19 Aralık cezaevi katliamı açıklamaları: Tecrit koşulları ağırlaştı
“Hayata Dönüş Operasyonu" diye adlandırılan, yüzlerce mahkumun hayattan kopmasına neden olan 19 Aralık cezaevi operasyonunun üzerinden 23 yıl geçti. Kurumlar, tecritin ağırlaştığına dikkat çekti.

19 Aralık Cezaevi Operasyonu sonrasında Bayrampaşa Cezaevi. (Fotoğraf: Ali Can Bulut/AA)
“Hayata Dönüş Operasyonu" olarak adlandırılan aslında yüzlerce canı hayattan koparan 19 Aralık cezaevi operasyonunun üzerinden 23 yıl geçti. 19 Aralık 2000 tarihinde 20 cezaevine eş zamanlı yapılan operasyonların etkisi halen devam ediyor.
Cezaevlerinde bulunan siyasi tutukluların F Tipi cezaevlerine karşı başlattıkları ölüm orucunun 60. gününde, 19-22 Aralık tarihlerinde düzenlenen operasyona 8 jandarma komando taburu, 37 bölük asker, binlerce çevik kuvvet ve ceza infaz memuru katıldı. Operasyonda 30 mahpus ve 2 kamu görevlisi olmak üzere 32 kişi yaşamını kaybetti. Katliamın ardından devam eden ölüm oruçlarıyla birlikte 122 tutuklu daha yaşamını yitirirken, 600'ün üzerinde tutuklu operasyon ve ölüm orucuna yapılan müdahaleler sonucu sakat kaldı. Katliamla ilgili tutukluların aileleri tarafından açılan davalarda hiçbir ilerleme kaydedilemezken, katliamın talimatını veren asıl sorumluların soruşturma dosyalarında adı bile geçmedi.
Çok sayıda kurum katliamın 23'üncü yılında yaptıkları açıklamlalarla katliamı unutturmayacaklarını vurguladı.
İHD: ASIL SORUMLULARIN YARGILANMASINI TALEP ETMEYE DEVAM EDECEĞİZ
2002 yılında katliam günü olan 19 Aralık'ı “Cezaevlerinde İnsan Hakları İçin Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak ilan eden İnsan Hakları Derneği (İHD) Hapishaneler Komisyonu, yaptığı açıklamayla "Katliamın sorumlularının ve faillerin yargılanmasını talep etmeye devam edeceğiz" mesajı verdi.
30'u mahkum 32 kişinin hayatını kaybettiği 300 mahkumun yaralandığı katliam sırasında dışarıda ise bu katliamı protesto gösterilerinde 2 bin 145 kişinin gözaltına alındığını ve bunların 58’inin tutuklandığını hatırlatan İHD, "Katliamdan kurtulan mahpuslar ağır işkence ve tecride maruz bırakıldı, haklarında davalar açıldı. Kimyasal gazların kullanıldığı ve dehşetin yaşatıldığı bu katliamın ne sorumluları ne de failleri yargılanabildi. Açılan davalar engellendi. Kullanılan kimyasal gazın niteliğinin araştırılma talepleri sonuçsuz kaldı. İnsan yaşamını korumak zorunda olan devlet, bu yükümlülüğünü yerine getirmediği gibi bizzat sorumlusu olmuştur" ifadelerini kullandı.
Aradan geçen 23 yıllık süreçte tecrit sisteminin daha da ağırlaştırıldı ve tüm hapishanelerde hak ihlallerinin artarak devam ettiği belirtilen açıklamada "Hapishaneler, birçok sorunun sürekli hale geldiği ve mahpus yaşamını tehdit eden uygulamalar ile birer 'insan hakları ihlal merkezlerine' dönüşmüştür. Tecrit ve izolasyon, işkence ve kötü muamele, çıplak arama, sosyal hakların engellenmesi, zorunlu sevk ve sürgünler, hasta mahpusların tedavi haklarının engellenmesi, idari gözlem kurulu kararları ile tahliyelerin engellenmesi, şüpheli ölümler gibi yaşam hakkını ortadan kaldıran birçok ihlal meydana gelmektedir. Hapishanede tutulan mahpusların haklarına saygı gösterilmesi ve haklarını kullanırken ayrımcı bir politika ile karşılaşmaması Devletin sorumluluğundadır. Devletler, hapishanede tutulan mahpusların politik görüşüne, etnik kimliğine, cinsiyetine ve diğer farklılıklarına bakılmaksızın insan onuruna yaraşır bir tutum belirlemekle yükümlüdür" denildi.
Ağır hasta, ileri yaşta ve engelli mahpusların hapishanede kalamayacak durumda olmalarına rağmen tahliye edilmediğine dikkat çekilen açıklamada "Özellikle Adli Tıp Kurumu tarafından verilen 'Hapishanede kalabilir" raporları ile mahpusların yaşam hakları ihlal edilmekte ve tahliyesi engellenen ağır hasta mahpuslar yaşamlarını kaybediyor" bilgileri paylaşıldı.
İHD, 19 Aralık Katliamı'nın yıl dönümü vesilesiyle şu talepleri tekrarladı:
- Katliamın yaşanmasında sorumluluğu olan tüm faillerin yargılanması ve adaletin sağlanmasını,
- Ağır tecrit ve izolasyon uygulamalarına son verilerek F Tipi, Yüksek Güvenlikli, S Tipi ve Y Tipi Hapishanelerin kapatılmasını, * Mahpusların tahliyelerini engelleyen İdare ve Gözlem Kurullarının kaldırılmasını,
- İşkence ve kötü muamelelere son verilmesini, sorumlu olanlar hakkında etkin soruşturmalar açılmasını,
- Mahpusların adil yargılanma, sağlık hizmetlerine erişim, yeterli beslenme, hijyen koşullarına, kültürel ve sosyal haklara, avukatları ve aileleriyle görüşebilme haklarına erişiminin ayrımsız bir şekilde sağlanmasını,
- Yaşam hakkının korunmasını, ölümlerin önlenmesini,
- Hapishanede yaşamını devam ettiremeyecek denli ağır hasta, engelli ve ileri yaşta olan mahpusların tahliyelerinin sağlanmasını talep ediyoruz.
Açıklama "İnsan hakları savunucuları olarak 19 Aralık Katliamının sorumlularının peşini bırakmayacağımızı ve süregelen tüm hak ihlallerine karşı duracağımızı, mahpusların insan onuruna uygun bir yaşam sürmesi için mücadeleye devam edeceğimizi kamuoyunun bilgisine sunuyoruz" ifadeleriyle son buldu.
DEM PARTİ: TECRİT SİSTEMİ YENİ BİR BOYUT KAZANDI
19 Aralık Katliamı’nda hayatını kaybeden devrimci tutsakları anan DEM Parti açıklamasında, tecrit sisteminin yeni tip hapishanelerle yeni bir boyut kazandığı vurgulandı.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Partisi) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu, 19 Aralık 2000’de cezaevlerine dönük "Hayata Dönüş Operasyonu" adı altında gerçekleştirilen katliama dair yazılı açıklama yaptı. Katliamın üzerinde 23 yıl geçmesine rağmen kamu görevlileri açısından “cezasızlık politikası” uygulandığının altı çizilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
“Dünden bugüne devlet, başında hangi parti olursa olsun bu katliamın temelinde yatan devrimci tutsakların iradesini tecrit altına alma ve onları imha etme mantığını hala sürdürmektedir. Bu katliamın yegane amacının hapishanelerde hücre ve tecrit temelli bir infaz biçimini yaratmak ve tutsakları adeta çürütmek olduğunu biliyoruz. Katliamla hedeflenen ve yüzlerce devrimcinin kanını taşıyan F tipi tecrit sistemi de bugün yeni tip Y tipi, S tipi ve yüksek güvenlikli hapishanelerde yeni bir boyut kazanmıştır. Tutsaklar tek veya üç kişilik hücrelerde tutuluyor, kendi başlarına bırakılıyor ve diğer koğuşlardaki tutsaklarla görüşemiyor"
Tecridin en mutlak şekilde uygulandığı İmralı Ada Hapishanesinde ise Abdullah Öcalan ve diğer hükümlülerden 33 aydır haber alınamadığı belirtilen açıklamada buna karşın hapishanelerdeki siyasi tutsakların tecridin kaldırılması için süreli dönüşümlü şekilde başlattıkları açlık grevinin bugün 22. gününde devam ettiği bilgisi verildi.
Açıklama şu taleplerle son buldu: "DEM Parti olarak; hapishanelerde BM Mandela Kurallarının uygulanarak infaz rejiminin insan onuruna uygun hale getirilmesini, ağır hasta mahpuslar başta olmak üzere siyasi tutsakların serbest bırakılmasını, İmralı Ada Hapishanesinin kapatılarak hapishanelerdeki tecridin sona erdirilmesini, bağımsız izleme heyetlerinin hapishaneleri ziyaret edebilmesini, hapishane katliamlarının aydınlatılarak cezasızlığın sona erdirilmesini, işkence ve kötü muamele iddialarının etkili soruşturulmasını, işkencecilerin görevlerine son verilmesini ve bir daha katliam yaşanmaması için her türlü etkili tedbirin alınmasını talep ediyor ve bu taleplerimiz için siyasi mücadelemizi sürdüreceğimizi belirtiyoruz."
ESP: ARALIK AYI KATLİAMLARINI UNUTMADIK, UNUTMAYACAĞIZ.
"19 Aralık hapishaneler katliamı, Maraş, Roboski, Reina... Bu coğrafyanın katliam tarihinden aralık ayının payına düşenler. Katliamın görünen faili kimi zaman politik İslamcı faşistler, kimi zaman IŞİD çeteleri, kimi zaman bizzat devlet olsa da kendinden olmayanı katlederek sindirmek bu devletin 100 yıllık geleneğinin ana damarıdır" ifadeleriyle açıklamasına başlayan Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) de her yerde direnenlerin iradesinin kırılmak istendiğini belirtti, "ancak ne devrimciler teslim oldu ne yurtseverler diz çöktü ne de Aleviler ‘eşit yurttaşlık’ mücadelesinden vazgeçti" dedi.
Açıklamada, "Bugün faşizmin katliam politikalarına karşı durmak; 19 Aralık hapishaneler katliamının, Maraş’ın, Roboski’nin, Reina’nın hesabını sormak için politik özgürlük mücadelesini büyütmek, söz-eylem-örgütlenme hakkının kazanılması için birleşik mücadeleyi yaratmak ve bu faşist düzeni değiştirmektir. Çünkü Kürtlerin, Alevilerin, işçilerin, kadınların, gençlerin eşit, özgür, cins ayrımsız bir düzende yaşaması mümkündür" denildi. (HABER MERKEZİ)
Evrensel'i Takip Et