Bosna-Hersek’te medya özgürlüğü güçlükler karşısında geriliyor
Bosna-Hersek’in AB İlerleme Raporu’nun yayınlanması beklenirken, ülkede iki alanda basın özgürlüğü giderek daralıyor.
Fotoğraf: IPI
Jamie WISEMAN
Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) Avrupa Savunuculuk Sorumlusu
Kısıtlayıcı bir dizi yeni yasanın çıkarılmaya çalışıldığı, kamu görevlilerinin basın mensuplarına karşı düşmanca ve karalayıcı ifadeler kullandığı, kamu medyasının bağımsızlığının süregelen sistematik sorunlarla boğuştuğu Bosna-Hersek’te basın özgürlüğü endişe verici bir gerileme döneminden geçiyor.
Bunlar, 22-25 Ekim’de Medya Özgürlüğü Acil Müdahale (Media Freedom Rapid Response, MFRR) Kurulu koordinasyonuyla Bosna-Hersek’e üç günlük bir ziyaret gerçekleştiren, Uluslararası Basın Enstitüsü’nün de (IPI) içinde bulunduğu uluslararası gazeteciler ve basın özgürlüğü kuruluşları koalisyonunun ilk bulgularıdır.
Bosna-Hersek’te anayasal çerçeve yavaş yavaş yıpranıp devletin iki özerk yapısından biri olan Republika Srpska (Sırp Cumhuriyeti) idaresinin Bosna kurumlarını ve merkezî idaresini zayıflatma çabaları artarken, ülkenin basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü alanındaki ilerleyişinde uzun zamandır bir duraklama yaşanıyordu.
Fakat 2022 yılında ülkeye Ukrayna ve Moldova ile birlikte Avrupa Birliği’ne katılım için aday statüsü verildiğinden bu yana geçen bir yıl içinde, basın özgürlüğü ikliminde AB’ye katılım umutlarını da azaltan genel bir gerileme kaydedildi.
Bosna-Hersek’e aday statüsü tanındığından beri hazırlanan ilk AB İlerleme Raporu’nun yayınlanması beklenirken, ülke içinin ve iki ayrı bölgesel siyasi yapının karmaşık manzarası karşısında Brüksel, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü alanında zorlu bir değerlendirme süreci geçirecektir.
Bosna-Hersek Federasyonu’ndaki durum umut verici olmasa da, en önemli gerilemelerin sebebi olan ve hem Brüksel’de hem de dünyanın geri kalanında tehlike çanları çaldıran olaylar, Sırpların baskın olduğu siyasi yapıda ve bu bölgenin başkenti Banja Luka’da yaşandı. Kamu yetkililerinin gazetecilere yönelik en ağır sözlü saldırıları ve tacizleri burada gerçekleşirken, özgür medya için gereken yasal çerçevenin giderek zayıfladığı yer de burası oldu.
Bunun sonucunda, federal bölgeler düzeyinde basın özgürlüğü bakımından farkın giderek açılması ülkenin medya coğrafyasını etkilerken, medya şirketi sahipliğinde şeffaflık ve devlet tarafından reklam verilmesi konusunda ilerici yasaların çıkma ihtimali çok azalıyor. Savaş sonrası dönemde onlarca yıldır devam eden dönüşüm sürecinin sonunda, ilerlemeler yavaşlama ve durma, hatta geriye dönme noktasına geldi; bu durum genel anlamda demokrasi açısından da kaygı verici bir anlam taşıyor.
GERİLEYEN SIRP CUMHURİYETİ
Geriye götürücü hareketlerin başında, özerk yapının başkanı Milorad Dodik’in bağımsız medyaya yönelik baskıları sürekli arttırdığı Sırp Cumhuriyeti’nde kabul edilen veya hazırlanmakta olan kısıtlayıcı üç yasa geliyor. Birbiriyle ilişkili yasal düzenlemelerden oluşan bu paket, eleştirel haberciliğin alanını daha da daraltmayı hedefliyor ve küçük olsa da gür bir sese sahip bağımsız gazeteci topluluğunun daha da yalıtılacağı bir ortam oluşmasına yol açıyor.
Sırp Cumhuriyeti’nde ilk çıkarılan yasa, tahkiri yeniden suç haline getirdi; tasarı aşamasındaki ikinci yasa Rusya’nın “Yabancı Ajan” Yasası’nı model alıyor; kapalı kapılar ardında hazırlanmakta olan üçüncü yasa ise medya kuruluşlarının sivil toplum örgütü olarak kaydedilmesini engelleyerek, bölgenin bağımsız ve araştırmacı medyasına yara aldıracak. Bu yasaların hepsi birden uygulanacak olursa, basın mensuplarının ceza alacağı davalar açılabilir, gazeteciler yabancı ajan olarak yaftalanıp dışlanabilir ve çalışma modellerini buna uygun hale sokmaya ya da çalışabilmek için Sırp Cumhuriyeti dışında bir yerde kayıt yaptırmaya mecbur edilebilir. Bunların tümü bir araya geldiğinde, iktidardan hesap sormaya çalışan az sayıdaki bağımsız medya kuruluşunun varlığını sürdürmesi tehlike altına girebilir. Kâr amacı gütmeyen kimi medya kuruluşları ve sivil toplum örgütleri şimdiden bölge sınırları dışına taşınmaya başladı. Onları diğer basın kuruluşları da takip ederse vatandaşlar hiç olmadığı kadar karanlıkta kalacak. Bu yasaların Anayasa Mahkemesi’ne taşınması olası görünse de, alınacak kararların uygulanacağının hiçbir garantisi yok.
Üç yasanın birbiri ardına gelmesi tesadüf değil. Bu yasal düzenlemeler, kısa süre önce yapılan seçimi kazanması pek çok kesim tarafından seçim hilelerine bağlanan ve bu iddialara karşı iktidarını güçlendirmeye çalışan Başkan Dodik’in idaresindeki bölgede, demokrasinin daha geniş çaplı gerilemesiyle birlikte gündemde bulunuyor. Söz konusu yasalar ayrıca, Dodik’in kendisi de dahil olmak üzere devlet yetkililerinin zaten sıklıkla yaptığı sözlü saldırıların, düşmanca söylemlerin daha da genişlemesi anlamına geliyor. Orbán tarafından desteklenen Dodik, muhalif gazetecileri hain ve Sırp etnik grubunun çıkarlarına karşı hareket eden devlet düşmanları olarak yaftalamıştı.
Hükümet yetkilileri bu söylem hakkındaki soruları geçiştirmeye, konuyu önemsizleştirmeye çalışıyor. Ancak Dodik ve yandaşlarının, ortaya çıkması istenmeyen bilgileri yayınlamaya ve yönetimi eleştirmeye devam edenleri kötü göstermek için kullandığı bu sert söylem, hazırlanan yasa değişiklikleriyle birlikte daha keskin bir düşmanlık ortamı oluşmasına katkıda bulunuyor. Daha geniş gazetecilik camiası içinde halihazırda yaygınlaşmış otosansür de yeni yasaların ürkütücü etkisinden dolayı muhtemelen artacak.
Gazetecilere karşı son zamanlarda uygulanan baskılar arasında, EuroBlic Gazetesi’nde ve SrpskaInfo internet portalında çalışan Nikola Morača’nın sorgulanmasından söz edilebilir. Birkaç editör ve gazeteci de kaynaklarını açıklamaları için polis tarafından baskı gördü. Morača’nın ve Buka haber portalı editörü Aleksandar Trifunović’in arabaları darp edildi. Bu konuda soruşturma başlamadan önce Dodik, kamusal alanda bu gazetecileri kendi araçlarına saldırı düzenlemiş olmakla suçladı.
Geniş anlamda medya coğrafyasında doğrudan sansür ender görülse de, haber yapmak son derece politikleşmiş durumda ve basında yer alan bilgiler hükümet lehine ciddi şekilde taraflı yayınlanıyor. Sırp Cumhuriyeti’nde kararlılıkla sürdürülen nitelikli bağımsız gazetecilik hâlâ var, ama bu özel medya grupları sürekli artan şekilde marjinalleştiriliyor; yaptıkları iş ve mali kaynakları tehdit altına giriyor. Durumun birey olarak gazeteciler üstünde ağır psikolojik baskı oluşturduğu da açıkça görülüyor.
Kamu medyası da baskı altında. Dodik’in iktidar partisi Bağımsız Sosyal Demokratlar Birliği, bölgesel yayıncı RTRS’nin idare organlarına siyasileşmiş isimleri getirerek yayın organı üstünde haksız nüfuz elde etti. RTRS bu idare ile, bölgesel cumhuriyette toplanan milyonlarca avro lisans ücretini ulusal düzeyde yayın yapan BHRT’ye aktarmayı reddederek ülke yasalarını ihlal etti.
Hakaret etmenin kısa süre önce yeniden suç olarak tanımlanması ile birlikte Sırp Cumhuriyeti’ndeki gazetecilerin çalışmaları kamuoyunun daha fazla ilgisini çeker olduysa da, kamunun ve -medya gibi, yasal olarak kırılgan bir durumda faaliyet göstermekte olan- sivil toplum kuruluşlarının özgür basından geriye kalanları korumak için sesini yükseltmekten çekineceği izlenimi mevcut.
FEDERAL BÖLGELERDE SORUNLAR
En kaygı verici gelişmeler Sırp Cumhuriyeti’nde yaşanmakla beraber, ülkenin diğer federal bölgesi olan, Boşnak ve Hırvatların çoğunlukta olduğu Bosna Hersek Federasyonu’ndaki durum da parlak sayılamaz.
Federasyonu meydana getiren on kantondan biri olan Saraybosna kantonunda hükümet, “Kamu Düzeni ve Huzuru” hakkında yeni bir kanun tasarısı hazırlıyor. Bu kanuna göre polis, internet mecraları dahil olmak üzere “yanlış haber” yayan herkese yaptırım uygulama yetkisine sahip olacak. Kanun, kamusal alan tanımını interneti de kapsayacak şekilde genişletiyor ve yanlış haber yaydığı yahut “devlet yetkililerinin itibarını sarstığı” tespit edilen medya kanallarına 7.500 avroya varan para cezaları verilmesini öngörüyor. Yasa tasarısı, gazeteci gruplarının ve uluslararası kuruluşların yoğun tepkisi karşısında askıya alınmış görünüyorsa da, tasarıyla ilgili kamuoyu danışma ve çalışma grubu varlığını sürdürüyor.
Bosna Hersek Gazeteciler Cemiyeti, geçtiğimiz yıl içinde federal yapıda çalışan gazetecilere yönelik sözlü veya çevrimiçi, endişe verici birkaç tehdit vakasını belgeledi. Kamu yayın organı üstündeki siyasi baskılar burada da önemli bir sorun, ayrıca bağımsız gazeteciliğin ekonomik şartları son derece zorlayıcı olmaya devam ediyor: Medya kuruluşlarının devlet katkısına fazlaca bel bağlamak zorunda kalması sıklıkla, yazı işlerinin ve kurumun bağımsızlığıyla ilgili sıkıntılara yol açıyor. Bölgede ciddi sorunlar olmakla beraber, Bosna Hersek Cumhuriyeti’nde ve başkent Saraybosna’da çalışan gazetecilerin, Sırp Cumhuriyeti’nde çalışanlara kıyasla daha az baskıya maruz kaldığı da doğru.
ULUSAL DÜZEYDE DURUM
Etnik milliyetçi hedeflerle bölünmüş siyasi iklimde, basın özgürlüğünü arttırabilecek, ülke çapında politika üretimi git gide zorlaşıyor. Son zamanlarda yapılan bazı yasa değişiklikleri de sorun çıkaracak nitelikte.
Bosna-Hersek Gazeteciler Cemiyeti uzun zamandır, mesela medya sahipliğinde şeffaflığı arttıracak yeni bir yasa çıkarılmasını, yararlanma hakkı sahipliğinin de dahil olacağı yasayla, dezenformasyon yayan, aşağılayıcı içerik yayınlayan git gide artan sayıdaki sahibi belirsiz blog ve web siteleri sorununa karşı mücadele edilmesini istiyor. Bosna-Hersekli basın mensupları ayrıca medyada kamu reklamlarında şeffaflığı sağlayacak bir yasa çıkarılmasını da öneriyor, zira kamunun reklam kampanyaları çoğu zaman amacından saparak bir patronaj ilişkisi biçimi alıyor. İki yasa da yıllardır öneriliyor ve AB tarafından destekleniyor, ancak ülkede siyasi mutabakat sağlanamadığı için bu konuda hiçbir ilerleme kaydedilemedi.
Basın mensuplarının güvenliği, özellikle basını tehdit edenlerin ceza alma oranının azlığı, ülke düzeyinde önemli konular arasında yerini koruyor. Bosna-Hersek Gazeteciler Cemiyeti’ne göre; bütün Bosna-Hersek’te gazetecilerle ilgili davaların sadece yüzde 25’i tam olarak araştırıldı. Büyük ölçüde AB ve AGİT’in çabaları sonucu, polis teşkilatının tamamında ve tüm savcılıklarda temas noktaları kurulması olumlu bir ilerleme olsa da bütüncül kurumsal takip ve yargılama ülkenin her yerinde hâlâ önemli bir mesele. Gazetecilere karşı saldırılara dair ülke çapında bir kayıt tabanı oluşturulması bir başka olumlu adım, keza yakın zamanda polis memurlarına gazetecilerin hakları konusunda eğitim verilmesi de öyle. Bu adımların nasıl bir etkisi olacağını zaman gösterecek. Basın mensuplarına karşı şiddet içeren saldırı ve tehditlerin sayısı bölgedeki komşu ülkelerdekine kıyasla daha az olmakla birlikte, adaletsizlik gazetecilerin kendilerini emniyette hissetmesini zorlaştırıyor.
Yine iki federal bölge arasında işbirliği yapılamaması sonucu, gazetecilerin güvenliğini sağlamak için ülke düzeyinde -gerek ulusal gerek bölgesel cumhuriyet seviyesinde polisin, savcıların, gazeteci derneklerinin ve diğer ilgili tarafların bir araya gelip vakaları değerlendireceği ve takip edeceği- bir çalışma grubu kurulması teklifi de gün yüzü göremedi. Federasyondaki yetkililer hâlâ bu fikre büyük ölçüde açık olsa da bu konudaki işbirliği potansiyeli, Sırp Cumhuriyeti’ndeki mevcut siyasi gündeme uygun düşmüyor.
Bu arada ülke çapındaki devlet yayın organı BHRT, yasal olarak sahip olması gereken lisans ücreti ödemesini alamamasından kaynaklanan ve birkaç yıldır devam eden krizin içinde sıkışıp kalmış durumda. Kurumun mali kaynağının bu şekilde engellenmesi kurumsal istikrar ve bağımsızlığa zarar veriyor. Nisan 2022’de bir kurtarma paketi sayesinde bu yayın organı batmaktan kıl payı kurtuldu, ancak geleceği hâlâ belirsiz. Lisans ücretlerine Sırp Cumhuriyeti bölgesel yayın organı RTRS tarafından alıkonulması, BHRT’nin çok ihtiyaç duyduğu mali kaynağın milyonlarca avrosundan mahrum kalmasına neden oluyor. Bu tutum 2005’te çıkan Devlet Yayıncılığı Kanunu’nu açıkça ihlal ediyor, ama yine de kamunun yayın organı üstündeki bu ekonomik baskı sürüyor. Ülkenin devlet kanalı büyük borçlar altında ezilirken, aşırı iş yükü altındaki çalışanlar da muazzam bir psikolojik baskı hissediyor.
Bunların yanında ülkede İletişim Düzenleme Kurulu’nun bağımsızlığı da, kurum başkanı atamasının siyasileştirilmesi, yönetim kurulununsa göreve atanmaması nedeniyle giderek kayboluyor. Kurulun düzenlemeler içinde seçici bir yaklaşım sergilemesi, bu tür sorunlu kararlar ender olsa da, kaygı verici. Her iki kurum (BHRT ve İletişim Düzenleme Kurulu) birbirine rakip milliyetçi amaçlar nedeniyle geri bırakılıyor.
Ülke düzeyinde, bilgi edinme özgürlüğünü sağlaması gereken yasal çerçeve, Temmuz 2023’te yapılan son yasal değişikliklerle zayıfladı. Gazeteci grupları, yapılan değişikliklerin kamuoyunu ilgilendiren bilgilere erişimi belirgin ölçüde kısıtlayacağını, çünkü yasanın, yetkililerin veriyi paylaşmayı reddetmek için ileri sürebileceği çok sayıda istisna tanıdığını, basın mensuplarına çok sayıda yeni angarya yüklediğini ve şeffaflığı azalttığını belirterek durumdan duydukları memnuniyetsizliği dile getiriyor. Basının ve sivil toplumun yorum ve önerileri büyük ölçüde görmezden gelinirken Bakanlık, Avrupa Birliği Komisyonu’nun yasanın uygulanmasını gözetecek yeni bir bağımsız birim kurulması yönündeki tavsiyesine de uymadı.
Kamu yararına gazetecilik direngen gazeteciler tarafından sürdürülüyor ve güçlükler karşısında ülkenin bağımsız gazetecileri arasında sağlıklı bir dayanışma algısı var. Fakat bir yandan da bu birliktelikte sık sık etnik hatlar üzerinden ayrışmalar yaşanıyor. Profesyonel muhabirliğin devam ettiği televizyonculuk alanında, aralarında N1 ve Al Jazeera Balkanlar’ın da yer aldığı kanallar vatandaşlara nitelikli bilgi sağlıyor. Çevrimiçi medya alanında bazı bağımsız yayın kuruluşları faaliyet gösteriyor. Araştırmacı gazetecilik, buna yeterince kaynak sağlanmamasına rağmen, Araştırmacı Gazetecilik Merkezi (CIJ) ve başka kuruluşlar gibi çeşitli basın organları tarafından sürdürülüyor. Yine de genel olarak basın alanı parçalı ve kutuplaşmış durumda, ayrıca malî açıdan tehlike altında. Gazeteciliğin çetin ekonomik şartları ve gazetecileri koruyacak iş yasalarının zayıflığı da basın mensupları üzerindeki baskıyı arttırıyor.
KARMAŞIK MANZARA
Bosna-Hersek’te bağımsız gazetecilik ve basın özgürlüğünün karşı karşıya olduğu siyasi ve ekonomik güçlükler, güvenlikle ilgili sorunlar, etnik milliyetçi güçlerin devletin anayasal temellerini giderek artan bir kuvvetle yıprattığı, demokratik değerlerin gözden düşürüldüğü ve büyük bir yıkım etkisi yarattığı bir siyasi ortamda yaşanıyor. Ülkenin iki bölgesel yapısı arasında basın özgürlüğünün durumu bakımından fark artmaya devam ediyor. Üstelik, endişe verici olarak, basın özgürlüğü alanındaki bu genel geriye gidiş, ülkenin Avrupa Birliği’ne resmen aday statüsü kazandıktan sonraki ilk AB Raporu öncesinde ilerleme sağlamak için ciddi çaba gösterdiği dönemde gerçekleşmekte.
Bosna-Hersek’te basın özgürlüğünün uluslararası alandan destek görmeye devam etmesi, ilerleme sağlanması konusunda hayati önem taşıyor. Gerek AB gerekse AGİT, ülkedeki basın özgürlüğü konusuyla aktif olarak ilgileniyor ve bağımsız gazeteciliği desteklemek için kendi yetkileri dahilinde ellerinden geleni yapıyor gibi görünüyorlar. Yasama alanında danışmanlık sağlanmasının ve maddi desteğin sürmesi çok önemli. Fakat Sırp Cumhuriyeti’ndeki durumun git gide ciddileştiği göz önünde bulundurulursa, söz konusu basın yasalarına özellikle AB tarafından daha kuvvetli biçimde ve daha yüksek sesle karşı çıkılmasına ihtiyaç var. AB’ye katılma ihtimali, pek çok kesim tarafından basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü alanında ilerleme kaydetmek için en büyük itici güç olarak görülüyor. AB de bu itici gücü, değişimleri daha büyük bir kuvvetle talep etmek ve daha ayrıntılı tavsiyelerde bulunmak için kullanmalı. Bosna-Hersek’te basın özgürlüğü ve insan hakları alanında gerçek bir ilerleme sağlanması, daha geniş jeopolitik kaygılar uğruna feda edilmemeli.
Bosna-Hersek’te basın özgürlüğü konusunda demokratik ilerlemenin sağlanması kolay olmayacaktır. Önceki yılların deneyimleri bunu göstermeye yetiyor. İlerleme için hem federal bölge hem de ülke düzeyinde liderlerin siyasi irade göstermesi, bunun yanında milliyetçi amaçlar bir yana bırakılarak AB rehberliğindeki reformlar için işbirliğine gidilmesi gerekecek. Basın özgürlüğü alanında, kimi formlarda böyle bir koordinasyonun sağlanabileceğine dair olumlu işaretler olmakla beraber, bunların kapsamı şimdilik çok sınırlı kalıyor. AB İlerleme Raporu’nun yayınlanma zamanı yaklaşırken, gündemde muhtemelen söz konusu güçlüklerin daha da dikkat çekici şekilde odağa alınması yer alacaktır. O zaman herkesin gözü, hükümetin buna vereceği tepkide olacak.