Dur ihtarına kim uymaz? Namlu kime doğrulur?
Uzun yargısız infaz tarihimiz içinde bir ilk gerçekleşerek Ali el Hemdan’ı öldürmekten yargılanan polis memuru, kasten insan öldürmek suçundan mahkum oldu.
Fotoğraflar: DHA, kolaj: Evrensel
Avukat Tugay BEK
Polis tarafından vurularak öldürülen Baran Tursun’un adını yaşatmak ve de kolluk tarafından işlenen cinayetlerin önüne geçmek için kurulan ‘Baran Tursun Vakfının; ‘Yargısız infazlar’ raporu ile polisin son 10 yıl içinde dur ihtarına uymadığı iddiasıyla 430 kişiyi öldürdüğü tespit ediliyor. Ortalama haftada bir kişinin, aynı gerekçe ile polis tarafından öldürüldüğü ülkede, sokağa çıkmak bazıları için hayati riski göze almak anlamına geliyor.
POLİS KLİŞESİ
Yönetmenliğini Rod Lure’nin yaptığı, 2002 yılı yapımı ‘Son Kale’ filmi bir Amerikan askeri cezaevindeki isyanı konu edinir. ‘Kader Mahkumu’ Eski General Irvın (Robert Redford), esas isyana hazırlık öncesinde, cezaevi içinde yaşanacak muhtemel bir karışıklığa, yönetimin müdahale taktiklerini öğrenebilmek için mahkumlar arasında kurmaca bir kavga çıkartır. Bunu yapma gerekçesini, ‘emrindeki’ mahkumlara izah ederken de “Satrançta aynı kişi ile yeterince oynarsan, ilk üç hamlesinin hep aynı olduğunu anlarsın” der.
Cinayet faili polislerin beyanları da, adeta polis akademilerinde öğretilmiş gibi, birbirinin kopyasıdır. Dur ihtarına uyulmadığı gerekçesi ile silahını ateşleyen yüzlerce polis (devlet) hep aynı savunma ‘hamlelerini’ yapar: “Maktuller her defasında dur ihtarına uymayarak kaçar, polis, havaya ateş etse de seken kurşun bir şekilde ölüme neden olur. Kovalamaca sırasında ayağı kayıp düşen polisin silahı, yanlışlıkla ateş alınca, çıkan kurşun hayati noktadan girerek öldürür.” İnsan öldüren polisin bu standart savunmaları, uyuşturucu ile yakalananların çok iyi bildiği ‘İçiciyim’ repliği ile yarışır. Daha kötüsü şayet bu klişeler işe yaramamış, beraat etmeyi sağlamamış olsa, zaten klişe olmazlardı.
ALİ EL HEMDAN CİNAYETİ ÜZERİNDEN ‘YARGISIZ İNFAZIN’ ANATOMİSİ
Ali el Hemdan, pandeminin başlangıç döneminde sokağa çıkma kısıtlamalarını denetlemek için görevlendirilmiş polis tarafından yakın mesafeden kalbinden vurularak öldürülmüştü. Katil Polis Fatih Karaca, ilk ifadesinde “Dur ihtarına uymadığı için peşinden koştum. Ayağım sendeledi. Düşünce elimdeki silah patladı.” şeklinde beyanda bulunmuştu. Cinayet anının görüntü kayıtları ortaya çıkıp da düşmediği ve yalan söylediği ortaya çıkan Polis Memuru Fatih Karaca, ifadesini, “Havaya ateş etmek isterken silahım aniden ateş aldı” şeklinde değiştirmek durumunda kaldı.
Davada tanık olarak dinlenen polis memuru, Fatih Karaca’nın ifadesini desteklemek için yalan beyanda bulundu. Katil polis, yargılamanın aşamalarında ifadesini değiştirdikçe, tanık polisler de aynı doğrultuda ifadelerini değiştirdiler. Valilik ve Emniyet tarafından yapılan açıklamada, failin yalanları desteklendi. Valisi, emniyet müdürü, tanık polisleri el birliği içinde, artık ezbere bildikleri ‘hamlelerle’ katil polis memurunun cezasız kalması için olağanüstü bir çaba sarf ettiler. Adana Emniyeti Kriminal Laboratuvarı suç işlemeyi dahi göze alarak, gerçeğe aykırı, bilimsel bir temeli olmayan, uydurma bir ‘seken kurşun’ raporu düzenledi.
Ama bu defa olmadı. Ali el Hemdan’ın vurulduğu anı net bir şekilde gösteren kamera kayıtları dava dosyasına girmişken, insan hakları savunucularının takibi ve davaya yönelik kamuoyu ilgisi ortadayken, bu kez katili aklamak mümkün olmadı. Uzun yargısız infaz tarihimiz içinde bir ilk gerçekleşerek Ali el Hemdan’ı öldürmekten yargılanan polis memuru, kasten insan öldürmek suçundan mahkum oldu.
GÜVENLİK KAMERASI KAYITLARI VURULMA ANINI KAYDETMESEYDİ NE OLURDU?
Cinayet anı kameralar tarafından kaydedilmemiş olsaydı, benzer çok sayıda ‘yargısız infaz’ olayında olduğu gibi beraat edecek olan polis memuru, ateş etme yetkisi olduğunu düşündüğü silahı ile görevini yapmaya devam edecekti. Polis memurunun düştüğünün ya da kovalamaca ve havaya ateş etme gibi bir durumun, ‘klişe polis yalanı’ olduğunu görüntü kayıtlarından görmeseydik, adalet terazisinin, vali, emniyet müdürü, kriminal laboratuvarı yani bir bütün olarak devletin olduğu kefesi, 18 yaşındaki Suriyeli Ali el Hemdan’ın olduğu kefeye göre ağır basacak ve katil bir kez daha aklanacaktı.
YALNIZCA YOKSULLAR ‘DUR İHTARINA’ UYMAZ.
Ali el Hemdan davasında sanık Polis Memuru Fatih Karaca ve tanık olarak beyanı alınan “silah arkadaşı” cinayetin gerçekleştiği bölgenin “güvenli olmaması” nedeni ile silahlarının namlusuna mermi sürülmüş ve emniyeti açık bir şekilde görev yaptıklarını söylemişlerdi. Polisler, yoksulların, kente sonradan gelen Kürtlerin ve Suriyelilerin yoğunluklu yaşadığı Güney Adana semtlerinde silahlarını ateşlemeye hazır bir şekilde görev yaparken, görece orta ve üst gelir gruplarının yaşadığı ‘nezih semtlerde’ ise buna ihtiyaç duymadıklarını söylemekten çekinmediler. Baran Tursun Vakfı raporunda da ‘yargısız infaz’ vakalarının büyük çoğunluğunun Kürt İllerinde gerçekleştiği tespit ediliyor. ‘Dur ihtarına’ uymadığı için polis kurşununa hedef olmak; yoksullar, ötekiler, yok sayılanlar, çetelerin, uyuşturucu satıcısı torbacıların köşe başlarını pay ettiği semtlerde yaşamak durumunda oldukları için zaten her an serseri bir kurşuna hedef olabilecek olanlar için bir risk.
Yaşadığı semtle, özel güvenlikli konutuyla, bindiği otomobiliyle, her halinden mutlu azınlıktan olduğu belli olanlara, değil dur ihtarında bulunmak, ‘Yasal mermisi ile bir komiserin yaklaşamayacak’ olduğunu ise “Hakları Anayasa ile güvence altına alınmış olan” her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı biliyor.