısında, o berrak bilinci, dirayeti, mantığı, bir komünistte bir araya gelebilecek bütün özellikleri karşısında çileden çıkmıştır. O “yüzünde tüy bitmemiş çocuğun” özgüveni, cuntayı ve mahkemelerini yalnızca acele bir idam kararının icracısı olmaya değil; çaresizliğe, halkların kolektif hafızasında tarihin en aşağılık pozisyonuna itmiştir.

Erdal gibi kahramanlar tarihin her döneminde ancak yalnızca yıkıma uğratılan bu dünyada yaşarlar. Bedenlerinde başkaldırının tarihi, sırtlarında kolektif iradenin yüküyle bizim, haklıların yanı başındadır. Kent meydanlarında, üniversite amfilerinde, sanayi sitelerinde, derme çatma evlerin, yokuşlu sokakların, uzun caddelerin ortasında her gün yeniden doğarlar. Meskenleri ezilen sınıfların vicdanı, mekanları tutsak edilmiş halkların hafızasıdır. Emeğe, dirence, umuda, eşitlik ve özgürlüğe uzananların elinde büyürler. Ve bütün kararlılık ve cesaret buradadır. Yalnızca haklı olmaktan gelen cesaret, yalnızca “bu yolda mağlup” olmaktan gelen üstünlük. Bir komünist parti militanının bütün tevazusu, ağırbaşlılığı, haysiyeti ve dirayeti; mensubu olduğu sınıfa, içinden geldiği mücadele geleneğine aittir. Erdal’ı kahraman yapan o “kolektif iradenin” kızıl bayrağına attığı çentiktir.

Günümüz siyasetinin sıkışmışlığından yaka silkenler, kendini çaresiz ve umutsuz hissedenler, bir çıkış yolu arayanlar, burjuva siyasetinin iç dalaşından “kurtarıcı” bekleyenler, memleketi doğru rotaya sokacak siyasetçi, bakan ya da fikir insanı arayanlar için Erdal’ın hikayesi nice derslerle doludur. Onun kahramanlığı her birimize ışık tutan, her birimizi çağıran kahramanlık hikayesidir. Tarihin hiçbir anı yoktur ki, haklılar için sayısız mücadele olanağı ve fırsatından yoksun olsun. Çünkü Walter Benjamin’in işaret ettiği gibi “kendi devrimci şansını beraberinde taşımamış” tek bir an yoktur dünya tarihinde. Yoksul ve ezilen sınıfların yeni bir dünya yaratmak için mitik, olağanüstü kahramanlara ihtiyaçları yoktur, Erdal gibi sıradan kahramanlar çıkıverir içlerinden. Erdal’a değil temsil ettiği değerlere hücum eden garezin, hıncın, gölge savaşının nedeni de budur. Sıradan kahramanlık, bu düzenden alacağı olanların “tarih tarafından tedarik edilmiş” mücadele araçlarıyla ulaşabileceği bir mertebedir. Egemen sınıflar için tehlikeli olan da bu sıradanlıktır, kahramanlığın herkese açık olan bu formudur. Sömürü ve mülkiyet ilişkilerinin, yoksul sınıfların baskı ve zorbalıkla hiçleştirilmesinin, yaşarken öldürülmesinin üzerine kurulduğu bu dünyayı koruyanlara karşı tutum almak, hesap sormak, alacaklı olmaktır kahramanlık. Erdal’ın yaptığı budur, fazlası değil. O yüzden Erdal, yoksulların soyundan gelip onlarla saf tutanların, el yordamıyla başka bir dünya özleminin peşinden koşan herkesin kahramanıdır.

Evrensel'i Takip Et