“Futbol borsada değil, arsada güzel”
Kulüp başkanları en küçük bir sıkıntıda sarayın kapısını çalıyor. Kulüplerin milyarlarca lira değerindeki vergileri siliniyor ve kulüplere faizsiz krediler veriliyor.
Aziz
Ömer
ODTÜ
Geçtiğimiz günlerde MKE Ankaragücü ile Çaykur Rizespor maçının bitiş düdüğü ile birlikte sahaya giren Ankaragücü başkanı Faruk Koca, Türkiye'nin en prestijli hakemlerinden biri olan Halil Umut Meler’e yumruk ile saldırdı. Bu saldırı kamuoyunda büyük bir tepki ile karşılandı ve hakemler maça çıkmama kararı verdi. Peki neydi bir kulüp başkanına sahaya inip hakemi yumruklamaya cesareti veren? Bunun cevabını aramak için futbolun geçmişine ve günümüze göz atmamız gerekir.
SERMAYENİN FUTBOLDA YARATTIĞI DÜZEN
Geçen sene gerçekleştirilen 2022 Katar Dünya Kupası göz önüne alındığında literatüre 2018 yılında giren sportswashing (sporla aklama) kavramını daha iyi anlarız. Turnuvayı kış ayında oynatmak pahasına ıssız çöllere futbol şehirleri kurarak 15 bin işçinin ölümüne yol açan Katar emiri o meşhur “Futbol işçi sınıfını balesidir” sözünü yaptıklarıyla “Futbol işçi sınıfının mezarı zenginlerin kendilerini aklamasıdır” diye değiştiriyor. Türkiye de bu kavrama pek yabancı değil. Kulüp başkanları en küçük bir sıkıntıda sarayın ve ona bağlı kurumların, bankaların kapısını çalıyor. Kulüplerin milyarlarca lira değerindeki vergileri siliniyor ve kulüplere milyarlarca liralık faizsiz krediler veriliyor. Biz öğrenciler KYK kredisine bile faiz öderken milyarlık futbol kulüpleri tek kuruş faiz ödemeden zenginleşiyor. Kulüp başkanları imara açılan her yerde hatta deprem bölgelerinde bile rant kovalarken depremden etkilenen yüzbinlerce genç okula gitmekte zorlanıyor, konteynırlarda sınavlarına hazırlanmaya çalışıyor.
ÖNCE ZENGİN SONRA BAŞKAN
İktidar dört bir yandan yandaşlarına devletin kasasında bulunan halkın parasını kelimenin tam anlamıyla dağıtırken bu durumdan faydalanarak önce zenginleşip daha sonra futbol takımlarının başkanı olan onlarca iş insanı bulunmakta. Bu durumda bahsedilen iş insanları önce devletten aldığı güçle sermayesini büyütüyor daha sonra bulundukları şehirlerdeki çoğu iş kaynağını kendi tekeline sokarak maddi kazancın yanında sermayeye ve burjuvaya has olan bir otorite elde ediyor. Tabii bu süreçte bu iş adamlarına; devletin ve bankaların desteği sürekli devam ediyor. Hatta ve hatta işin içine medya bile giriyor. Medya sık sık bu iş insanlarının takım için kendi ceplerinden para çıkardığını, takım için kendilerinden çok şey verdiklerini belirtiyor ve maç sonlarında hakemleri hedef gösterme konusunda futbol takımlarının yöneticilerine yardımcı oluyor. Ankaragücü başkanı Faruk Koca da iktidar ve sermaye ortaklığı ile zenginleşip Türkiye'deki futbol çeteciliğinin bir parçası olan iş insanlarından birisi. Eryaman Stadı’nda Rizespor ile oynanan maçın sonunda adamları ile birlikte maçın hakemine yumruklu saldırıda bulunabiliyor. Aldığı ömür boyu futboldan men gibi basit ceza da ülkedeki futbol ortamının ne kadar da kirli olduğunu gözler önüne seriyor. İmalat-ı Harbiye atölyesinde çalışan işçiler tarafından kurulan Ankaragücü’nün de yukarıda bahsettiğimiz gibi zenginlerin oyun tahtası haline gelmesi futbolun giderek sermayenin iktidar alanına dönüşen bir endüstri ürün olduğunun göstergesi.
Futboldaki bu endüstrileşmeye karşı yazımızı, Galatasaray’da futbol oynadığı futbol alanında sendikal haklar talebini dillendirmesiyle spordan uzaklaştırılan, Spor Emekçileri Sendikasının kurucusu Metin Kurt’un sözleri ile tamamlayabiliriz:
“Futbol borsada değil, arsada güzel.”
Evrensel'i Takip Et