Çevreye değil sermayeye fon!
Türkiye Sınai Kalkınma Bankası, Dünya Bankasından alınan 155 milyon dolar kredi ile Türkiye yeşil fonu kuracağını duyurdu. Prof. Dr. Erinç Yeldan ile Yeşil dönüşümün nereye hizmet ettiğini konuştuk.
Fotoğraf: MA
Nisa Sude DEMİREL
İstanbul
Geçtiğimiz günlerde Türkiye Sınai Kalkınma Bankası (TSKB), Dünya Bankasından alınan 155 milyon dolar kredi ile Türkiye yeşil fonu kuracağını duyurdu. TSKB tarafından alınacak 155 milyon dolar kredi ile Maxis Girişim Sermayesi Portföy Yönetimi AŞ aracılığıyla Türkiye yeşil fonu kurulacak. Proje büyüklüğünün 405 milyon dolara ulaşması hedefleniyor. Yine geçtiğimiz günlerde Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu da liman işletmelerine verilecek teşviklerle limanlarda “yeşil dönüşümü” sağlayacaklarını ifade etmişti.
İktidar çevre politikaları kapsamında sermayeye kısıtlamalar getirmezken ve Avrupa’nın çöp ithalatçısı olarak ülkeye kirlilik satın alırken arka arkaya yeşil fon ve teşvikler açıklanıyor. Yeşil dönüşümün ne olduğunu ve yeşil fon meselesinin nereye hizmet ettiğini konuştuğumuz Prof. Dr. Erinç Yeldan, fon ve teşvike dayalı çevre politikalarını “Kaynak tahsis edebilmek için vitrine hazırlanan politikalar” olarak değerlendiriyor.
"SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK BİR SLOGAN OLARAK KALIYOR"
Sürdürülebilirliğin içeriğinin doldurulmadığını ifade eden Yeldan, “Sürdürülebilir büyümenin oluşturulabilmesi için her şeyden önce bir kaynak tahsisi ve bunu yönlendirebilecek politikaların kurgulanması gerekir. Yoksa bu içi boş bir slogan olarak kalıyor” diyor.
Türkiye’de yeşil fon ve sürdürülebilirliğin yeşil finans piyasalarından doğrudan yabancı sermaye yatırımı çekebilmek için kurgulandığını ifade eden Yeldan, sürdürülebilir büyüme ve yeşil dönüşümün “net sıfır emisyon” hedefinin bir parçası olduğunu söylüyor. Türkiye için 2053 yılı olarak açıklanan net sıfır karbon emisyonu hedefi ve sürdürülebilirlik politikalarına ilişkin konuşan Yeldan, “Mevcut politikalar, önce yerel kömür kaynaklarını bitirmek, ardından devreye nükleer enerjileri sokmak, bu sırada da rüzgar, jeotermal ve güneş enerjisi üzerine neredeyse bir rant mekanizması gibi çalışarak teşvik mekanizmalarıyla şirketlere yatırım teşviki sağlamak üzerine kurulu” şeklinde konuşuyor.
"FON ALABİLMEK İÇİN VİTRİN POLİTİKALARI GELİŞTİRİLİYOR"
Bu politikalarla en az 2038-2040 yıllarına kadar Türkiye kaynaklı karbon emisyonlarının artmaya devam edeceğini ifade eden Yeldan, “2053’te net sıfır karbon emisyonu hedefinin sağlanması için eşi benzeri görülmemiş bir hızda, 13 senelik bir sürede net sıfıra indirileceği varsayımı var” diyor. Böyle bir tasarımın Türkiye’nin yeşil enerji dönüşümünü vitrinde koruyarak, uluslararası yeşil finansman piyasalarından, Dünya Bankası veya kredi derecelendirme kuruluşlarından Türkiye’ye kaynak aktarmak amaçlı olduğunu ifade eden Yeldan, “Türkiye şu anda peş peşe yaşadığı seçim konjonktürüyle, dünyadaki enerji krizi ve bunun yarattığı enflasyonist dengesizlikleri de bahane ederek bu konuda gerçekçi ve iyi çalışılmış bir strateji planı kurmaya yanaşmıyor. Dış kaynaklardan vitrine koyduğu sözcüklerle, birtakım görsel malzemeyle zamana karşı bir oyun stratejisi geliştirmeye çalışıyor” ifadelerini kullanıyor.
"ŞİRKETLERE ÜRÜN SAĞLAMA ÇABASI"
Alınan yeşil fonları “Finansal şirketlere yeni bir finansal ürün sağlama çabası” olarak değerlendiren Yeldan, Türkiye’nin Avrupa’nın çöp toplayıcısı olarak hizmet verdiğinin altını çizerek, çevre politikaları kapsamında asıl yapılması gerekenlerden biri olarak karbondioksit yutak alanı olarak kullanılacak orman arazilerinin genişletilmesi örneğini veriyor. Ancak acil döviz ve finansman yaratma düşüncesiyle ormanlık alanlarının Akbelen, Kaz Dağları örneklerinde olduğu gibi kömür madenleri için gözden çıkartılmış bir arazi olarak görüldüğünü söylüyor.
‘YEŞİL’ KAVRAMLAR SERMAYEYE CAN SİMİDİ
Türkiye’nin yeşil fon finansmanını değerlendiren Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Selahattin Beyaz, ise ‘yeşil ifadelerle’ sürdürülen politikaları şöyle tanımlıyor: “Neoliberal sermaye; ayakta kalmak ve devamlılığını sürdürmek için artık ucuz emek gücü ile yetinmiyor. Doğal kaynakların tamamını üretimin bir parçası olarak kullanıyor, kullandıkça kirletiyor veya yok ediyor. Bu durumun sürdürülebilir olmadığı ortadayken bu süreçte ortaya çıkan sürdürülebilir kalkınma, çevreci şirket, yeşil ekonomi, yeşil kentler gibi kavramlar sermaye varlığının devamı için can simidi olarak kullanmaktadır.” Sermayeye ayrılan fonların doğal kaynakların kullanımı üzerindeki imtiyazını artıracağını ifade eden Beyaz, ekolojik alanların bütün canlılar için yaşanabilir hale gelmesinin bu alanların emekçilerin yönetmesi ile mümkün olacağını vurguluyor.