DOSYA | Küresel Göçmen Gerçeği: Emeğinin talibi çok, kendisi parya -1 | AB, göçmenleri eze eze sömürüyor
Ekonomisi dışa bağımlı ülkelerde yetişen kalifiye işçiler, AB ülkelerine gittiklerinde bir önceki ülkedeki çalışma haklarıyla, ‘en kirli’ işlerde, sadece kira parasına, güvencesiz çalıştırılıyor.
Fotoğraf: Unsplash
Hazırlayan: E.Ava
SUNU: Dünyada günden güne yayılan emperyalist savaşlar, ekonomik kriz, şiddet ve baskı yerinden edilmeye mecbur kalan veya yaşanabilir bir hayat için yollara düşen insanların sayısını artırıyor. Belki de en bilindik şeylerden biri ise bir göçmenin dünyanın neresinde giderse gitsin, hayatını idame etmesi için bulunduğu ülkenin işçi sınıfının bir parçası olmak zorunda olması. Bu zorundalık ise günden güne daha ağır, güvencesiz ve kayıtsız çalışma koşullarını ortaya seriyor. 18 Aralık Uluslararası Göçmenler Günü’nden itibaren üç gün sürecek dosyamızda, dünyada ve Türkiye’de göçmen emeğinin güncel dağılımı, öngörülen yeni göç rotaları ve önümüzdeki süreçte göçmen işçilerin ve emekçilerin yaşam koşullarını inceleyeceğiz.
Geçtiğimiz haftalarda OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) “uluslararası göç görünümü 2023” raporunu yayımladı. OECD raporunda “Benzeri görülmemiş göç artışı” ifade edilirken Ukraynalı mülteciler hariç, 6 milyondan fazla yeni kalıcı göçmenin OECD ülkelerine yerleştiği bilgisi yer alıyordu.
AB üyesi ülkelerin önümüzdeki süreçte yeni bir “göç süreci” protokolü üzerine çalıştığı da gündemdeyken dünyada savaş, ekonomik kriz, siyasi buhranlar nedeniyle yerinden edilmiş veya göç etmek zorunda kalan kişilerin sayısı hızla artıyor. Bir yandan bu ülkelere yerleşmiş göçmenlerin ve mültecilerin kayıtsız emek olarak çalıştığı oran az değil. Farklı yönleriyle mültecilere ve göçmenlere “ülkeye giriş ücreti” tartışmalarıyla önümüze gelen İtalya gibi ülkeler bir yana birçok ülkede özellikle farklı iş kollarında göçmen işçiler için iş ilanları artmış durumda.
Bütün bu tablonun içinde ve hatta çok kapsamlı hazırlanan OECD raporunda bile göçmenlerin hangi iş kollarında, hangi şartlarda ve hangi ücretlerde çalıştıkları yer almıyor.
Kitle örgütlerinin yaklaşımı ise bu alana dair daha cılız kalırken bu meseleler üzerine detaylı çalışan kitle örgütleri yine topladıkları verileri özellikle AB tarafından fonlandıkları için paylaşma izni bulamıyorlar. Dolayısıyla bütün bu süreçler halklardan uzak, olabildiğince kapalı kapılar ardından tartışılan bir mesele haline geliyor. Ve dolayısıyla kriz anlarından göçmen ve mültecilerin hedef gösterilmesi üzerinden yürütülen politikalar siyasiler için kolaylaşıyor.
Yukarıda bahsi geçen tablonun detaylarını, Avrupa’da göçmen emekçilerin yaşam koşulları ve AB’nin yeni protokollerini İktisatçı Dr. Gaye Yılmaz ile konuştuk.
İçinde bulunduğumuz koşullarda Avrupa’da göçmen emeğinin güncel tablosu ve yaşam koşullarının güncel hali nedir?
Göçün çok farklı görüntüleri var. Emekle ilintili olmayan göç biçimleri var, siyasi, dini veya toplumsal cinsiyet nedenleri ve kaygılarla göç edenler var. Ama tüm bu farklı nedenlerle göç eden insanları, gittikleri ülkede ortak çizgiye getiren neden emek sürecine dahil olmak. Göçmenlerin geliş nedeni farklı da olsa gittikleri ülkede para kazanmak ve emek piyasasına entegre olmak zorunda. Tabii emek sürecine dahil olmayan göçmenler de var. Zengin olup daha güzel bir hayat sürdürmek isteyenler. Ki bu azınlık bir grup. Yani göçmenlerin büyük kısmı nereden ve ne için gelirse gelsin biz onu emek piyasasında buluyoruz.
Göç ettikten sonra süreçler daha da zorlaşıyor. Avrupa’da en büyük sorunlardan biri diplomaların akreditasyonu. Almanya’da bakım işçisi olarak çalışan Bulgar doktor tanıdım. Diploması akredite edilmediği için bakım işçisi olarak çalışıyor. Gürcü, Özbekistanlı ve Ukraynalı bakım işçileri gördüm, uluslararası hukuk, siyaset bilimi bölümü gibi bölümlerden mezun kadınlardı. Diplomaları akredite edilmediği için genelde bakım emeği alanına geçiyorlardı. Göçmen kadınların Avrupa’da, özellikle Almanya ve İngiltere’de en kolay iş buldukları alan bakım emeği alanı. Ancak bu alanın zorluklarının haddi hesabı yok.
GÖÇMEN İŞÇİNİN HER GÜNÜ MARATON
Bakım yapan göçmen işçilerin işlerini yapmak için genelde bir veya iki saatlik süresi var. Bir bakım işçisi günde ortalama 8 tane eve gidiyor. Birer saat hepsinde kalıyor, artık o bir saatte ne yapılabilirse. İşleri çok hızlı yapmak zorunda. Çünkü bir saat sonrasında da diğer eve geçmek zorunda. Bu arada evler arasında mesafeler var. Ücretler çok düşük olduğu için metroya, otobüse binemiyor. Aradaki mesafeleri yürüyerek katetmek zorunda kalıyor. Bunu en hızlı şekilde yapmak zorunda ve bu her gün tekrarlanıyor. Adeta bir maraton gibi. Göçmen bakım emekçileri, bakım firmalarında işe giriyorlar. Onların yönlendirmesiyle evlere gidip, ücretlerini bakım firmalarından alıyorlar. Bakım firmalarının bütçesini devletler karşılıyor. Devlet yükümlü olduğu şeyleri yapmıyor, özel firmalara yaptırıyor. Firmalara ödemeleri yapıyor. Bu ödemeler göçmen işçiler için çok cüzi ve yasalar çerçevesine de uygun değil. Öte yandan göçmen işçilerden oluşan veya işçilerin hakları için faaliyet gösteren güçlü oluşumlar da çok fazla yok.
KİRAYA BİLE YETMEYECEK ÜCRETLER
Yani başta kadınlar olmak üzere birçok göçmen diplomaların akreditasyonu sorunu yüzünden hiç kendi alanı olmayan bakım alanında, temizlik, yaşlı ve engelli bakımı, bahçe bakımı gibi ağır işlerde çalıştırtılıyor. Ki bir süredir bakım emeğinde çalışmak için bile çeşitli sertifikalarınızın olması lazım ve bu sertifikaları almanın ücreti az değil. Öte yandan dil kursları ve belirli aşamaları zaten zor olan göç sürecini göçmenler için daha zor hale getiriyor.
Diğer yandan özellikle Almanya açısından ‘nitelikli’ emek arayışı var. Bu işlerin zor şartları var. 40 yaşından daha küçük olmanız, tecrübe, dil bilgisi vs. Kalifiye işçi olarak işe alınsanız bile aldığınız ücretin en az yarısı ilk zamanlarda zorunlu dil kurslarına gidiyor. Öte yandan barınma ise çok ciddi bir sorun. Göçmenler ve mülteciler için kira fiyatları inanılmaz yüksek. Öte yandan göçmenlerin iş bulabileceği kentler, barınmanın en pahalı olduğu kentler. Göçmen işçilerin iş bulabileceği alan dünyada göç literatüründe de kullandığımız terimlerden biri ‘en kirli işler’. Ücreti kiraya bile yetmeyecek, güvencesiz ve sağlıksız. Şimdi örneğin Almanya’da bir odanın kirası 1000 avro olmuş durumda ki göçmen işçiler ancak 1000 avroya iş bulabiliyorlar.
"SÖMÜRÜYÜ KOLAYLAŞTIRMA PAZARLIĞI"
Çeşitli sözleşmeler, raporlar, kanunlar önümüze geliyor. Bu da sizin de değindiğiniz gibi Almanya gibi ülkelerin şimdilerde daha çok kalifiye işçi aramaya odaklı olduğu konusu. Almanya’ya baktığımızda, zamanında Türkiye’den de çok fazla işçi göçü almış bir ülke. Öte yandan Litvanya ve Estonya gibi Avrupa ülkelerinin bu yıldan itibaren işçi alımını kolaylaştıracağı yönünde açıklamalar var. Şimdiki göçmen işçi siyasetini nasıl yorumluyorsunuz?
Bu sürecin tamamı bir Avrupa Birliği politikası. Biraz daha ilerledikçe açarız bu cümleyi. Kapitalizmin gelişmesi ve doğrudan teknolojik dönüşümün kendisiyle çok alakalı bir durum. 1950’lerde Almanya dahil Avrupa’da ve dünyanın pek çok ülkesinde eski teknolojilerle üretim yapılıyordu. Enerji olarak kömür kullanılıyordu. Daha mekanik bir üretim süreci söz konusuydu. Bugün üretimin bütün dallarında robotla üretim çok yaygın bir şekilde kullanılıyor örneğin Almanya’da. Dolayısıyla Almanya’nın cihazları kullanma becerisine sahip işçilere ihtiyacı var. Yine aynı yıllarda hiç olmayan iş kolları şimdi çok ihtiyaç. Biyoloji mühendisliği, genetik mühendisliği ve moleküler biyoloji alanları gibi. Bugün Almanya’da bir gıda fabrikasına da gitseniz, otomobil fabrikasına da gitseniz ciddi bir şekilde robotla üretim başlamış durumda. İşçiye çok ihtiyaç var ama kalifiye olana. Almanya ve onun gibi ülkeler ise kalifiye olamayan emek gücünü de daha çok bakım ve hizmet alanında kullanıyor.
Şimdi Estonya, Polonya ve benzeri ülkeler açısından durum değişiyor. Avrupa Birliği’nin kendi içinde de hiyerarşik bir sistemi var dolayısıyla ekonomik olarak daha zayıf ülkeler hep geçiş ülkesi olarak nitelendiriliyor. Almanya gibi daha güçlü ülkeler için kalifiye işçi yetiştirme alanları bu ülkeler. Son dönemde özellikle Litvanya, Estonya gibi ülkeler kayıtsız göçmen emeğinin en yaygın kullanıldığı yerler. Almanya ve bu ülkeler arasındaki emek alışverişinde de kayıtsızlık çok yaygın. Kayıt dışı olmak zaten bu alışveriş sürecini kolaylaştıran faktörlerden biri. Göçmen işçiler, ekonomisi daha zayıf bu ülkelerden daha kötü koşullarda, daha gelişmiş ülkelere gönderiliyor. Avrupa Birliği hukukunda göçmen işçiler ülkeler arası dolaşım sırasında, geldikleri ülkenin hakları neyse gittikleri ülkede de aynı haklarla devam ediyorlar. Şimdi Litvanya gibi bir ülkede göçmen işçinin hiçbir hakkı yok. Yani işçi Almanya’da da çalışsa, hakları Litvanya’daki haklarla sınırlı. Sömürüyü kolaylaştırmak üzere bir pazarlık söz konusu. O yüzden bu sürecin tamamı bir Avrupa Birliği politikası diyoruz.
MÜLTECİ KARŞITLIĞI MÜLTECİLERİ SUSMAYA MAHKUM EDİYOR
Dünyanın genelinde ve Avrupa’da yükselen aşırı sağın en önemli propaganda ayağı göçmen ve mülteci karşıtlığı. Sizce bu süreç göçmen işçileri nasıl etkileyecek?
Bu propagandanın en temel etkisi göçmen işçiyi örgütlenmekten uzak tutuyor. Göçmen işçiyi özgürce konuşmaktan uzak tutuyor. Çünkü göçmenin söylediği, yazdığı her şey, katıldığı her organizasyon, yürüyüş ve miting sınır dışı edilme bahanesi. Özellikle tekrar gündeme gelen Filistin işgalinden bu yana Almanya’daki göçmen emekçiler açısından konuşursak baskılayıcı, kısıtlayıcı ve korkutucu bir süreç diyebiliriz. İfade özgürlüğünün tamamen gasbedildiği ve sınır dışı edilme kaygısıyla hareket eden, susmaya mahkum göçmenler. Bu örgütsüzlüğe sebep oluyor ancak eminim önümüzdeki süreçte bu daha belirgin bir ihtiyaç olarak ortaya çıkacak. Bugün açısından ama yerli ve göçmen işçi arasında belirli noktalarda dayanışma da var. Sınıf bilinci en temel ve belirleyici bir hal almış durumda bu yüzden yine daha ileri işçilerin olduğu fabrikalarda tartışmalar, politik meselelere dair birlikte kafa yormalar artıyor. Bu olmadığı zaman ise ciddi bir asimilasyonla karşı karşıya kalıyor işçiler, emekçiler. Kimi göçmen işçilerde ‘Ben artık Alman’ım’ diyen sayısı artıyor. Suriyelilerin Türkiye’de ‘Türkleşmesi’ gibi. Kendi kültürünü, politik duruşunu idame ettirebilme olanağı yok. Mücadele etmek için de olanağı yok. Dolayısıyla kendi kültüründen koparak başka bir kültürde var olmaya çalışıyor. Bu bir entegrasyon politikası değil, o ülkeden olmayanları, ‘Yok etme’ politikası.
Yarın: Türkiye’de mülteci işçiler kayıtsız çalışıyor