Bana dokunmayan yılan yaşasın mı? Yaşamasın babo! Siye de biye de zarar veri!*
Patron, vali, jandarma, müftülük, Öz İplik İş sendikası, AKP’li belediyeler ve tüm bürokrasi birlikte yaratılan bir sömürü ve baskı düzeni var.
Fotoğraf: Evrensel
Adem KORKMAZ
Kibar Feyzo filmini bilmeyen yoktur herhalde. Ağalık düzenini ve toplumdaki alt-üst sınıf çatışmalarını anlatır. Buna isyan eden Feyzo’nun yaşadıklarını izleriz. Film mahkeme sahnesi ile başlar, mahkeme sahnesi ile biter. Feyzo başından geçenleri hâkime anlatır. Aslında hakim yoktur, Feyzo kameraya konuşur, asıl hakim halktır, izleyicidir. Biz de Özak işçilerini anlatacağız. Neden direndiklerini, başından geçenleri anlatacağız.
Sabahın ilk ışıkları ile fabrika önüne gidiyoruz. Şehir içi otobüse öğrenciler de biniyor. Urfa OSB’de bulunan meslek lisesine gidiyor. Otobüs gecekondu mahallelerini dolaşıyor. OSB’nin girişinde yollar kapatılmış, öğrencilerle birlikte iniyoruz. Ders zili çalana kadar öğrenciler de direniş alanında durumu anlamak için bekliyor. Öğrenciler ilk defa böyle bir şeyle karşılaştıklarını, şehrin tek gündeminin Özak direnişi olduğunu söylüyorlar. Nereden duydunuz sorumuza, günlerdir sosyal medyada bu konuşuluyor dediler. “İşçi hakkını istiyor, jandarmanın ne işi var burada, yarın biz de işçi olacağız. Bu fabrikalarda staj görüyoruz. Herhalde bizim de başımıza gelecek” diyen liseliler okulun yolunu tutuyor. 700 işçinin çalıştığı fabrikada Öz İplik İş sendikası var. İşçiyi tuttukları tek bir yanlarını görmediklerini ifade ediyor isçiler. İşçilerin ezici çoğunluğu sendikadan istifa ederek BİRTEK-SEN’e üye olmuş. Bir arkadaşlarının işten atılması sonrası iş durdurup, direnişe geçmişler. İşçilerin üç talebi var. Sendikal tercihlerinin kabul edilmesi, işten atılan arkadaşlarının işe geri dönmesi ve direniş süresince ücret kesintisinin yapılmaması… İşçilerin kimi soğuktan korunmak için yöresel kıyafet olan 'farva' diye bilinen kürkü giymiş. Barikatın önünde bekliyor. Isınmak için sürekli bir halay tutuyorlar. Hava biraz ısınınca bağdaşlar kuruluyor, işçiler arasında tütün tabakası elden ele dolaşıyor. Demir ve asker barikatına karşı işçi barikatı kurulmuş gibiydi. İşçiler barikatın önünden hiç ayrılmıyordu. “En büyük asker bizim asker” sloganı atmak isteyen işçiye “biz de askerlik yaptık, bu askerler patron yanlısı” diyerek diğer işçiler karşı çıkıyor. İşçilerin en çok attıkları “işçi işçiye ihanet etmez” “direne direne kazanacağız” sloganlarıydı.
“Köyden kente göç ile birlikte işçileşen, hakkı hukuku bilmeyen aldıkları üç kuruşu ekonomik özgürlük ile kendisine elbise alan, ayakkabı alabilen bir profil var burada” diyor işçinin biri. Korku var, kaygı var, telaş var… İlk defa bir direniş yaşıyor işçiler, ilk defa biber gazı yediklerini, ilk defa joplandıklarını belirtiyor. “Gerçi içerde patronla işçi arasında sendika gibi bir barikat vardı. Patrona kol kanat geren, patron yanlısı bir sendika vardı. O yüzden bu birlik ve kararlılık bizim için bir milattır. İçimizde bir cevher vardı ve biz onu gün yüzüne çıkardık” diyor işçinin biri. İşçi arkadaşlarının işten atılmasından önce fabrika içinde hem çalışma koşullarından hem de insan yerine konulmadıklarından tahammüllerinin kalmadığını ifade ediyorlar. 700 işçinin 200'e yakını kadın işçiler. Hem ustabaşı, hem sendika kadın işçilerin özel yaşamı ile tehdit edildiğinden bahsediyor. İşçi sayısı artmamasına rağmen işçiler seri üretime geçmiş. Bir bantta 400 ürün çıkarken şuan 1500 ürüne çıkarılmış durumda. “Mühendis tepede bekler, kaç saniyede iş çıkaracağımızı söylerdi bize. Standart 16 saniyede bir iş çıkarmakmış. Ürünü nasıl alacağımız, nasıl makinaya yerleştireceğimizi söylerdi. İçerde hadi hadi düzeni vardı. Bazı arkadaşlarımız gece mesaisine kalmamak için mola saatlerinde dahi çalışıyordu. İş yetişmez ise gece 2-3’lere kadar fabrikada kalmayı göze almışsın demektir” diyorlardı. “Bazı günler eve dahi gidemedik, 22 saat boyunca üretim yaptık. Fabrikada yattığımız dahi oldu. Cumartesi tatil günü olmasına rağmen her cumartesi işe geldik, pazar tatillerimiz için iyi bir bahanen olması lazım, ustabaşını ikna edersen pazar günü tatil yaparsın, yoksa ha bire çalışmak vardı” dedi işçiler.
10 yıllık işçi ile iki haftalık işçi asgari ücrete çalışıyor. Özak’ta ücret farkı yok. Urfa’da mağazada, fırında asgari ücrete çalışamazsın, ücretler daha düşükmüş, sigortan yapılmazmış. İşçiler o yüzden katlanıyor bu koşullara. "Sadece bizde değil tüm OSB’de 15 bin lira alan işçi bulamazsınız" diyor işçiler. Kadın işçiler bazen bir hafta güneşi görmeden çalıştıklarını, buna rağmen “kızınız çalışmıyor” diye ailelerinin aranıp şikayet edildiklerinden bahsediyor. İşçinin çocuğu olacak, işçi izin ister vermezler. Ailen yok mu onlar gitsin, sen üretime devam et derler. İş çıkışı işçilere üst baş araması yapılıyormuş. Bir parça bez, bir fermuar, bir düğme bulunsa işçi işten tazminatsız atılırmış… “Hapishane düzeni anlayacağınız” diyor işçiler…
Yıllardır ürettikleri o markaların pantolonlarını almak mümkün mü diye yakınıyor işçinin biri. Urfa’da ikinci el tezgahtan aldığı Levi's marka pantolon ile işe gelen işçinin hırsızlıkla suçlanarak işten atıldığını ifade ediyorlar. Defolu Levi's alan işçinin faturası olduğu için son anda işten atılmaktan kurtulduğunu dile getiriyorlar. Öz İplik İş sendikasının işçiye sosyal yardım adı altında verdiği 500 lira parayı hak etmek için bir yıl çalışma şartı getirilmiş. Sendika direnişi kırmak için 500 liralık yardımın 2 bin liraya çıktığını ifade etmiş ama işçiler inanmamış. Sendikacının yoksul semt Tılfındır’da penceresiz evde oturduğunu, yıllar geçtikçe milyonluk ev alarak Karaköprü’ye taşındığını ifade ettiler.
Direnişin 9. gününde işçiler biber gazı yedi, kadın işçi tekmelenince içerde olan işçilerde dışarı çıkmak istedi ve direniş daha da büyüdü. İçerden gelen işçiler “Bir onur ve vicdan meselesine döndü. Benim işçi arkadaşıma biber gazı sıkamazsın” diyerek öfkelenip direnişe katıldıklarını dile getiriyordu. Direniş alanı neşeye boğuldu, sevinçten ağlayanlar, çığlık atanlar... İşçilerin güveni tazelenmişti... Arap işçiler kendi aralarında konuşuyor, kulak misafiri oluyoruz “Bizim yanımızda Emek Partisi var, HEDEP var. Bizim oy verdiğimiz parti neden burada değil, artık kapıma oy istemeye gelmesinler, gelirlerse dayak yediğim videoyu onlara göstereceğim” diyorlardı. İşçilerin ezici çoğunluğu iktidar partisine oy vermiş. Köy köy gezip oy istemiş, çalışmış ve görev almışlar. Kimi utanarak, kimi açık açık ifade ediyor bunu. Direniş başlayınca AKP’li belediye başkanı, AKP’li vekiller, il meclis üyeleri aranmış, oy verdikleri partiden destek istenmiş. Ama ne gelen var, ne de destek veren. Özak, Urfa valisinin haftalık uğrak yeriymiş. “Urfa’ya atanan her valinin ilk ziyaret yeri Özak patronuydu, bugün de vali patronun yanında saf tutmuş durumda” diyor işçiler. Bir haftada çok şey öğrendiklerini, kimin dost kimin düşman olduğunu öğrendiklerini ifade ediyorlar. Başka bir işçi “ismini bildiğim partilerin aslında hepsinin patronların hizmetinde olduğunu öğrendim direniş boyunca” diyordu.
“Özak işçisinin içinde bir cevher vardı, bunun farkında değildi. Bu direniş o cevheri çıkardı” diyordu işçilerden biri. Başka fabrikandan işçilerin direnişi takip ettiklerini duyuyoruz. "Özak işçisi kazanırsa bizde kazanırız" dediklerini duyuyoruz. Direniş boyunca hep en önde olan kadın işçiler ise "Mücadele edince insan olduğumuzu öğrendik, burada kölelik düzeni vardı ve biz ona karşı çıktık. Bizi ayakta tutan birliğimiz ve bize moral ve güç veren ise dünyanın, Türkiye’nin birçok yerinden tanımadığımız insanların destek ve dayanışmalarıydı” diyordu.
Direniş hâlâ devam ediyor. İşçiler "bizi yalnız bırakmayın" diyor. Taleplerinin karşılanmasını ve iş başı yapmak istediklerini belirtiyor. Filme geri dönersek, Özak işçileri tıpkı filmde olduğu gibi kölelik düzenine karşı ayağa kalktılar. Patron, vali, jandarma, müftülük, Öz İplik İş sendikası, AKP’li belediyeler ve tüm bürokrasi birlikte yaratılan bir sömürü ve baskı düzeni var. Anayasal suç işlemede birleşmişler, kanun da onlar, yasa da onlar şehir de onların, kısaca ağa da biz paşa da biziz diyorlar… İşçiler işte düzene çomak soktular anlayacağınız... İşçiler bunları yaşarken, Anadolu Ajansı ise Öz İplik İş ve patronun yan yana açıklamasına mikrofon uzatıyor. Açık açık yalan haberleri yayıyor. Özak işçisinin durduğu yer önemli, işçinin birliği, direnişi çok şey ifade ediyor. Urfa için fikri ve fiili bir kırılmadır adeta… İnsanca yaşamak, insanca çalışma koşulları için direnişe geçtiler. İşçinin talebine gözaltı, jop, biber gazı ile karşılık veriliyor. İşçi camiden kovuluyor. Tüm olumsuzluklara rağmen direniyor. Yüzleri güleç ve kararlı duruyor. Kibar Feyzo filminin, mahkeme sahnesi ile bittiğini belirtmiştik. Feyzo başından geçenleri anlattıktan sonra asıl hakim olan izleyiciye sorar. “suç kimde?” diye. Anlattıklarımız eksiktir, fazla değildir. Özak işçilerinin başından geçenler bunlar. Bizde size soralım “suç kimde?”
*İki işçi arasında geçen bir diyalog