Gebze’den bir işçi: Büyüyen ekonominin sefası patrona, cefası işçiye
Gebze'den tekstil işçinin mektubu: "Eğer Türkiye büyüyor ve gelişiyorsa biz işçi ve emekçilere neden acı reçete ve geçim derdi düşüyor?"
Fotoğraf: Kenan Çetin/Evrensel
Gebze’den bir işçi
Patronlar ve onların temsilcisi AKP ekonominin büyüdüğünü balandıra ballandıra anlatıyor. Tabii insan sormadan edemiyor: Büyüyen ekonomide kime ne kadar pay düşüyor? Bunun cevabını da kendi hayatımızı, patronların, zenginlerin hayatıyla, Saray’ın şatafatıyla kıyasladığımızda açıkça görüyoruz.
Asgari ücret belirleme dönemleri geldiğinde ‘büyüyen ekonomi’ bir anda buhar olup uçuyor. Ekonomiyi batıracaksınız, dünyaya açılıyoruz, nasıl rekabet edeceğiz sözleri bir anda ortalığı kaplıyor. Sözde halkını çok seven o bakanlar, patronlar ağız birliği yapmışçasına asgari ücretin yeterli olduğundan, işçilerin, çalışanların haklarını koruduklarından dem vurmaya başlıyorlar. Çalışma bakanları çıkıp ‘Asgari ücretle geçinilir, neden geçinilmesin’ diyerek çay simit hesabı yapıp bizlerle dalga bile geçiyorlar. Ama sıra kendilerine geldiğinde, patron sınıfına geldiğinde ne aç gözleri doyuyor ne de kasaları dolmak biliyor.
Bizler ev kiramızı zar zor öderken, ömrümüz borç harç içinde taksit ödemekle geçiyor. Bu borç harç yüzünden boğazımızdan kesiyor, market market dolaşıyor, eşlerimiz pazara akşam saatlerinde gidiyor, ömrümüz fazla mesailerde, ek iş yapmakla geçiyor. Bir yandan da Dilan Polatlar, Terim fonuna yatırılan milyon dolarlar konuşuluyor. Bu paralar nerelerden bulunuyor? Bu değirmenin suyu nereden geliyor?
Eğer Türkiye büyüyor ve gelişiyorsa biz işçi ve emekçilere neden acı reçete ve geçim derdi düşüyor? Patron sınıfının Türkiye’siyle bizlerin Türkiye’si farklıdır. Bir tarafta milyon dolarlık yalılar, villalar, gemicikler, saraylar, banka hesaplarında milyon dolarlar, kara paracılar, mafyacılar, bize bu dünya imtihan dünyası deyip şükredin deyip, kendileri zevküsefa içinde yaşayan tarikat şeyhleri, emek ve alın terimizi çalanlar, diğer tarafta açlık ücretine 12 saat çalışmak zorunda kalanlar, işçi cinayetlerinde yaşamını yitirenler, yasaklanan grevler, işten atmalar... Sendikalaşmak isteyen Özak işçisi kardeşlerimize karşı patron, polis, jandarma, yetmezmiş gibi patronun safında duran müftüler, beylerin çocukları son model otomobillerde turlarken, kaldığı yurdun bakımı yapılmayan asansöründen yere çakılıp yaşamını yitiren gençlerimiz, okula yarı aç yarı tok gidip bir öğün ücretsiz yemek hakkı çok görülen çocuklarımız... Yani büyüyen ekonominin sefası patronlara, cefası bizlere düşen bir Türkiye. Velhasıl yüzyılın bakiyesi!
Demiri döven, kömürü çıkaran, kumaşı dokuyan, binaları yapan işçi kardeşler, bizler birlik olup bu zalimlerin saltanatına karşı mücadele etmediğimiz sürece, insanca yaşamaya yetmeyen açlık ücretlerine, 12 saat çalıştırılmaya, çalışırken ölmeye devam edeceğiz. Urfa’da Özak işçilerinin, Gebze’de Corning işçilerinin, İstanbul’da Sputnik işçilerinin hepimize gösterdiği gibi ya bu gidişe dur diyeceğiz ya da bu sömürü çarkının içinde ezilmeye, işçi cinayetlerinde ölmeye devam edeceğiz.