18 Aralık 2023 04:21

Sudan daha derin bölünmenin eşiğinde

Sudan nisandan bu yana ordu güçleri ile halka karşı orduyla ittifak halindeyken daha sonra iktidar kavgasına tutuşan paramiliter “Hızlı Destek Güçleri” arasında devam eden savaşın kıskacında.

Arşiv | Fotoğraf: AA

Paylaş

Yusuf ERTAŞ

Siyasi tarihi askeri darbeler tarihi olarak kayda geçen Sudan 15 Nisan’dan bu yana ordu güçleri ile halka karşı orduyla ittifak halinde olan ancak son yıllarda iktidar kavgasına tutuşan paramiliter güç “Hızlı Destek Güçleri” arasında devam eden bir savaşın kıskacında derin bölünmelere doğru ilerliyor. Gözlemciler, savaşın, etnik ve mezhepsel dengeler üzerinde bulunan bölgede çok daha büyük çatışmaların fitilini ateşleyebileceği endişesine dikkat çekiyor.

KARŞILIKLI RESTLEŞME 

Sudan ordu komutanı Abdülfettah Burhan ile Hızlı Destek Komutanı Muhammed Hamdan Dagalo’nun (Hemedti) savaşı bitirmeye yönelik her türlü bölgesel ve uluslararası girişimi baltalamaya çalışmakla suçlanıyorlar. Burhan, bir araya gelmek için derhal ateşkes ilan edilmesi ve Hızlı Destek Birliklerinin Sudan’ın başkenti Hartum’dan çekilmesini şart koşuyor. Hemediti ise, Burhan’ın “Egemenlik Konseyi başkanı” sıfatıyla değil ordu komutanı sıfatıyla toplantıya katılması koşulunu öne sürüyor. Gözlemciler iç, bölgesel ve uluslararası koşullar nedeniyle her iki tarafın iktidarı ele geçirmesinin zor olduğu görüşünde birleşiyor.

ETNİK VE MEZHEPSEL BÖLÜNME

2003-2008 yılları arasında yaşanan Darfur Soykırımı’nı hatırlatan yorumlar ülkenin sahip olduğu etnik ve mezhepsel yapının savaş nedeniyle daha büyük felaketlere yol açabileceği uyarısında bulunuyor. Arab News Yazarı Dr. Azeem İbrahim “Köklü etnik ve kabilesel düşmanlıkların körüklediği kışkırtıcı söylem, kontrol edilemeyen bir yangın gibi yayılıyor, anlaşmazlık tohumları ekiyor ve toplum içindeki bölünmeleri derinleştiriyor. Darfur’daki soykırım potansiyeline katkıda bulunan kritik bir faktör de, yetersiz uluslararası tepkidir” diyor.

ESKİ REJİMİN KALINTILARI KİZANLAR

Sudanlı sivil güçler bu savaşın geri planında 2019 aralık halk ayaklanmasıyla devrilen Ömer Beşir rejiminin kalıntıları olduğu görüşünde. Müslüman Kardeşlerin devamı olarak görülen ve Sudanlılar tarafından Kizanlar olarak adlandırılan eski rejimin kalıntıları iktidarlarını sürdürme hedefinden vazgeçmiyor. Sudan Ahbar Yazarı Zuhair Al Sarraj, “Onlar Türkiye’de, Malezya’da, Kahire’de, Körfez şehirlerinde yağmalanan zenginliklerin tadını çıkarırken, uçakları ve topları masum insanları yok ediyor, öldürüyor, yerlerinden ediyor” tespitini yapıyor.

SİVİL GÜÇLER ARASINDA BÖLÜNME

Gözlemciler, Sudan demokratik güçlerinin arasındaki bölünmenin, savaşa karşı geniş bir sivil cephe oluşturulması yönündeki çabaları sekteye uğrattığına dikkat çekiyor. Al Kuds Al Arabi Yazarı Dr. Şafii Hıdır Said, sivil güçlerin ilkeler belgesi oluşturmak ve yol haritasını belirlemek için sivil güçler arasında koordinasyonu sağlamak adına Takaddum’un (Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu) oluşturulduğunu aktardı. Said, Takaddum ve Özgürlük ve Demokrasi Güçlerinin iki ayrı merkez gibi davranmaya başladığını vurgulayarak bu durumu sivil güçlerin birliğine vurulan bir darbe olarak değerlendirdi.


SUDAN TOPLUMUNDAKİ ÇEŞİTLİLİK

Cemal Muhammed İBRAHİM
Al Arabi Al Cedid

Sudan savaşı, saçma doğasıyla, Dahis ve El-Gabra Savaşı veya El-Basus Savaşı gibi eski tarihte anlatılan ilk İslam öncesi kabilelerin çatışmalarına, hatta Ruanda’da “Tutsiler” ile “Hutular” arasında yaşanan soykırım savaşı ya da eski Yugoslavya’daki Sırp katliamları gibi modern dönemdekilere benzemektedir. Bunlar insanlık tarihindeki utanç verici örneklerdir.

Affedilebilir bir cehalet içinde, Sudan savaşının ilk başlangıçlarında, geçiş döneminde ülkenin nasıl yönetileceği konusunda iki general arasında bir rekabet olduğunu varsayıyorduk. Sudan bağımsızlığını kazandığından bu yana kalıcı bir istikrara sahip olamadı ve kaderi kısa ömürlü sivil yönetim ile daha uzun ömürlü totaliter askeri yönetimler arasında gidip geldi. Sudanlı siyasi analistlerin ve diğerlerinin görüşüne göre bu çalkantı, doğuda Kızıldeniz kıyısından batıda okyanus kıyısına kadar uzanan eski Sudan tarihi kuşağındaki nüfusun geri kalanından farklı olarak Sudan toplumundaki çeşitliliğin doğasından kaynaklanıyor. Sakinlerinin mensubiyeti muğlak Araplaşma ile daha muğlak “Afrikalılaşma” arasında açıkça bölünmüş olan tek ülke. Size bahsettiğim bu belirsizliklerin tezahürlerinden biri, Afrikalılaşmış Güney’in Araplaşmış kuzeyden ayrılması ve Sudan’ın iki devlet olarak ortaya çıkmasıdır.

Ancak bu bir parçanın bütünden trajik bir şekilde kesilmesi bile olsa bir bölünmedir. Yönetici elitin, bir çağdan diğerine başarısızlıktan başarısızlığa sürüklediği ülkede huzursuzluk bitmedi. Darfur’da 2003 yılında yaşanan ve aralıksız devam eden savaş, siyah ten renginden dolayı “mavi” olarak tanımladıkları Afrika kökenli Darfurluların öldürülmesi ve katledilmesiyle tırmanıyor. Sudan Hızlı Destek Milisleri, Afrika kıtasının batısındaki Sahel ve Sahra’daki Araplaştırılmış Afrikalılardan devşirilenlerle birlikte yeni bir trajik döneme öncülük ediyor. Bu sefer, yüzlerce yıldır topraklarında yaşayan en kadim etnik grup olan Masalit Sultanlığı’nın halkını hedef alan nefret dolu bir ırksal ve etnik temizliği hedef alıyor. Onların yok edilmesi tamamlandıktan sonra, çember kaçınılmaz olarak Darfur’daki Afrika kökenli diğer “mavi” kabilelerin etrafını saracak. Bu senaryo, siyonist devletin şu anda Gazze’deki Filistinli sakinlere karşı uyguladığı iğrenç örneğe benziyor; onlara göre en iyi Filistinli, ölü Filistinlidir.


KİZANLAR* NE İSTİYOR?

Zuhair Al SARRAJ
Sudan Akhbar

Kizanların savaşı kışkırtarak ve bu konudaki güçlü ısrarlarıyla tekrar iktidara dönmek istediğine inananlar yanılıyor; Cancavitleri (Hızlı Destek Güçleri) mağlup edip onları Hartum’dan sürmek istediklerine inananlar da yanılıyor. Ne iktidara dönmek istiyorlar, ne de Hızlı Destek Güçlerini yenmek istiyorlar. Çünkü iktidara dönüşlerinin iç, bölgesel ve uluslararası koşullar nedeniyle imkansız olduğunu kesin olarak biliyorlar. Teçhizat ve sayı farkının çok büyük olması ve halkın çoğunluğunun savaşa karşı çıkması nedeniyle savaş uzun yıllar sürse de Hızlı Destek Güçlerine karşı kazanmalarının imkansız olduğunu da biliyorlar.

Peki, neden savaşı kışkırtıyorlar ve bazılarını savaşı sürdürmeye itiyorlar? Ulaşmaya çalıştıkları hedef nedir?

Cevap çok basit, amaç da çok açık. Özellikle Hartum’da altyapının yaygın şekilde tahrip edilmesi, savaşın kapsamının genişletilmesi ve başka şehirlere taşınması ile savaş alanında yaşananlardan ve savaşı, öldürmeyi, yıkımı ve yerinden edilmeyi durdurmaya çalışan tüm ulusal, bölgesel ve uluslararası girişimleri engellemelerden bunu herkes rahatlıkla görebilir.

Amaç kısaca Sudan’ı yok edip parçalamak ve onları iktidardan uzaklaştıranlardan intikam almaktır. Onlar Türkiye’de, Malezya’da, Kahire’de, Körfez şehirlerinde yağmalanan zenginliklerin tadını çıkarırken, uçakları ve topları masum insanları yok ediyor, öldürüyor, yerlerinden ediyor. Burhan ise baykuşların öttüğü ve üzerlerinde şahinlerin uçtuğu bir harabe de olsa, cumhurbaşkanı ünvanını ve babasının halüsinasyonlarının gerçekleşmesi dışında hiçbir şeyi umursamıyor!

*Kizan terimi, tam anlamıyla bir Sudanlı terim ve Sudanlı İhvancılar anlamına geliyor.


DARFUR’DA BİR SOYKIRIM DAHA YAŞANMASIN

Dr. Azeem İBRAHİM
Arab News

Dünya sayısız zorlukla boğuşurken, çatışmaların ve insanların çektiği acıların en ağırını çekmeye devam eden bölgelere dikkatli bir bakış atmak hayati önem taşıyor. Sudan’ın batısındaki bir bölge olan Darfur, uluslararası toplumun çok da uzak olmayan bir geçmişte soykırımı önlemedeki başarısızlığının açık bir hatırlatıcısı olarak duruyor. Barışı sağlama çabalarına rağmen, ufukta acil dikkat ve eylem gerektiren başka bir felaketin olabileceğine dair kaygı verici işaretler var.

Tarih, umutsuz koşulların hassasiyetin ve gerilimin artmasına yol açabileceğini, soykırımın tohumlarının kök salması için mükemmel bir üreme alanı sağladığını göstermiştir. Üstelik dünya, Darfur’da nefret söylemindeki ve şiddete teşvikteki endişe verici artışa göz yummayı kaldıramaz.

Köklü etnik ve kabilesel düşmanlıkların körüklediği kışkırtıcı söylem, kontrol edilemeyen bir yangın gibi yayılıyor, anlaşmazlık tohumları ekiyor ve toplum içindeki bölünmeleri derinleştiriyor. Darfur’daki soykırım potansiyeline katkıda bulunan kritik bir faktör, yetersiz uluslararası tepkidir.


SUDAN ZİHNİNİN MİLİTARİZASYONU

Ahmed ESMAT
Sudan Ahbar

Sudan’da elli yılı aşkın süredir devam eden askeri yönetim, devletin çeşitli sektörlerinde ve temellerinde çöküşlere yol açtı. Bu yıllar boyunca askeri hükümetler, iç çatışmalar ve savaşlara saplanmış durumda ve Sudanlılar, özellikle de toplumu askerileştirmeye çalıştıkları için bugüne kadar bunun bedelini ödüyorlar.

İktidardaki ordunun mirası, siyasi ve ekonomik yıkımın ötesine geçerek geleneklerine ve ordunun otoritesine inanan bir toplumun yaratılmasına da uzanıyor. Baskıcı totaliter koşullar altında yaşamış olmalarına rağmen demokratik deneyimlere yönelmiyorlar. Sudan toplumsal yapısının geniş kesimlerinde hakim olan zihniyet, yalnızca askeri yönetimlere inanmaları, askeri liderlerini övüp alkışlamaları, dezavantajlarına ve devlet sektörlerinin çöküşüne göz yummaları haline geldi. Bu da değişim devrimleri için bir tehlikeyi temsil ediyor.

Modern Sudan tarihini okuyanlar, ekonominin çöküşünde, idari yolsuzluğun yayılmasında ve iç savaşların alevlenmesinde en büyük sorumluluğun askeri hükümetlere ait olduğunu bilir.

Ancak askeri yönetimlerin kendilerini yüceltmek için yarattığı medya söylemi, hem Cafer Numeyri hem de Ömer Beşir hükümetlerinde olduğu gibi, diktatörlüğe, totaliterliğe ve yolsuzluklara rağmen uzun yıllar iktidar koltuğunda oturmalarını sağladı.


SUDAN’IN DOĞRU TUTUMU SAVAŞI DURDURMAKTIR

Faysal Muhammed SALİH
Şarkul Awsat

Geçen hafta, Sudan toplumunda savaşın destekçileri ve karşıtları arasındaki derin bölünme ve iki konumdaki kafa karışıklığı hakkında yazmıştım. Sudan ordusunun destekçileri ister istemez savaşın devamının destekçisi haline gelirken, savaş karşıtları da “Hızlı Destek Güçleri”nin destekçileri olarak sınıflandırılıyor. Bu, olayların, bunların ortaya çıkışlarının ve sonuçlarının objektif bir analizine dayanamayan bir kafa karışıklığıdır. Sudan ordusunu destekleyenlerin aynı zamanda savaşa da karşı olmalarını engelleyen hiçbir şey yok çünkü savaşın sonuçlarını gördüler ve bunun ülkedeki hiçbir taraf için iyi olmayacağı kanaatine vardılar. Savaşı reddeden birinin mutlaka “Hızlı Destek” taraftarı olmasının hiçbir nedeni yok. Çünkü bu algı Hızlı Destek Güçlerinin savaşı sürdürmeyi reddettiği sonucuna varıyor. Sahadaki durumun gerçeği bu değil.

Hızlı Destek Güçlerine karşı savaşta Silahlı Kuvvetlere destek verenler, Hızlı Destek Güçlerinin varlığının millet ve onun milli güvenliği için gerçek bir tehlike olduğu gerçeğini esas alıyorlar. Hızlı Destek Kuvvetleri savaşı başlatması ile Silahlı Kuvvetlere onları hızlı ve doğrudan tasfiye etme fırsatı verdi. Aralık Devrimi’nin taleplerinden biri şuydu: Birleşik Silahlı Kuvvetlerin olması ve Hızlı Destek Kuvvetlerinin (halkın adıyla “Cancavid”) feshedilmesi. Bu taleple çelişen herhangi bir tutum zorunlu olarak ulusal bir ihanet, ulusal orduya ihanet ve Hızlı Destek Güçlerine destek olarak değerlendiriliyordu. Peki işler bu insanların umduğu gibi mi gidiyor?

Hızlı Destek Güçlerinin ihlalleri durmuyor. Ne zaman bir bölgeye girseler ortalığı kasıp kavuruyor; çalıyor, yağmalıyor ve öldürüyorlar ve Silahlı Kuvvetler onları durduramıyor veya sivilleri koruyamıyor. Kışlasını korumaya çalışmakla yetiniyor. Bir şey yaparsa uçaklarını amaçsızca bombalamaya gönderiyor, vatandaşlar büyük mağduriyet yaşıyor, Hızlı Destek Güçleri bombardıman uçaklarının yok etmediklerini ise ordu uçakları tamamlıyor.

Mevcut ordu yönetimi Silahlı Kuvvetleri ihmal etmiş, siyaset ve iş dünyası ile meşgul olmuş, kendileri ile baş edemeyecek hale gelinceye kadar büyümek, çoğalmak ve silahlanmak için arenayı Hızlı Destek Kuvvetlerine bırakmış.

Silahlı Kuvvetlerin mevcut liderliği, geçiş dönemine ve sivil yönetime karşı entrika kurdu ve 25 Ekim 2021’de General Hemedti ve Hızlı Destek Güçleri ile komplo halinde bir askeri darbe gerçekleştirdi.

Bütün bunlardan sonra bazıları, ülke tuğla tuğla çökerken bu çöküşü durduracak ne fikri ne de yeteneği olan ordunun bu mevcut liderliğinin yanında durmanın doğru milli duruş olduğunu söylemeye çalışıyor.

Peki, Hızlı Destek Güçlerinin yanında durmak doğru pozisyon mu? Kesinlikle hayır. Dizginsiz bir kabile milis gücü olduğunu, nerede bulunursa bulunsun suç ve ihlal yaptığını, inşa gücü değil yıkım gücü olduğunu her gün kanıtlıyor. Kontrolü altındaki bölgeleri yönetemedi ve yönetemeyecek. Onu yağmalamak, talan etmek, içindeki yaşamın her yönünü yok etmek ilgilendiriyor.

Doğru ulusal tutum, ateşkesle başlayarak savaşın sona ermesini ve “Hızlı Destek”in vatandaşların evlerinden çekilmesi de dahil olmak üzere şehirlerdeki tüm askeri görüntülerin ortadan kaldırılmasını talep etmektir.

ÖNCEKİ HABER

İHD ve TİHV'den 'İnsan Hakları Nöbeti' eylemi

SONRAKİ HABER

Duyguları tam ortadan bölen sınırların hikayesi: Baştan Başa

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa