Halilağa Bakır ve Altın Madeni ve etkileri: Sömürüye hep beraber karşı çıkalım
Halilağa Bakır ve Altın Madeni projesinin bir önceki davasında iptal edilen ÇED olumlu raporuna karşı, şirket ikinci kez bir ÇED raporu hazırlanmış ve iptal edilen rapor hiç yokmuş gibi davranılmış.
Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel
Mustafa Alper Ülgen
Balıkesir / Çiftçi
Halilağa Bakır ve Altın Madeni projesi ile ilgili ÇED olumlu raporuna karşı açılan ikinci davanın bilirkişi keşfine katıldım. Keşif mahkeme heyetinin olumlu ve demokratik yönetimi ile gayet güzel geçti. Davacı taraf olarak, avukatlarımız ve uzman arkadaşlarımız mahkeme heyetine ve bilirkişilere beyanlarda bulundular. Avukatlarımız ve uzmanlarımız genel olarak bu maden projesinin bölgede yaratacağı ekolojik, ekonomik ve sosyal sıkıntıları ayrıntılarıyla ifade ettiler.
Bazı başlıklar özetleyeyim.
Hukuken: Bir önceki davada iptal edilen ÇED olumlu raporuna karşı, şirket ikinci kez bir ÇED raporu hazırlanmış ve iptal edilen rapor hiç yokmuş gibi davranılmış. ÇED yönetmeliği konusunda yapılan değişiklikler göz ardı edilmiş. Haliyle raporun hazırlanmasında usul ve esas hataları söz konusu.
"MADEN BÖLGEDEKİ TÜM SUYU ÇALACAK"
Madencilik açısından: Şirket aynı ruhsat sahasında bakır çıkaracağım derken aynı zamanda altın madeni de çıkaracak ve yine aynı sahada feldspat ocağı açacağız diye birçok maden ruhsatına başvurarak hile yapıyor.
Bu maden projesi için hazırlanan işletme raporunda, birçok eksik ve hata var. Örneğin atık depolama alanları gerçeğe aykırı ve uygun değil. En önemlisi maden işletmesi için gerekli su kaynağı bölgede yok.
Maden işletmesinin yıllık 4 milyon metrküp su ihtiyacı için Devlet Su İşlerine (DSİ) iki tane sulama göleti yaptırılacak, bu sayede bölgenin içme, kullanma ve tarımsal sulama suyunun tamamına bu maden projesi el koyacak. Üstelik DSİ tarafından yapılacak bu iki sulama göleti yine gölet su toplama havzası tarafından asla doldurulamayacak.
Çan tarafından Kocaçay Irmağı’nın suyu, pompalar vasıtasıyla bu göletlere basılacak.
Haliyle Çan ilçesinden başlayarak, Biga Ovası’na kadar on binlerce çiftçinin sulama ihtiyacını karşılayan ırmağın suyu da çalınacak. Sadece sulama suyu değil, binlerce yer altı suyu kaynağını ve kuyusunu, pınarını besleyen geniş bir coğrafyanın tüm su kaynağını da çalmayı planlayan bu maden projesine karşı oluşacak toplumsal tepkinin ve kargaşanın da altı çizildi.
"EKONOMİK DENGELER BOZULACAK"
Orman ekosistemi açısından: Madencilik yapılması planlanan alanın yüzde 90’ı orman alanıdır. Biga Yarımadası’nda yer alan bu bölge hem dünyada hem de ülkemizdeki en önemli ekolojik alanlar arasındadır. Barındırdığı endemik canlılık eşsizdir ve kırılgandır. Maden açılmak istenen yer Kaz Dağları ekosisteminin bir parçasıdır.
Tarım ve hayvancılık açısından: Bölgedeki insanlar küçükbaş hayvancılık ve tarım ile geçinmektedir. Coğrafi tescilli Ezine peyniri bu bölgelerde üretilen sütlerden yapılmaktadır.
Yine Bayramiç beyazı bu bölgenin temiz havası ve suyu sayesinde yetişmektedir. Zeytin, buğday ve her türlü meyve bu bölgede yetişmektedir ve çok kalitelidir. On binlerce köylü bu sayede geçirmektedir. Madencilik projesi bölgedeki ekonomik ve sosyal dengeleri bozacaktır.
Sosyal, kültürel ve arkeolojik açıdan: Bölgenin kadim tarımsal kültürü bu maden projesi ile darbe alacak, başta küçükbaş hayvancılık ve yerel tarım kültürü erozyona uğrayacaktır. Maden sahasında 1. derece arkeolojik sit alanları mevcuttur.
Beyanlar alındıktan sonra arazi araçları ile tamamı muhteşem ormanlar ile kaplı maden sahasında uzun bir keşif turu yapıldı. Daha sonra son beyanlar ve tutanaklar için tekrar bir araya gelinerek keşif sonlandırıldı.
Son beyanlarda köylerden katılanlar konuştu. Özelikle bir köylü teyzemizin feryadı dikkat çekiciydi. Teyzemiz, “Ben köyümde yaşamak istiyorum, maden istemiyorum, torunlarıma bu köyü temiz bırakmak istiyorum. Ne olur bizi duyun” dedi.
"ŞİRKETLERİN EKOKIRIM SUÇLARINI BİLİYORUZ"
Sonuç olarak ben de birkaç şeyin altını çizmek istiyorum.
Biliyoruz ki bu maden projeleri uzun bir zamandır gündemimizde. Kaz Dağlarının dört bir tarafında yüzlerce maden projesi var. Türkiye’nin yüzde 80’inde çeşitli maden ruhsatları alınıyor. Bunlardan en büyüğü Cengiz Holding tarafından açılmak isteniyor. Buradaki proje daha önce Kanadalı bir şirket tarafından geliştirildi ve bölge halkının, çevre mücadelesi sonucunda projeyi gerçekleştiremeyen şirket bu projeyi Cengiz Holdinge satarak gitti.
Burada dikkat çekeceğim husus şudur.
Bu maden projelerinin tam bir sömürge ve talan projeleri olduğunu düşünüyorum çünkü
Halilağa maden projesi ve bölgedeki diğer maden projelerini hazırlayan çok uluslu maden şirketlerinin geçmişinde birçok ekokırım ve soykırım suçları olduğu biliniyor.
Yine bu maden şirketleri Güney Amerika ve Afrika’da birçok ekolojik yıkım, çevre felaketi ve yerli halkların katledilmesi ile suçlanıyor. Haliyle bu madenlerin birer sömürge projesi olarak geliştirildiğini söyleyebiliriz. Aynı zamanda bu projelerin, bölgemizde ekonomik, sosyokültürel ve ekolojik olarak yıkıma neden olacağını ön görebiliriz.
Bu nedenle sadece şirketlerin kâr etmesi, zenginleşmesi üzerine kurulmuş bu maden projelerine karşı yüksek bir karşı duruş sergilemek gerekiyor. Bölge ziraat odaları, belediye başkanlıkları ve birçok kurum ve kuruluş bu konuda uyanık olmalı ve itiraz etmelidir.
Hiçbir kamu yararı olmayan bu sömürge-talan projelerine karşı duran, mücadele eden tüm dostlarımızı selamlıyorum. Onlar bu ülkenin gerçek yurtseverleri ve onurlu vatandaşlarıdır.