Yeşilçam’ın Fantastik Yönetmeni Yılmaz Atadeniz’in ardından
Yedi sayfa haber yapan Video Watchdog sinema-video dergisi, “Türk sinemasının Süpermen”i diye tanımlamıştı Yılmaz Atadeniz’i.
Soldan sağa üstte: Levent Çakır, Çetin İnanç, Kunt Tulgar; altta Safa Önal, Yılmaz Atadeniz, Mesut Kara | Kişisel Arşiv
Mesut KARA
Birlikte belgeseller yaptığımız avantür-fantastik filmlerin ve kurgunun ustası Yılmaz Atadeniz’in hayatını kaybettiği haberini aldım. Üzüntüm tarifsiz... Sinemanın, ailesinin ve sevenlerinin başı sağ olsun...
’90’larda “Türk işi” fantastik filmlerin ve yönetmenlerin yeniden keşfedilmesiyle Yılmaz Atadeniz de gündeme geldi ve genç seyircinin ilgi odağı yönetmenlerden oldu. Filmleri elden ele dolaştı, kafelerde, sinema etkinliklerinde tekrar tekrar gösterildi ve izlendi. Yurt dışında dergilere haber oldu. Yedi sayfa haber yapan Video Watchdog sinema-video dergisi, “Türk sinemasının Süpermen”i diye tanımlamıştı Yılmaz Atadeniz’i. 2002 yılında da kendisiyle söyleşi yapan bir Amerikan dergisi on sekiz sayfa haber yapmıştı. Bu ‘yeniden keşfedişlerin’ öncesinde, 1990’larda uzun bir söyleşi yapmış, konuşmaların bir kısmını o günlerde yazdığım Öküz dergisinde yayımlamıştım.
‘KILLING, KIZIL MASKE, ZORO, RINGO, CASUS KIRAN…’
Yılmaz Atadeniz, ilginç filmlere imza atmış, ilginç yönetmenlerden. Kendi deyimiyle adı “avantürcüye” çıkmıştı o yıllarda. “Killing”, “Kızıl Maske”, “Zoro”, “Ringo”, “Casus Kıran” gibi çizgi-romanları sinemaya aktarmıştı.
Söyleşilerimizde anlattıklarından: “İlk ‘Killing’i ben çektim. Ses dergisine kapak oldu hatta. Bir gazete ilavesinde ‘Killing’i resmediyorlar, çok ilgi görüyor. ‘Bunun filmini yapmak lazım’ dedim. 1967’de Atadeniz Film’i kurdum. ‘Killing İstanbul’da ve ‘Killing Uçan Adam’a Karşı’ isimleriyle iki filmi iç içe çektim. Yıldırım Gencer Kilink’i oynuyordu, bütün oyunculara da iki film parası verdim. Hasılat rekorları kırdı. Bütün zenginliğimi bu filme borçluyum. Etiler’deki katımı o filmin parasıyla almıştım. Şimdi bir evim var, kimseye de muhtaç değilim.
Ondan sonra ‘Kızıl Maske’yi, Atadeniz Film olarak ilk ben Çetin İnanç’a çektirdim. ‘Çelik Bilek’i de Çetin İnanç’a yaptırdım. ‘Casus Kıran’ı çektim. O da çizgi-roman kahramanı. ‘Zoro Kamçılı Süvari’, ‘Zoro’nun İntikamı’, ‘Ringo Vadiler Aslanı’ ve ‘Ebu Müslim’i çektim. Bu dört filmi aynı anda çektim. Melih Gülgen yanımdaydı. O filmlerle Melih yetişti.”
Başka “ilkleri” de var Yılmaz Atadeniz’in. Müjdat Gezen’in, Emel Sayın’ın ilk filmini ve Sadık Şendil’in “7 Kocalı Hürmüz” filmini de ilk o çekmişti.
AĞZIMDAN PAYDOS KELİMESİ ÇOK AZ ÇIKAR
“Benim ağzımdan paydos kelimesi çok az çıkar. Çünkü parasal yıkıntıları biliyordum. ‘Yedi Dağın Aslanı’ diye bir film çekiyordum. Yıldız Parkı’ndayız. Kalabalık bir kadro; Yılmaz Güney, Nebahat Çehre, Sevda Ferdağ, Tuncer Necmioğlu, Cahit Irgat, Erol Taş, Kadir Savun, Cahit Irgat, Danyal Topatan oynuyor. Sahne şu; Sevda Bizans Prensesi, bir eşkıya grubu Sevda’ya hücum ederken kahramanlarımız kurtaracak. Yılmaz’la Sevda arasında kontak başlayacak. Atlara bindiler, Yamtar gelirken, atların üstünden Kadir Savun bir havalandı, küt diye düştü yere ve söylenmeye başladı. Erol Taş’la Danyal Topatan ‘Ne söyleniyorsun, bir kere belediye senden şikayetçi, çukur açtın’ dediler. ‘Ben ata binmiyorum’ dedi Kadir. Hikayeyi değiştirdik, atlardan hızlı koşan adam oldu. İkinci atlı gelirken Nebahat’in atı parladı. Nebahat atıyla beraber arkaya kaykıldı, at aşağıya, ağaçlara dalacak. Ayağı üzengide, düşünce aşağıya kadar kafası-gözü paramparça olacak. Çekim devam ediyor. Yılmaz atıyla Nebahat’e yapıştı. Atın üstünden Nebahat’i çekip almak isterken bereket bu zorlamaya atın eyer kolları koptu da ikisi birden düştüler. Nebahat bayıldı. Onların da ilk aşk başlangıçları. Yılmaz Güney bana ‘Ağabey, ben hastaneye götürüp tedavisini yaptırayım. Sen başka planlarla devam edersin’ dedi.
Ben başka bir sahneyi çekerken prodüksiyondan Hamit Gürsoy geldi, ‘Yılmaz Ağabey, paydos et’ dedi. ‘Sen deli misin, bütün oyuncular giydirildi, kavgacılar, atlar geldi. Bu sahneleri yeniden hazırlayıp çekmek kaça patlar, tahmin ediyor musunuz?’ dedim. Filmin sahibi Kadir Kesemen ‘Yılmaz Bey, paydos edin ben zarara razıyım’ dedi. Ben bunun üzerine paydos ettim. Volkswagen’in üstünden atlarken üstüne oturmuş. Araba bir basın arabasıymış, iki gazeteci varmış içinde. Biri diyormuş ki, ‘Tramvaya çarpsam, kamyona çarpsam neyse, at üstümüze oturdu.’ Araba sanki 5-6 takla atmış gibi paramparça olmuş. Velhasıl öyle paydos ettik.”
AĞABEYİM YAŞASAYDI MÜHENDİS OLURDUM
1932’de İstanbul’da, Arnavutköy’de doğan Yılmaz Atadeniz, sinemaya ağabeyi Orhan Atadeniz vasıtasıyla girer. Orhan Atadeniz ilk gençliğinde evde film gösterileri yapar, hatta bunları yaparken ev iki kez yanma tehlikesi geçirir. “Babam, ‘Bu çocuğu sinema illetinden kurtaramayacağız’ diyor. Ağabeyim, İpek Film Stüdyosunda laboratuvar şefi olarak çalışan Yuakim Filmeridis vasıtası ile İpek Film’de işe başladı.
Ben Kabataş Lisesini bitirdiğimde 1 yıl ara vermek zorunda kaldım. Boş kalmamak için onun yanında çalışmaya başladım. O sıralar ağabeyim ‘Tarzan İstanbul’da’ filmini çekiyordu. Çekimlere, montajlarına beraber girdik. Beni desteklemek için benim ismimi kurgucu olarak yazdı. Stüdyoya girdiği zaman herkes ondan bir şey öğrenirdi, hocamızdı. Çok hızlı çalışırdı, kimse ona yetişemezdi. Sonra, Erman Film Stüdyosunda çalışmaya başladım.
Başladığım gün bana ‘Sen elle filmi yapıştırmayacaksın, kolaj makinesinde yapıştıracaksın’ dedi ve bana kolaj makinesi verdi. Beni, üç ay içinde bir filmin montajını, senkronunu, revizyonunu yapıp, negatif montajı dahil kopya baskısına kadar hazırlar hale getirmişti. Fakat ağabeyimi 33 yaşında talihsiz bir hava gazı zehirlenmesiyle kaybettik. Ağabeyimi kaybettikten sonra onun yarım bıraktığı işleri ben tamamladım. Robert Kolejin mühendislik kısmını kazanmıştım fakat kaderim tamamen değişti. Ağabeyim yaşasaydı, ben herhalde mühendis olacaktım.”