18 Aralık 2023 05:25

Metal işçilerinin hayatı çalışmaktan ibaret…

Genç metal işçisi: "21 yaşındayım, hiç sinemaya gitmedim, hiç tatil yapmadım"

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Hilal TOK
İstanbul

Tuzla’da bulunan bir metal fabrikasında çalışan genç işçilerle bir masa etrafında bir araya gelip çalışma ve yaşam koşulları ile, ellerine geçen ücretle yaşamlarını nasıl idame ettirmeye çalıştıklarını konuştuk. Asgari ücretten, Özak direnişine, laikliğin işçiler için neden ihtiyaç olduğuna kadar geniş bir yelpazede sohbet ettiğimiz genç işçiler, bir mücadele arayışında.

Yasin, tekel işçisi bir babanın oğlu. Henüz 24 yaşında genç bir işçi. Tekel fabrikaları özelleştirilince babası işinden oldu. Henüz 13 yaşında günlük 15 lira karşılığında lokantalarda çalışmak zorunda kalan Yasin, 18 yaşına kadar sigortasız çalıştı. “Ev almıştık. Babam o dönem günde 3 işte çalışmaya başlamıştı. Annem de fabrikada çalışıyordu. Evin borcunu ödemek için yıllar böyle gitti. Pazara gidemediğimiz zamanları bile hatırlıyorum” diyor.

O zamandan bu zamana Yasin’in hayatında aslında çok da bir şey değişmemiş. Şimdi evlenebilmek için çalıştığı metal fabrikasında fazla mesaiye kalıyor, kenara altın atıp para biriktirmeye çalışıyor. Ancak yine de evlenmeyi dahi borçla gerçekleştirebileceğinin farkında. Yasin'in çalıştığı fabrikada çıplak ücret ortalama 14 bin lira. Sendikalı bir fabrika. Yan haklarla Yasin'in ücreti ancak 20 bin lira oluyor.

Yasin emeğinin karşılığını almadığını, hor görüldüklerini söylüyor: “Çalışanı önemsemiyorlar, değer vermiyorlar. 17 milyon lira cirosu varmış patronun. Bizim her ay maaşımızı son gün son saat yatırıyor. Biz o 5 günde bile kıvranıyoruz kredi kartına faiz geliyor geç ödendiği için. Sözleşme sürecinde geriye dönük farkı bile 4 taksitle ödüyor. Şu an evlenmeyi düşünüyoruz, ama evlenmek 500 bin lira demek. Borcu en az 5 senede biter. 10 gram altın biriktirdim, askerlik tazminatımla 40 gram olur o. Her ay 2 gram altın almaya çalışıyorum ama bu ay alamadım. Onu yapınca bir bakıyorum maaşım bitmiş. Kredi kartına giriyorum. Bir yandan gr biriktireyim derken diğer taraftan borç oluyor.”

‘FABRİKA TUVALET KAĞIDI BİLE VERMİYOR NEYMİŞ, İŞÇİ TUVALETİ TIKARMIŞ’

Serhat, 21 yaşında. 1 yıldır metal işçisi. Öncesinde inşaat işçiliği yapıyormuş. Köyde büyüyüp, 18 yaşına girdiğinde çalışmaya İstanbul’a gelmiş. Ailesi okutmamış. Amcası, ağabeyleri fabrikada çalışıyor. Sonrasında ailesini de yanına almış. “Ben de okuma hayatı olmadı. Olabilirdi, maddi durum olmadığı için okutmadılar beni. Liseyi imam hatipte okudum, gerisi yok. Gebze’de abimle ev tuttuk önce, köyde fındık, bağ bahçe var, ailem orada kaldı. Sonra yanımıza geldiler. Kardeşim de evlendi, iki aile bir evde yaşıyoruz şimdi. Hiçbir birikimimiz yok, düzenli bir hayatım olsun diye fabrikaya girdim. İlk kez girdim bir fabrikaya. Abim başka bir fabrikada, aynı sendika ama onların hakkı çok daha iyi bizimkinden. Yan hakları da ücretleri de bizden daha iyi. Gıda yardımları var bir kere, bizde öyle bir şey yok. Yazın iznimizde fındığa gidiyoruz. Burası çok düşük ücreti ve sosyal hakları. Benim abimin çalıştığı yerde baya şeyler veriyorlar. Fabrika tuvalet kağıdı bile vermiyor. Neymiş, işçi tuvaleti tıkarmış. Ama beyaz yakaya veriliyor. İşçiyi aşağılık görüyorlar. Patron elleri cebinde giriyor millete selam sabah bir kolay gelsin olmadığı gibi bir de işçilere hakaret ediyor. ‘Sen bir işe yaramazsın’ diyor. Cumaya giden işçiye ‘İbadetinden geri kalmıyorsun ama işinden geri kalıyorsun’ diyor. Tezgah başında işçiye sürekli baskı yapıyorlar. Son dönemlerde baskı ve tutanak tutmayı çok artırdılar. Tazminatsız işten atmanın yolunu arıyorlar. Zaten burada asla tazminat vererek işçiyi çıkardıkları görmedik. Kendimizi çalışırken değersiz hissediyoruz. Verdikleri sabun sulandırılmış adi. Bölgemizde bir şirketten yemek alınıyor, ama yemekler öğrendik ki kalitesine göre üç kademeli imiş. Bize hangi kademeden verdiğini az çok anlamışsınızdır.”

Serhat telefon borcunu ödemek için fazla mesaiye kalıyor. “5 ay fazla mesaiye kalarak anca ödeyeceğim. Aldığım telefon maaşımın iki katı fiyatında” diyor.

SOSYAL HAYAT BİLE BORÇLA

İşçilerin sosyal hayatları da yok. Yasin, “Ben kız arkadaşımla buluşuyorum. Havalar güzel olduğunda geziyorduk, Beşiktaş, Kadıköy, Gebze… Bazen gidiyoruz sinemaya. En son 2 ay önce gittim. İçeceği falan marketten alıp çantaya soktuk. Ama yine de kafadan 2 bin 500 lira gitti bir güne. Ben her fazla mesaiye gitmediğimde kafadan 2 bin 500 lira gitti diye hesaplıyorum. Bir alamadığım 1500 lira, bir de giden 1000 lira…”

TATİLDE FINDIĞA…

Serhat ise 21 yaşında olmasına rağmen henüz hiç sinemaya gitmemiş, “İş dışında telefonla oyun oynuyorum, bazen arkadaşlarla dışarı çıkıp kafede oturuyoruz. Hayatımda hiç sinemaya gitmedim. Tatil hiç yapmadım. Bizim hiç öyle bir şeyimiz olmadı. Gitmek isterim ama imkan olmadı. Antalya’ya gidip bir otelde kalmak isterim. Hakkım olduğunu düşünüyorum o kadar çalışıyoruz bir ay da dinleneyim isterim. Ama tatilde fındığa gidiyoruz. Onu yapmasak yıl içinde zorlanırız.”

“EN AZ 50 BİN LİRA TEMEL ÜCRET”

Yasin alıyor sözü, “Ben fazla mesai istemiyorum. Aldığım ücret yetsin istiyorum. Ama yetmiyor” diyor, “Geçen ay 30 saatten fazla, fazla mesai yaptım. Elime 27 bin lira geçti. Zamlar durdurulmalı, asgari ücret artınca her şeye zam geliyor. Sizin eve çok maaş giriyor deyip yılda ikinci kez kiraya zam yapmaya çalıştı ev sahibi. Asgari ücret aldığında kılı kılına yetmesin, gezebilsin, iki haftada bir çıkabilsin eşiyle bir yemek yiyebilsin, bunu yaparken de kredi çekmesin işçi. Zor zamanlarımız için de kenara üç beş kuruş koyabilelim. İnsan sorguluyor, daha iyi bir hayatım niye yok diye? Cumartesi pazarımız tatil olmalı, insanca çalışma yaşantımız olmalı, dinlenebilmeliyiz. Bunu yaparken de ne kadar paradan olduk, ay sonu yetecek mi diye kaygılanmamalıyız. İstanbul’da gitmediğim görmediğim bir ton şey var. Görmek, gezmek isterim. Bu şehirdeyim ben… Şehir dışı gezme planları yapıyoruz bazen, en ucuzunu ayarlıyoruz, onu da avans çekerek, borç yaparak yapıyoruz.”

Serhat, “Yasin’in dediklerini yapabilmek için en az 50 bin lira ücret almak lazım” diye tamamlıyor.

“HAK ARAMAYI TEHLİKELİ GÖRÜYORLAR”

 “Bilinçlenmemiz lazım değişmesi için. Memlekette hak aramak tehlikeli görülüyor. Çünkü sen çomak sokuyorsun onların rahatlığına” diye söze giriyor yaşça daha büyük İşçi Ozan. “Patron işçiler yan yana gelmesin sohbet etmesin diye baskı yapıyor, sendika da işçiler yan yana gelsin diye bir uğraş vermiyor, toplam memleket zaten işçi yan yana gelmesin diye jandarmasını, her şeyini ortaya koyuyor. İşçiler daha rahat yaşayacak, patronların cebinden eksilecek diye korkuyorlar. Bizim patronun 3 tane Tesla’sı var. Bir tesla 3-4 milyon vardır. Bizim paramızla aldı onu. Biz çalışıyoruz onlar alıyor. Jandarma niye Özak’a gidip, patronun arkasında duruyor?​”

Serhat devam ettiriyor, “Bugün Özak işçisinin karşısında jandarmayı getiriyor, müftüyü getiriyorlar cami kapatıyorlar. Ben polisin, işçinin karşısına çıktığını ilk Mata’daki işçi eyleminde gördüm. Zaten köyde büyüdük, televizyon izlemezdik. Yarın bizim de karşımıza böyle bir şey çıksa ne yapacağımızı hiç bilmiyorum. Sendika da, bu yönde hiç eğitim yapmıyor, hakkımız ne onu bile bilmiyoruz. Ayda bir eğitim yapsalar, öğretseler haklarımızı. Biz de daha çok güvensek kendimize. Öyle olmayınca biz kendi aramızda tartışıyoruz. Ben pek çok şeyi Ozan’dan öğrendim.”

"BUGÜN ÖZAK İŞÇİLERİNİN YAŞADIKLARINI YARIN BİZİM DE YAŞAMAYACAĞIMIZIN GARANTİSİ YOK"

Ozan ücret mücadelesi ile bugün Özak’taki direniş arasındaki bağı hatırlatıyor: “89 bahar eylemleri sürecindeki tarihe bakıyorum, yüzde 200-300 zam alıyorlarmış. İşçilerin yaptığı eylemler güç olabilmekle alakalı imiş. Sendikalar öncü imiş, işçinin yanındaymış. Şimdi öyle bir şey yok. Özak işçilerine bakalım. Bir tane sendika doğru dürüst açıklama yapıp ziyaret etmiyor dayanışma göstermiyor. Benim fabrikam sendikam değil diye bakıyor. Biz işçiler de Özak işçisinin kazanımı aslında bizim de kazanımızdır gözüyle bakmıyor. Yarın bir gün bizim aynı taleplerle grev yapmayacağımız, eylem yapmayacağımızın garantisi yok. O zaman biz de yalnız kalacağız. Ama şimdi direnişte olanları da biz yalnız bırakıyoruz. Bu mücadeleye güç katan biz diğer fabrikalardaki işçiler oluruz. Bunu değiştiremedikçe güçlenemeyiz, değiştiremeyiz de. ‘Siz biz’ meselesinden çıkmalı iş. ‘Hep beraber’ noktasına gelmeliyiz. Bugün sendikalarda temsilciler bile işçiye “siz-biz” olarak bakıyor. Güç aşağıda, tezgahta çalışan işçide, temsilci de onun temsilcisi aslında. Ama sendika ve işçiler de ayrı oluyor. Buraları kırıp değiştirdikçe bir şeyler değişecek. Bakın asgari ücretli zam almadan her şeye zam gelecek. Erdoğan çıkıyor, ev sahiplerine çıkıp ‘Sizde vicdan yok mu’ diyor. Sanki kendisi bu işin bir parçası değilmiş gibi. Sen dedin zamanında ‘Ekonominin başında ben varım’ diye. Ama bugün sorumluluğu başka yerlere atıyor. Memleketten bağımsız değiliz. Kötü yönetim varsa, sen istersen 50 bin lira maaş al, o eridikten sonra bir anlamı yok. Tek başına fabrikamızda sınırlı değil yani yapacağımız şeyler de söyleyeceğimiz söz de. Bizi yönetenlere de söz söylememiz, o sözün etrafında işçileri yan yana getirmemiz gerekiyor. Bugün yan yana gelip bu meseleleri tartışmamız bile çok önemli. Kafa yoruyoruz, hayatımıza, memlekete dair… Bunu daha çok artırmalıyız.”

“LAİKLİK EN ÇOK İŞÇİNİN İHTİYACI”

Ozan, Özak direnişinde gördükleri manzara ile bugün laikliğe de en çok işçinin ihtiyacı olduğunu vurguluyor, “Çünkü devlet senin inancına bir şekilde müdahale ediyor. Allah’ın evi diye tabir ediyorsun camiiyi. Ama devlet, ne yapıyor, gönderdiği adamla camiyi kapatıyor işçilere. Devlet bu meselelere müdahale etmeye başlayınca, senin dinin de, inancın da başka noktaya gidiyor. Kendi ihtiyaçlarına göre vaaz veriyorlar cuma günleri. Hatırlıyorum, Ümraniye’de Schneider işçileri vardı grevdelerdi yıllar önce. İşçiler cuma camiye geliyor, hocanın vaazı ‘Aman patronlarınıza karşı gelmeyin, onlar size ekmek veriyor’ İnanç dediğinde bugün kendisine bağlıyor. Devlet özellikle AKP döneminde, dini, işçilerin inançlarını sömürerek işçileri hizaya çekiyor. Laiklik deyince sadece başörtüsü meselesi anlaşılıyor. Başörtülü işçileri Özak’ta, odalarda ikna etmeye çalışıp ailelerine haber veririz diye tehdit ediyorlar. Samimiyse eğer AKP bugün çıkıp, gözaltına alınan, müdahale edilen Özak işçileri için de ‘Benim başörtülü bacılarım’ desin. Ama başka bir çıkar var burada…”

ÖNCEKİ HABER

Fransa Dışişleri Bakanı, İsrail'e destek ziyaretinde "insani ara" çağrısı yaptı

SONRAKİ HABER

Alman sermayesinin faşizmle imtihanı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa