"Mücadeleniz bize güç veriyor, yalnız değilsiniz"
Tuzla'da farklı iş kollarında çalışan işçiler, hakları için günlerdir eylemde olan Özak işçilerine seslendi: "Mücadeleniz bize güç veriyor, yalnız değilsiniz."
Fotoğraf: Deniz Kar/Evrensel
Tuzla’dan tekstil işçisi
Merhaba. Ben Naz, 19 yaşındayım. Tuzla Organize Sanayi Bölgesi’nde bir tekstil fabrikasında çalışıyorum. 30 dakika olan yemek molamızın 15 dakikasında yol gidip 15 dakika hızla yemek yiyip fabrikaya koşarak geri dönüyoruz. Bu koşuşturmaca esnasında işçiler olarak birlik olabilirsek neler olabileceğini düşünüyorum. Bu mektubumu da işçiler birlik olunca neler yapabileceğini bizlere gösteren Özak Tekstil işçilerine selamımı iletmek için yazıyorum. Çünkü bu Özak işçilerinin dayanışması, beni gururlandırdı. Bugün bana yalnız olmadığımı gösterdiniz. Biz de her sabah gittiğimiz fabrikamızda örgütlenmek için mücadele veriyoruz, bu yüzden yalnız değilsiniz. Ben ve işçi arkadaşlarımın sizlere kucak dolusu sevgi ve saygısını iletmek isterim. Mücadeleniz, mücadelemizdir. Her sabah kalktığımızda biz işçilerin gazetesinde sizlerin mücadelesini görmek, patronların, onların iktidarının da bitmesine az kaldığını gösteriyor. Biz işçiler; el ele, sırt sırta örgütlenmeden olmaz. Yanındaki sıra arkadaşını mücadeleye dahil etmeden olmaz. Bugün Özak işçileri, yarın bizler fabrikamızda mücadele etmek zorundayız. Ta ki patron sınıfı yok edilene kadar...
"YALNIZ DEĞİLSİNİZ"
Tuzla’dan tekstil işçisi
Merhaba ben İstanbul Tuzla’dan bir tekstil işçisiyim. 16 yaşımdayken tekstilde çalışmaya başladım, işçi olmadan önce gerçekten işçilerin kolay para kazandığını düşünüyordum. Ben de bir işçi olduktan sonra, altını çizmek istiyorum çocuk işçi olduktan sonra, işçilerin ne kadar zor para kazandığını öğrendim. Şimdi görüyorum ki her yerde işçiler direnişte. Direnen işçiler farklı olsa da sömüren tek, o da patron. O yüzden başta Özak işçileri ve hakları için direnen bütün herkesi şu an canıgönülden selamlıyorum. Yalnız değilsiniz, Özak işçisi yalnız değildir.
MÜCADELE ÇÜRÜYEN ÇARKA KARŞI
Tuzla’dan deri işçisi
Biz işçileri direnişe geçiren nedir? Ya aldığımız ücretlerin düşüklüğünden kaynaklı geçinemiyoruzdur, ya çalışma koşullarımız gitgide ağırlaşıyordur ve her gün daha fazla çalışmak zorunda kalıyoruzdur ya da mesai yapmamıza rağmen düşük ücretler karşısında geçinemiyor olmamızdır. Üstüne bir de vergi kesilince elde de bir şey kalmıyordur. Bu döngü ile hayatlarımızı devam ettirmemiz güçleşiyor diye direnişe çıkıyoruzdur.
Bir de patronun prim oyunu var. Patronun arada koklattığı o ücret bizleri teşvik ediyor. Üç kuruş daha fazla kopardığımızı düşünüyoruz ama daha fazla fiziksel ve psikolojik baskıya uğramış oluyoruz. “Bir gün işe gitmesem 3 bin 600 lira primim gidecek” diyor bir işçi. Çocuğu hasta olacak, kendi koşuşturamayacak. İşe gidiyor. Faturasını ödemesi gerekiyor. En az 10 saat çalışıyoruz. Yolu da ekle günün en az yarısından fazlası çalışmak için yaşıyoruz. Yaşamak için hayat kalmıyor. Fazla mesailerle daha fazla sömürüldüğümüzün farkında olmamız gerekiyor.
Böyle 1 yıl çalışıyoruz, 1 hafta memlekete ya da bir yere tatile gidebiliyor muyuz? Gidemiyoruz. Bu yaşananlara karşı mücadele edersek, bu işleyen çarka tepki gösterirsek bir şeyleri değiştirebiliriz. Özak’taki durum tam da budur. Sistemin yönettiği, bu çürüyen çarka hizmet eden bir sendikanın karşısında bugün Özak işçileri mücadele ediyor. Sömürü var sendikadan ses yok, mobbing var sendikadan ses yok. Doğal olarak bunun karşısında işçilerin sendikası BİRTEK-SEN var. Özak işçilerinin duruşu, biz buradan ayrılmayacağız cesaretini göstermeleri örnek ve bugün bizler için acil olan ihtiyaç. Özak Tekstil işçilerinin direnişi, BİRTEKSEN’in bir sendika nasıl olmalı örneklendirilmesi gereken ve üzerine çok şey yazılıp çizilmesi gereken bir durum.
PERFORMANS VE PRİM İLE BİZİ KANDIRIYORLAR
Tuzla’dan metal işçisi
20 yıl aradan sonra geçim sıkıntısından dolayı tekrardan bir metal fabrikasında çalışmaya başladım. 2 çocuğum var, eşim tek çalışıyor. Çalıştığım fabrikada işçilerin çoğunluğu kadın. Çünkü ince iş yapıyoruz ve bu yüzden kadın işçileri tercih ediyorlar. Böyle bir ince iş karşılığında ise sadece 12 bin lira maaş alıyoruz. Günde en az 8, mesailerle 12 saat çalışıyoruz. Aynı bantta çalışılan bizleri rekabet içerisine sokuyorlar, birbirimize kırdırmaya çalışıyorlar. Performans ve devamsızlık primleri ile bizleri kandırıyorlar. İşe girdiğimizde altını çize çize devamsızlık yapmamamız gerektiğini söylediler. Fabrikada sürekli kesintiler ile karşılaşıyoruz. Performansı eksik yatırdıkları için eski işçiler mesaiye kalmama kararı aldı, ben de kalmıyorum.
Önceki işyerimde sömürü yok muydu? Gene vardı. Orada da patron prim yağdırıyordu. Biz daha motivasyonlu çalışalım diye altın dağıtıyordu, fazla mal çıkardığımızda ödüller veriyordu. Bu da işte sömürünün başka bir boyutu. Ne kadar sayı çıkarsak, yarın daha fazlasını istiyorlar. Sen bize muhtaçsın dedirtiyorlar.
Asgari ücret önümüzdeki haftalarda açıklanacak. Ne verdiler ki ne verecekler? Verseler de zamlarla eriyecek, tek başına asgari ücretin artması çözüm değil. Bugün aldığımızı yarın aynı fiyatla alamıyoruz. Bir ihtiyacımızı daha alalım diye mesaiye kalıyorsak, saatlerce ayakta çalışıyorsak karşılığını da almak isterim. Niye bizlerden vergi kesiyorlar? Gitgide kestikleri para artıyor. Biz işçilerin eti ne, budu ne? Ezilen niye hep işçiler oluyor? İşverene devlet sürekli teşvikler yağdırıyor. Neden biz işçilere hep daha fazla sömürü ve baskı? Tüm bunları düşününce; mesaiye kalmıyorum. Bizden her gün aldıkları vergiyi teşvik sahibi patronlardan alsınlar.