Üniversite bütçelerinin ne kadarı öğrencilere ait?
4,5 milyar TL’lik bütçenin yalnızca 90 milyon lirası “araştırma, geliştirme ve yenilik programı” başlığına ayrılıyor. Bunun toplam bütçe içerisinde tuttuğu yer yalnızca %2.
Fotoğraf: Pixabay
Elif Sude YILMAZ
İstanbul Üniversitesi
2023-2024 Akademik yılı için üniversitelere ayrılması öngörülen bütçeler açıklandı. 2024 yılında yükseköğretim kurumlarına ayrılması planlanan ödenek miktarı 341 milyar TL olarak açıklanırken en çok ödeneği alan üniversitelerin başında son yıllarda da olduğu gibi İstanbul Üniversitesi yer alıyor. İstanbul Üniversitesine (İÜ) ayrılan 10 milyar 637 milyon TL bütçe dikkatleri üzerine çekerken, bırakalım araştırmaları okulda lavabolarda hijyen ürünlerinin dahi olmadığı gerçeklerini her gün yaşayan öğrencilerin aklında birtakım sorular canlanıyor: “Bu bütçenin ne kadarı biz öğrencilerin nitelikli bir eğitim alması ve öğrenim hayatlarının kolaylaştırılması adına kullanılıyor?” Gözlerini internette paylaşılan gider verilerine diken öğrenci ise aradığı şeffaflığı bulamıyor. Bu sorgulamaların kaynağı ise öğrencilerin kampüs içerisindeki gündelik hayatlarında karşılaştıkları şartlardan oluşuyor. Bu şartların içerisinde amfi ve dersliklerdeki bilgisayarların, ses sistemlerinin hatta oturdukları sıraların eskiliği yüzünden derslerin veriminin düşmesi, yemekhanelerin öğrenci sayısına karşı yetersizliği ve artan yemek fiyatları, yurt yetersizliği gibi gerçekler bulunuyor. Hâlbuki mevcut 10 milyar TL’yi aşkın bütçe, yalnızca doğru kullanımıyla bile tüm bu sorunların çözümü olabilirdi.
ARAŞTIRMA-GELİŞTİRMENİN BÜTÇEDEKİ PAYI YÜZDE 2
YÖK’ün verilerine göre geçtiğimiz sene için İÜ’ye ayrılan ödenek 4 milyar 500 milyon TL’ydi. 2024 için öngörülen yeni bütçenin enflasyon oranında arttığı söylenebilir fakat öğrencilerin ihtiyaçları enflasyon oranının da üstünde artıyor. Yayımlanan bütçe cetvelini incelediğimizde 4,5 milyar TL’lik bütçenin yalnızca 90 milyon lirasının “araştırma, geliştirme ve yenilik programı” başlığına ayrıldığını görüyoruz. Bu miktarın toplam bütçe içerisinde tuttuğu yer ise yalnızca %2. Türkiye’nin en köklü üniversitelerinden birinde bile akademik yatırımlara ayrılan ödeneğin yetersizliği ortada. “Yükseköğretim programı” başlığı altında verilen personel masrafları ise 2 milyar 650 milyon lira. Bir üniversitede personel masraflarının akademik yatırımlara ayrılan bütçeyi bu denli aşıyor olmasındaki çelişkiyi en basit gözlemci bile fark edecektir. Bu meblağ niye bu kadar fazla peki? 85 bin öğrencisi bulunan İÜ’de idari personel sayısı 12 bin. Personel başına yalnızca sekiz öğrenci düşüyor fakat ders alma dönemlerinde okul sitesinin çökmesi, öğrencilerin zaman zaman okul dairelerinde kendilerine muhatap bulamaması gibi sorunlar devam ediyor. Kimi zamanlarda bir belge çıkartmak gibi işlerde bile personellerin sırf başından savuşturmak için öğrenciyi o adresten bu adrese yönlendirdiği böylece üniversite bürokrasisinin öğrenci için büyük bir ayak bağı haline geldiği oluyor. Personel sayısının durumu buyken saydıklarımıza benzer sorunların hala çözülmüyor olması, üniversite bürokrasisinde sık sık aksaklıkların yaşanıyor olması bu kadar kişinin ne için istihdam edildiğine yönelik soru işaretlerine yol açıyor.
BİR ÜNİVERSİTE BÜTÇESİ NELERİ KAPSAR?
Üniversite bütçesi tartışılırken zamanlarının pek çoğunu fakültelerinde geçiren öğrencilerin gözüne ilk önce okulun fiziki şartları çarpıyor. Tuvaletlerdeki hijyen yetersizliği, çoğu zaman sabun ve tuvalet kağıdının bulunmayışı, dersliklerdeki bilgisayar ve ses sistemlerinin eski oluşu, okulun sosyal alan ve dersliklerinin öğrenci sayısına kıyasla yetersizliği gibi imkansızlıklar üniversite bütçesinin nerelere kullanıldığına ilişkin tartışmaları en çok körükleyen konular haline geliyor. Kampüslerimizde en iyi standartlarda eğitim görmenin en basit hakkımız olduğu su götürmez bir gerçek fakat kimi zaman bütçe tartışmalarımız bu fiziki şartların sağlanmasıyla kısıtlı kalabiliyor. Nitelikli bir üniversite eğitimi, sadece kampüsteki gündelik hayatımızda karşılaştığımız fiziksel sorunlar ve akademik olarak tatmin edici dersler görmekten öte bir üniversite öğrencisinin eğitimi süresince hem kendi alanındaki birikimini hem de diğer alanlara dair toplam bakışını geliştirmesinin önünün açılması ve desteklenmesidir. Bunun sağlanması için de öğrencinin istediği eğitimi alırken “nerede kalacağım?” ve “bugün ne yiyeceğim?” gibi kaygılarından arınmış olması gerekir.
EĞİTİM BÜTÇESİNİN YALNIZCA 3’TE 1’İ ÖĞRENCİYE KALIYOR
Bütçeden 129 üniversite ve YÖK için toplam 427,9 milyar TL ayrıldı. Fakat bütçenin 285,4 milyar TL’sinin personel giderleri için harcanması öngörüldü. Bu demek ki toplam bütçenin %66’sı personel giderlerine ayrılıyor. Bu, bütçenin yalnızca 3’te 1’inin öğrencilere ayrıldığı anlamına geliyor. Bu kalanı yemekhane, burs, laboratuvar ekipmanları, teknik gezi vb. gibi öğrencilerin temel ihtiyaçları arasında paylaştırdığımızda eğitimde elimize tatmin edici hiçbir sonuç geçmiyor.
Bir tıp öğrencisi için stetoskop ne kadar kritik bir noktada duruyorsa arkeoloji, coğrafya, tarih gibi bölümlerdeki öğrenciler için de şehir dışında bile olsa diledikleri müzeleri ziyaret edebilmek, istedikleri arşivlere kolayca ulaşabilmek de bir o kadar önemli. Bu teknik gezilerinin ve bunlar için gerekli ekipmanları bütün öğrencilerin “kendi cebinden karşılaması” imkânsıza yakın. Bugün opera, tiyatro, konserler gibi etkinlikler edebiyat, sanat tarihi ve konservatuar gibi bölümlerde okuyan öğrencilerin alanlarında yetkinlik kazanması için birer ihtiyaçken keyfi aktiviteler ve yalnızca birer eğlence unsuru olarak görülüyor. Haliyle bu ihtiyaçlar da tıpkı laboratuvar önlüğü, stetoskop, hesap makinesi gibi üniversite bütçelerinde yer edinmiyor. Tüm bunlar tıpkı teorik eğitim gibi nitelikli eğitim sürecinin bir parçası. Masraflarının eğitime ayrılan ödenekler sayesinde devlet ve üniversitelerce karşılanması, öğrencilerin akademik anlamda ihtiyaç duyulan her yönden yeterli seviyede yetkinlik kazanmasının önünün açılması da mümkün.
AKADEMİK ÜRETİMİMİZ KAYNAK AYRILMADIĞI İÇİN ZAYIF
Üniversiteleri insanlığın bilimsel ve kültürel anlamda aydınlatılmasının bir aracı olarak değil de kendi ideolojik kaygılarının ve kültürel hegemonyalarının yeniden üretilip yaygınlaştırılması için bir araç olarak gören zihniyet tabii ki bütçe planlamalarını yaparken akademinin, bilimin ve öğrencilerin gerçek ihtiyaçlarını göz ardı ediyor. Tüm bunların birer sonucu olarak Türkiye’de akademi, özellikle devlet üniversitelerinde, potansiyelin çok altında bir performans gösteriyor. Kurumlar tarafından yapılan bilimsel çalışmaların yayın başına ortalama etkisinin ve kalitesinin bir göstergesi olan “makale başına alınan atıf ortalaması”na bakalım: Bu puan Marmara Üniversitesinde 2,3 Dokuz Eylül’de 2,4 iken öğrencilerini yıllık 500 bin TL olarak faturalandıran Koç Üniversitesinde 28,6 olarak görülüyor. Yeterli bütçeye sahip olmadıkları için devlet üniversitelerinin vakıf üniversitelerin gerisinde kaldığını görüyoruz.
Bu toplam akademik başarısızlık tek başına ne biz öğrencilerin ne de akademisyenlerin kabahati değil. Yukarıda da tartıştığımız üzere bu durumun en önemli kaynaklarından biri bütçe gibi merkezi kararlar verilirken eğitim ve araştırmanın hak ettiği…
Bu sorunun çözümü, öğrencileri ve akademisyenleri hem yerel hem de genel eğitim planlaması içerisinde edilgen konumda tutan, kısıtlayıcı politikaların karşısında okul bütçesinin nasıl kullanılacağında söz sahibi olmamızdan geçiyor. Nitelik olarak gelişkin bir eğitim ve yetkin akademik üretimler için gerekli koşullar bunlardır.
KAYNAKÇA:
QS World University Rankings: Europe 2024,
YÖK: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi ve 2023 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi