07 Aralık 2023 23:51

Erdal Eren, emperyalizme ve savaşa karşı mücadelemizde yaşıyor!

Umut etmek de tam bu uzlaşmama tutumu ile ilişkili. Umut etmek hayal etmenin birimi.

Kaynak: Max Pixel

Paylaş

Fikirlerin peşinden gitmek, hayallerin peşinden koşmak, heyecanlı ve umutlu olmak bir gençlik özelliği olarak anılır.

Hayatın “gerçekleri”, zorlukları içinde sınanmamış bir duygu olarak tarif edilir umutvar olmak. Gençlikle toyluk arasında bir ilişki kurularak.

Hayatın gerçeklerini anlamak, onlar içinde sınanmakla onun bize ilk göründüğü halini kabullenmek, onunla uzlaşmak arasında bir fark var halbuki. Umut etmek de tam bu uzlaşmama tutumu ile ilişkili. Umut etmek hayal etmenin birimi.

Görünen ile gerçek arasındaki mücadelede, gerçeğin birikimini, başka bir gerçeği inşa etmek üzere değerlendirmek, hayalle gerçek arasında kurduğumuz ilişkinin temelidir. Çünkü bugünkü gerçek, bize eşitsizliğin terazisinde nerede konumlanacağımızı belirlemek adına amansız bir savaşa girmekten başka hiçbir şey söylemiyor.

Her şeyin birer meta olduğu dünyada, kendi değerini ispat etmenin yolu olarak tek seçenek kapitalist barbarlığın dengesine ayak uydurmak gibi gözüküyor. Hayatın eşitsizlik “gerçeği” bireysel kurtuluş mücadelesinin gerekçesine, metanın değeri her şeyin ölçütüne dönüşüyor.

Bu gerçeklik, geleceğin değerini şimdiden belirliyor.

Alınıp satılamaz fikirler ve hayaller beş kuruş etmiyor. Çünkü sermayenin örgütlediği yaşam ancak onun hızına ayak uydurarak alınıp satılabilen “şey”le ilgilenirken, geleceğin hayali de satılabildiği ölçüde değer kazanıyor. İşte bu ölçüt kimi zaman içimizde bir isyanı körükleyen, kimi zaman “hayat böyle” diyerek başımızı öne eğdiren ama eni sonu başka bir seçeneği düşünmeyi engelleyen temel. Hele de kitlelerin yaşam ve gelecek mücadelesi egemenlerin karşısında bir alternatif olarak öne çıkmıyorken. Sermayenin kendi çıkarları için sunduğu projeksiyon, kendi düşümüzü görmek için uyanmayı engellerken.

ALTERNATİF KOLEKTİVİTE

Oysa biz başka bir insandan bahsedebiliyoruz. Başka bir yaşamın düşünü gören, başka bir dünyanın insanı olarak, iyi bir yaşam sürmeyi eşitsizlik karşısında mücadele etmek yerine kendini korumak adına bir gerekçe haline getirmenin ve kişisel hırsların reddedileceği bir tutum almanın imkânsız görünmediği bir yaşamın insanından. Örgütlü bir yaşamın insanından.

Zira kapitalist barbarlığın bütün ilişkileri çepeçevre kuşattığı koşulların içinde dahi, dayanışmanın, ortak çıkarlar için disiplinli ve fedakârca çalışmanın, korku ve tedirginlikten uzaklaşmanın mümkün olduğu bir hayat işçi sınıfının saflarında yeşeriyor. Bunu görmek, bunun bir parçası olmak için bir irade göstermek, bu hayali görebilmenin koşulu. Bugün koşullarını değiştirmek için bu adımı atan bir örnek, Özak işçileri.

Özak işçisi, fabrikanın ağır çalışma koşulları karşısında kılını kıpırdatmayan Hak-İş’e bağlı Öz-İplik-İş’ten BİRTEK-SEN’e geçtiği için işten atıldı. Direnişe geçen işçilerin reddettiği kölelik koşulları, kazanmak istediğiyse onurlu insanca bir ücret ve çalışma koşullarıydı. Bunun için karşılarına dikilen ise yalnızca Özak patronu değil. Urfa valisi, jandarması ve haklarını savunmak için örgütlendikleri Öz-İplik-İş sendikasının temsilcisi “iplikçilere” karşı mücadele veriyorlar.

ERDAL’DAN ÖZAK İŞÇİLERİNE UMUT VE MÜCADELE TAŞLARI

Bu mücadele bize iki şey gösteriyor.

Birincisi görünen ve her gün deneyimlenen kapitalizmin barbarlık rejimi olduğunu ortaya çıkaran şey, işçilerin iradesi olmuştur.

İkincisi; dün birbirine güvenmeyen, kimsenin birbirine sahip çıkmadığı dünyanın çarkına çomak sokan bu irade, dayanışmanın, birbirini kollamanın somut koşulunu yaratmıştır. Patronun “Talepleri kabul ediyorum ama direnişçi işçileri işe geri almıyorum” koşulunu işçiler kabul etmemiş, bütün işçilerin işe devam etmesini şart koşmuş, mücadeleye devam demiştir. Şimdi, Urfa işçisinin kapitalizmin gerçeğini alt ettiği bu gerçekliği tarihe not edelim. Bunu büyüttüğümüzde, kendi hayallerimizin nasıl büyüyeceğini birlikte görelim.

Erdal Eren’in liseli bir genç olarak, kurtuluşunu işçi sınıfının iktidarında gören bir komünist genç olarak gösterdiği iradeyle bugün Özak işçisinin iradesi arasındaki bağ, bu iradeyi göstermeye devam eden mücadeleci güçlerin gösterişsiz katkısıyla hiç kopmadı. Öyle ya, 12 Eylül’ün yarattığı karanlık, görünüşte, bir daha aydınlatılamazdı. Oysa, 12 Eylül’ün gerçekliğiyle dahi nasıl mücadele edilmişti? 

13 Eylül sabahını sokaklarda “Sıkıyönetim sökmedi, cunta da sökmeyecek” sloganıyla kuşatan Altındağ gençlik örgütünden öğreneceğiz bu sorunun cevabını. 12 Eylül’ü “Bu ülkede bir daha grev olmaz” diyenlerin bugüne söyleyecek hiçbir sözü yoktur, ama her koşulda mücadeleyi sürdürenlerin, insanlığın mutlu yarınlarına inananların söyleyecek, öğreteceklerin çok sözü vardır. Gördüğümüz düş, 12 Eylül’ün gecesinde 13 Eylül sabahına hazırlanmanın iradesindedir.

Şimdi bugün, tek adam yönetiminin, bütün gücüyle faşizmi örgütlediği gerçeğiyle, bulunduğumuz her alanda, nasıl mücadele edeceğiz sorusunun cevabı esastır. Bu cevap, Altındağ gençliğinin sloganını, bugün tek adamın faşizm özlemine geçit verilmeyecek olarak tamamlamaktır.

GÜNDÜZ DÜŞLERİ

Erdal’ın fikirleri, Erdal’ın düşleri, hiç şüphe yok ki, yaşadığı dönemin, bulunduğu toplumun ortak gördüğü bir düştü. Duyguların, hayaller ve gerçekleri iç içe geçirmesine imkân tanıyan, bu toplu düşün gerçeğin içine girip yerleşmesini sağlayan güç, sınıfın düşüydü. Çünkü işçi sınıfının esas düşü, gözlerini hep birlikte aynı yere diktiğinde başlıyordu.

Şimdi biz Türkiye gençliği, kimlerle birlikte, gözümüzü nereye dikeceğiz, hangi ortak düşü göreceğiz? Ve bu düşü, bugün bütün şartlar görünüşte aksini gösterirken nasıl gerçeğimiz haline getireceğiz?

ÖNCEKİ HABER

Çalış çalış nereye kadar?

SONRAKİ HABER

Özak işçisi: "Kardeşiz" diyenler şimdi karşımızda

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa