09 Aralık 2023 05:09

Altın Kelebek ve iktidarın duyarlılık standartları

Dr. Emre Tansu Keten, Altın Kelebek ödül törenini yazdı: Altın Kelebek ödülleri etrafında yaşananlar da gösteriyor ki artık kültürel alan “konuşma mecburiyeti” ile sınanıyor.

teve2 YouTube kanalında yayımlanan videodan alınmıştır

Paylaş

Geçtiğimiz hafta düzenlenen 49. Altın Kelebek Ödül Töreni verilen/verilmeyen ödüllerden çok, söylenen ve söylenmeyenler üzerinden tartışma yarattı. Örneğin bir kesim, bazı şarkıcıların, Norm Ender tarafından bestelenen 100. Yıl Marşı’na eşlik etmemesini dert ederken, diğer kesim ise, ödül alanların konuşmalarında Filistin’de yaşananlara dair söz etmemesine sert bir şekilde tepki gösterdi.

Ödül konuşmasında, evde kendisini bekleyen köpeği kadar şanslı olmayan sokak hayvanlarına insani bir şekilde muamele edilmesi, yok etme yönteminin yerine kısırlaştırma faaliyetleriyle sokak hayvanı popülasyonunun kontrol altına alınması gerektiğini savunan Oyuncu Ecem Erkek, iktidar mensupları tarafından hedef alındı. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral, Erkek’i şu sözlerle eleştirdi: “Bu konuşma öylesine yapılmış, genel geçer bir konuşma değil. Bu konuşma, milletin sinir uçlarına dokunmak maksadıyla ayrımcılığı pekiştirmek için yapılmış hazırlanmış bir konuşma. Bu konuşma, 7 Ekim’den bu yana katledilen 3 binden fazla çocuğun, binlerce kadın, yaşlı ve gencin öldürülmesini yok sayan; köpeğini onlardan üstün tutup, öncelediğini belirten kasıtlı bir konuşma”.

AKP’NİN KÜLTÜREL İKTİDAR MÜCADELESİ

Aslında, ödülü düzenleyen Hürriyet gazetesinin Demirören Grubunun nöbetçiliğine devredildiği 2018 yılından itibaren eski prestijini yitirmeye başlayan, kamuoyunu bırakın popüler kültür aktörleri tarafından dahi yeterli itibarı görmeyen bu ödüller için böylesi bir tablo şaşırtıcı değil. Eline geçirdiği alanda, öncelikle o alanın özgül niteliklerinden soyutlama amacını taşıyan AKP’nin kültürel iktidar mücadelesi, Hürriyet’i gazete, bu ödülleri de popüler kültür ürünlerinin/figürlerinin değerlendirilme sahası olmaktan çoktan çıkardı.

Kültürel alanı siyasal alan için bir araç haline getirdiklerinden, sadece bu ödüllerle sınırlı olmayan bir biçimde, kültür üreticilerinin ortaya koyduğu ürünler değil, bu üreticilerin siyasi tavırları önemsenir, göze sokulur hale geldi. İktidar tarafından uydurulan “yerli ve milli” kültür cephesine katılmak için, muhafazakar ve milli “değerlere” uygun bir kültürel üretim ortaya koymak değil, sadece iktidara siyasal destek sunmanın yettiği bir ortamda, çeşitli festival ve yarışmalarda ödül alanların yaptıkları konuşmaların, bu kültür üreticilerinin kültürel ürünlerinden katbekat fazla dikkat çektiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Tam da bu nedenle, ürettiklerinin içeriğinden, yaptıkları işte ne kadar yetkin olduklarından bağımsız olarak, Ecem Erkek hedef haline getirilirken, ödül konuşmasında Gazzeli çocukların yanında olduğunu söyleyen Madrigal grubunun solisti AKP’liler tarafından yere göğe sığdırılamadı.

Burada, iktidar için Filistin meselesinin nasıl bir işlev taşıdığı da önemli. İsrail’in Gazze’deki katliamları başladığı günden beri, iktidar ideologları bu meseleyi İsrail’e karşı uluslararası alanda yürütülmesi gereken bir mücadele olmaktan ziyade, siyasal İslamcı kanadı konsolide ve politize edecek ve karşı cepheyi köşeye sıkıştıracak bir iç siyaset malzemesi olarak kurguladı.

Zalimce, haksız ve adaletsiz uygulamalarla geçen yılların ardından siyasal İslamcılar, İsrail’in katliamları ile birlikte, “kutsal mazlumluk”larını hatırlayacak, çok sevdikleri mağdur kimliklerini parlatacak, bunları da bir gösteri formatında sunabilecek imkan elde ettiler ve bunu son zerresine kadar kullanmak için harekete geçtiler. Yere kola dökmek, Domestos tokatlamak, Starbucks basmak bu gösterinin, oldukça apolitik, İsrail’e herhangi bir zarar vermeyecek ve iktidarı zora sokmayacak versiyonları olarak yaygınlaştı.

KONSOLİDE OLMUŞ BİR KİTLE

Diğer yandan bu gösterinin asıl amacı, iktidara muhalif kesimin İsrail destekçisi olarak damgalanmasıydı. Örneğin, Starbucks şubelerini basıp, orada oturan insanları Gazzeli çocukların kanını içmekle itham etmek, sadece o anda o kafede oturan insanları değil yeni kafe kültürüyle özdeşleştirdikleri seküler/muhalif kimliği İsrail destekçiliğiyle, o olmadı Filistin’de yaşanan zulme ilgisizlikle özdeşleştirme amacı taşıyordu. Yani buradaki amaç, İsrail-Filistin üzerinden, iç siyasette benzer ve yapay bir karşı karşıya gelişi kurgulamak, mütedeyyin insanları bu cepheleşmede yanına kazanmak, yerel seçimlere İsrail zulmüne ve onun “destekçilerine” karşı konsolide olmuş bir kitle ruh haliyle girmekti.

VIZIR VIZIR İŞLEYEN GEMİ FİLOLARI

Tabii bu gösteri çamaşır suyu tokatlayıp, kahveci basmakla sınırlı kalmadı. AKP’li Kültür Müteahhidi İsmail Kılıçarslan’ın, Filistin’de yaşananlara dair bir açıklama yapmayan Yönetmen Zeki Demirkubuz’un yeni filmine yönelik boykot çağrısı yapması da, yukarıda sözünü ettiğimiz Altın Kelebek ödül töreninde yaşananlar da, yola kola dökmenin kültürel alandaki karşılığı olarak okunmalıdır. Bu gösteriyi kurgulayanlar, Filistin meselesi üzerinden bir yandan kendi küçük hesaplarını görmenin derdine düşmüşken, diğer yandan bütün bunlar yaşanırken, özellikle AKP’li patronlara ait gemi filolarının Türkiye-İsrail arasında vızır vızır işliyor olmasını gizlemenin telaşıyla hareket ediyorlar. İsrail’e yakıt ve çelik yetiştiren patronlarının ticari çıkarlarını korumak için İsrail’e herhangi bir somut zarar verme gücü olmayan sanatçıların, söylediklerini de değil söylemediklerini, gündemde tutmaya, bu insanları İsrail’in katliamlarının “suç ortağı” yapmaya çalışıyorlar.

AKP’nin, Gezi İsyanı sonrası, kültürel alana açtığı savaş öncelikle susturmayı amaçlıyordu. Sansür, otosansür, desteklerin kesilmesi ve yargının kullanılması kültür üreticilerinin iktidara karşı bir söz üretmesini engellemek için işe koşulmuştu. Ardından kendi sözünü büyütme hamlesi geldi. Çalıştıkları alanda o güne kadar herhangi bir nitelikli eser üretememiş birçok isim hayal edemeyeceği maddi imkanlara kavuştu. Bunu kitaplar, filmler, yayınevleri, bienaller, dergiler, televizyon kanalları izledi.

SÖZÜNÜZÜ ELİNİZDEN ALIYOR

Yerli ve milli bir kültür inşa etme görevi verilen kültür müteahhitleri, bu amaçlarını gerçekleştiremese de zenginleşti, kurumlarda yetki ve söz sahibi haline geldi. Geldiğimiz aşamada ise kültürel alan “Konuşma mecburiyeti” ile sınanıyor. Artık siyasete bulaşmadan, kıyıda köşede kendi işinizi yapmanız da yetmiyor. İktidarın siyasal hegemonyasının dikte ettiği sözleri söylememek, bir nevi, iktidara karşı söz söylemek ile bir tutuluyor. Sokak hayvanlarıyla ilgili bir duyarlılık mesajı aniden, iktidar eliyle, köpekleri Gazzeli çocuklardan üstün görmenin şifresi haline geliveriyor. Bunca saldırıya direnişle değil de uyum çabasıyla karşılık vermek, günün sonunda kendi sözünüzü de elinizden alıyor.

ÖNCEKİ HABER

Bursa’da metal işçilerinden eylem: Asgari ücret yılda dört kez belirlenmeli

SONRAKİ HABER

Can Atalay hakkındaki "infazın durdurulması" talebi İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince değerlendirilecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa