Eleştirinin olmazsa olmazı
Schopenhauer, gerçek değere sahip olan tek şeyin insanın doğrudan kendi kendisine düşündüğüdür diyor bir yerde. Genel anlamda eleştirinin, özel anlamda sanat eleştirisinin amaçlı bir düşünsel etkinlik olabilmesi, eleştirmenin sanatçı ve sanat yapıtı karşısında herhangi bir ön düşünce kalıbı öng&
Kaya Özsezgin
Eleştiride “kriter” ne olmalıdır sorusunun yanıtına bu gözle bakılabilir. Eleştiride “gerileme”nin ne zaman ve nasıl başladığı sorusuna gelince, bu konuda bir süreç saptamaktan çok, eleştiri karşısında duyulan kültürel ihtiyacın ne zaman ve nasıl devreden çıktığı sorununa değinmek yerinde olacaktır.
‘GÜNCELLİK’ KISIR DÖNGÜ İÇİNDE’
Her alanda olduğu gibi sanat alanında da “magazinel” olgunun kapsayıcı bir düzey kazandığı ortamda, değerlendirmeye yönelik nesnel eleştirinin ışığını aramak boşuna bir çaba olacaktır. Bu yönde bir gerileme, 1990’lı yıllardan bu yana sanatsal gelişmelerin “güncellik” adı altında kısır bir döngü içine girdiği, dost ve yandaş övgülerinin itibar gördüğü dönemle bağlantılıdır.
Batılıların “kronik” dedikleri yazı türüyle derin kavrayışın peşinde yoruma dayalı eleştiri türünü aynı kefeye koyduğumuz sürece, ayrım netleşmiş olmayacaktır. İşlevsiz tanıtım ve temelsiz övgüyle yetinen yazı türünün erbabı için eleştiri, yüzeyden edinilmiş yargı ve düşüncelerin ürünü olmak gibi derinlikten ve kapsamlılıktan uzak bir çizgi üzerinde oyalandığı sürece dar bir alana teksif edilmiş yazının ötesine geçmeyecektir. Sanatın süregen yapısı içinde her ayrıntı, komşu bir ayrıntıyla eşleşme eğiliminde olabildiği zaman inandırıcıdır. Karşılaştırma ve değerlendirme eylemleri, eleştirmeni düşünsel aşkınlığa götürebildiği oranda bu inandırıcılık daha da artacaktır.
TALEP NEREDEYSE YOK
Her etkinlik gibi eleştiri de kalite çizgisine talep yönünde ulaşır. Batıda bu türün öncülerinden Diderot, 18. yüzyılda Paris’te açılan sergiler ve sanatçılar üzerine ikonografik görüşlerini, bu sergiler ve sanatçılar hakkında bilgi sahibi olmayanları bilgilendirmek amacıyla kaleme alıyordu. Bizde yakın yıllara doğru genişleyen sanat etkinlikleri karşısında gerçek eleştirinin beklentisi ve talebi içinde bulunanlar neredeyse yok gibidir. Gazete ve dergiler de bu tür yazılara sayfalarında yer ayırmak, yayıncılar ise sanat kültürünün olmazsa olmazı sayılan sanatsal inceleme kitaplarına yayınları arasında yer vermek yanlısı olmamışlardır. Böyle bir aykırılık, sanatın doğasıyla örtüşmez kuşkusuz.
ELEŞTİRİSİZ ETKİNLİK OLMAZ
Kuramsız sanat olamayacağı gibi, eleştirisiz etkinlik de olmaz. Bunlar, ortak bir yapının vazgeçilmez iki cephesini içinde barındırır. Kavramları dışlayan, sanatsal ifadede tekdüzelikle yetinen eleştiri metni, sanattaki açılım ve yenilenme çabaları karşısında tıkız ve verimsiz kalacak, ilerde başvuru kaynağı olma işlevini yitirecektir.
Bizde eleştirmenlik mesleğine yönelik ilk çabaların belirdiği 1960’lı yıllara kadar sanat metinleri kaleme alma görevini sanatçılar yüklenmiştir. Bu metinlere eleştirel bir değer atfetmek yanlış olsa da benzerlerinden ayrılıp düzey ölçütünü yakalayan örnekler çıkmamış değildir. Ama eleştiri, sanata gönül veren ve bu alanda düşünsel kökenli yazılar üreten yazarların işidir ve öyle olmalıdır. Sonuçta gerçek eleştirmenliğin kökeninde de yazarlık yeteneği vardır. İyi ve doğru yazmak, sanatın inceliklerinden “sözel” değerler üretmektir aslolan. Eleştirmenin de çabası bu yönde olmalıdır.
*Yazar/Sanat Eleştirmeni
YARIN Ayla ÖDEKAN:
Resim ve heykelde eleştiri
Hazırlayan: Erkan ARAZ [email protected]
evrensel.net