21 Aralık 2023 17:18

Yıkılmış bir duvar ve ağrılar içinde bir kadın

Lakin cesur bir şekilde yıkıntıyı bize pek göstermediği için temsil ettiği “hayatta kalma”yla da çok bağ kuramıyoruz.

Klondike filminden bir sahne 

 

Paylaş

Zizi

Yıldız Teknik Üniversitesi

 

Ukrayna’nın 2022 Oscar aday adayı yapımı filmi: Klondike. Sundance ve Berlin gibi festivallerden ödüllerle dönen film, Maryna Gorbach’ın ilk tek yönetmenlik deneyiminin yanı sıra ana dilinde de ilk filmi. Klondike İstanbul Film Festivali Ulusal Yarışmasında da Altın Lale En İyi Film ödülüne layık görülmüştü.

Peki neyi anlatıyor bu Klondike? 2014 yılında, Ukrayna'nın doğusunda eşiyle birlikte bir köyde yaşayan İrka, Ukrayna-Rusya arasında artan gerilimlere rağmen evini terk etmek istemez. Daha sonrasında evlerinin yakınlarına MH17 uçağının düşmesi işleri daha da kötüleştirir. Filmi geçtiğimiz hafta Bahadır Er ve Maryna Gorbach söyleşisine katılmadan hemen önce izleme şansım oldu. Öncelikle çiftin izlediğim diğer filmlerine (“Kara Köpekler Havlarken” ve “Omar ve Biz”) nazaran çok daha başarılı bir film olduğunu söyleyebilirim. Çoğu açıdan çiftin diğer filmlerinden önde. Teknik açıdan kusurlu diyebileceğimiz bir nokta yok. Hem yakın, hem de uzak çekimler başarıyla koordine edilmiş. Ses departmanı da üstüne düşeni başarıyla yapmış. Filmin çok güzel bir sinematografisi var. Uzak çekimlerle mahsur kaldığımız alanı detaylıca inceleyebiliyor, İrka’nın terk etmek istemediği köyünü daha yakından tanıyoruz.

ÖLÜMÜN KIYISINDA DOĞAN YAŞAM

Film temel olarak bir yaşam ve hayatta kalma hikayesi anlatıyor. Ana karakterimiz İrka eşi ve kardeşiyle yaşıyor. Eşi ve kardeşi ayrı ideolojilere sahip iki insan. İrka’nın film boyunca herhangi birisinin tarafını tuttuğunu görmüyoruz. O daha çok iki insan arasında barışı sağlamaya çalışıyor. Ve yıkımlar arasında hayatta kalmayı temsil ediyor. Hamile olması da temsil ettiği “yaşam” figürünü destekler nitelikte. Bu yaşam konseptini baştan kavrayabiliyoruz. Hem hamile olması hem sürekli çevrenin zarar görmesi verilmek istenen mesajı pek de gizlemiyor. Lakin cesur bir şekilde yıkıntıyı bize pek göstermediği için temsil ettiği “hayatta kalma”yla da çok bağ kuramıyoruz.

Filmin savaş ve barış, ölüm ve yaşam gibi konseptleri bir bakıma cinsiyet rollerine oturttuğunu da söyleyebiliriz. Filmde İrka dışında gördüğümüz tek kadın karakter uçak kazasında kızını kaybetmiş bir Hollandalı anne. Olay yerini ve kızlarının mezarını ziyarete gelen ebeveynlerin sessizliklerini bozduklarını görmüyoruz. Sadece dönüş yolunda annenin ağzından “Bir yerde hala yaşıyor, hissedebiliyorum” benzeri bir cümle duyuyoruz.

Yönetmenin vermek istediği mesajı alttan ya da gizemli bir şekilde verme çabası yok zaten. Ana karakterimiz filmin sonunda da doğuruyor. Çok da acı verici bir doğum sahnesiyle. Sahnenin oldukça sarsıcı ve etkileyici olduğunu söyleyebilirim. Bu sahneden hemen önce İrka’nın sevdiklerini kaybetmesi, doğumun izleyiciler açısından daha da sancılı geçmesini sağlıyor. Bir tarafında yıkılmış duvar, etrafında eşyalarını toplayan askerler ve ağrılar içinde bir kadın...

SAVAŞIN YIKIMI EKSİK

Toparlamak gerekirse film teknik ve hikaye açısından başarılı. Lakin savaşın yıkıcılığını, savaşın başta kadınlar olmak üzere insanlar üzerindeki korkunç etkisini vurgulamayı niyetleyen bir film için yetersiz olduğunu söyleyebilirim. Sadece filmin başından doğum sahnesine kadar İrka’nın savaş hakkında herhangi bir tutum sergilediğini görmüyoruz. Herhangi savunduğu bir şeyin olmaması da bizi bir noktada karakterden koparıyor. Onun için üzülmemize ve sonda verdiği yaşam mesajını benimsememize izin vermiyor. Bir yıkım göstermediği için izletilen mutlu son pek bir şey ifade etmiyor. Yine de görsel başarısıyla şans verilmeyi hak eden bir film.

ÖNCEKİ HABER

Meselemiz sadece ağaç mı?

SONRAKİ HABER

Maaşlarımız erimesin!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa