Hatırlayalım: Ne içindi 2023'te genç kadınların mücadelesi?
Üniversite yönetimlerinden iktidara kadar, egemen olan gericiliği kampüsümüzden, iş yerimizden kovmanın ancak biz kadınların mücadelesi ile olacağı da görülüyor.
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
Ceren KÖKOĞLU
Eskişehir
2023 yılının başından bu yana dergimiz sayfalarından üniversiteli genç kadınların yaşamlarına, geleceklerine; bulundukları alanlarda bir kadın olarak var olmaya dair kaygılarını ve bu kaygılar karşısında nasıl bir gelecek ve yaşam istediklerine dair birçok yazı okuduk. Bu yazılardan da hayatlarımızdan da görebileceğimiz üzere, son yıllarda herkes için başat hâle gelen ekonomik sorunlar bu yılda da kaygılarımızın ana temasını oluşturuyordu. Artan ekonomik kriz yalnızca çalışan nüfusu değil, geçimleri için pek çoğu ailelerine bağımlı olan üniversiteli-liseli gençleri de derinden etkiledi. Güvencesiz ve esnek çalışma sebebiyle krizden en büyük payı ise yine kadınlar aldı demek mümkün.
KADINLAR EĞİTİMDEN KOPARILIYOR
Özellikle üniversiteli genç kadınlar için kriz koşullarında yaşamanın ve okumanın yarattığı zorluklar bu yıl daha da barizdi. AKP iktidarının yıllardır uyguladığı ekonomi politikalarının gençliğe dönütü pek çok gencin eğitim hayatına devam etmekte güçlükler yaşaması, hatta fiilen eğitimden koparılmaları oldu. Eğitimden her gün uzaklaşmak zorunda kalmaya bağlı bu geleceksizliğin en çok da genç kadınların yaşamını karartacağı gerçeği her geçen gün büyüyen bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Part-time işlerde ucuz iş gücü olarak, güvencesiz koşullarda, mobbing ve tacize karşı alanlarda çalışmaya dünden daha çok mecbur bırakıldığımız bir geleceğe doğru gidiyoruz. Elbette genç kadınların gerek kampüslerde gerek çalışma alanlarında yaşadığı dezavantajlı durumun kendisi, toplumsal yaşamın örgütlenmesi aşamasında burjuva siyasetin toplam ekonomi politiğinin bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor.
KADIN KARŞITI POLİTİKALAR MEŞRULAŞTIRILIYOR
Bu ülkenin genç kadınları, eskiden de bu sorunların hiçbirine yabancı değillerdi. Ancak seçimlerle birlikte Cumhur İttifakı’nın içerisine HÜDA-PAR ve Yeniden Refah’ı da alacak biçimde genişlemesiyle bunlar, dünden daha yıkıcı sorunlar hâlini aldılar.
AKP’nin son yıllarda kendisinden bile gerici kesimleri yanına alması ile kadınların zorlaşan hayat koşullarında ateşe körükle gidiyor. Sorununun beslenmesi ve doğrudan iktidar eliyle yeni yasalarda ve toplumsal yaşamda her gün yeniden yaratılması; İstanbul Sözleşmesinden çıkılması, 6284’ün tartışmaya açılması, kadın derneklerine yönelik baskıların artması ve bir araya gelmenin yollarını arayan kadın gruplarını hedef alan söylemleri… Bunların hepsi iktidarın kadınlara dair politik tutumun artarak karşımıza çıkacağını da bizlere gösteriyor. HÜDA-PAR ve Yeniden Refah gibi Türkiye’de gericilik deyince aklımıza gelen ilk iki partinin meclise girerek güç ve meşruluk kazanmasıyla birlikte “çok eşlilik ve karma eğitim” bahislerinin açılması da kadınların geçmişte kazandıkları özgürlüklerine yönelik saldırıların boyutunun da ivmelenerek artacağını gösteriyor. Burjuva siyasetinin şaibeli seçimleriyle güçlenen ve yaşamlarımızı tasavvuruna göre değiştirmeye çalışan bu siyasi platform, kampüs dışındaki politikalarıyla aslında akademiyi de etkiliyor.
KADINLARA BASKI UYGULAYARAK NE AMAÇLIYORLAR?
Son dönemlerde üniversitelerden artarak gelen taciz haberleri, yurtların hem niteliğine hem de güvenliğine karşı güven duyamıyor oluşumuz, genç kadınlar için güvenli kampüs ve güvenli yaşam alanları talebinin bugün daha acil bir talep olarak sırtlandığı bir mücadele alanını oluşturuyor. Kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesinin önünü kesmek için imkânlarını kullanmaktan çekinmeyen iktidar; egemen burjuva politikalarının ve AKP’nin üniversitelerdeki fikri iktidarını güçlendirmekte kalesi olma görevini üstlenmiş akademisyenlerinin şiddet ve taciz haberlerinden, Eskişehir Anadolu Üniversitesinde kampüs içindeki bir kız yurduna dışarıdan giren tacizciye kadar sayamayacağımız örneklerle dolu güvencesiz kampüs sorununa dair ise üç maymunu oynamaktan çekinmiyor.
Akademideki taciz vb. olayların her daim hasıraltı edilmeye çalışılması, kadınların bu taleplerine karşılık verilmeyişi kadınlar karşı “esnek çalışma saatlerinde çalış, her boş vaktinde de çocuk bak” projesini de destekler bir nitelik taşıyor. Kadınlar, en çok bir araya geldikleri alan olan kampüsler ve çalışma alanlarından bu şekilde uzak bırakılarak, evlere tabiri caizse hapsedilmeye çalışılıyorlar. Böylece kadınların bu gerici politikalara birleşmesi ve direnişi engellenmeye, bu sırada da “yeni işçilerin doğacağı” ve gelecekte emekleri sömürülecek, sırtından para kazanılacak milyonlar daha olacağı garanti altına alınmaya çalışılıyor.
Elbette, yazıda ortaya koymaya çalıştığımız bu sorunların karşısında üniversitelerden genç kadınların da tüm kararlılık ve ısrarla yürüttükleri güvenli kampüs ve güvenli yaşam alanları talebinin de kazanımları var. İstanbul Üniversitesinden Hacettepe’ye, İTÜ’den Ege’ye kadınların el birliği ile tek tek kendi üniversitelerinde kurdukları Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu (CİTÖK), benzer isimli diğer komisyonlar-birimler ve kadın toplulukları ile bu darboğazda bizlere nefes alacak bir alan, yarın daha güvenli hissedebileceğimiz bir yaşam yaratıyoruz. Bir yandan da bunlar, tüm üniversiteli gençlere bir yol haritası çiziyor. Bulunduğumuz alanları egemen burjuva siyasetin politikalarından sıyırmak için genç kadınların kendi dayanışmalarına ve kendi birlikteliklerine güvendikleri ve başta üniversite yönetimlerinden iktidarın kendisine kadar, tüm kurumlarıyla üniversiteleri işgal eden, egemen olmuş bu gerici anlayışı kampüsümüzden, iş yerimizden kovmanın ancak biz kadınların mücadelesi ile olacağı da görülüyor.
2024’ÜN ŞİDDETİN DEĞİL KADINLARIN YILI OLMASI İÇİN
Buradan bir kere daha dile getirmek gerekirse, 21 yıllık iktidarının genç kadınlara çıkardığı reçetenin de ortaya koyduğu biçimiyle AKP ve iktidar ortaklarının Türkiye gençliği ve üniversiteli genç kadınlar için biçtiği gelecek; şiddetin, tacizin, eşitsizliğin ve baskının Türkiye’sidir. Fakat egemenlerin üniversiteler ve toplamda kadınların yaşamları üzerindeki hakimiyetini geriletecek güç de ancak genç kadınların kendi kulüp-toplulukları ve kurdukları CİTÖK gibi mekanizmaları etrafında gösterdikleri dayanışmanın bir ürünü olacaktır. Bu nedenle başta üniversiteler olmak üzere bulunduğumuz her alanda bu dayanışmanın değiştirici gücüne güvenerek hareket ettiğimizde neler başarabildiğimizin bilincini, diğer üniversitelerdeki sıra arkadaşlarımızdan aldığımız deneyimlerle birleştirmeli ve hayal ettiğimiz üniversiteleri hep birlikte inşa edecek adımlarımızın neler olacağını tartışmalıyız. 2024’ü üniversiteli kadınların eşitsizlik, şiddet, taciz ve baskı koşullarında yaşamak zorunda olmadığı bir yıl yapmanın da yaşam alanlarımızı güvenlikli bir hale getirmenin de yolu bu birlikteliği büyütmek ve mücadele etmekten geçiyor.