Kuş Uçuşu-2: Zengin olmak istiyorsan neden haberci oluyorsun?
Kuş Uçuşu dizisinin 2. sezonu Netflix’te yayımlandı. Bu sezonda da yazı işlerindeki ayak oyunlarına, kuşak çatışmalarına, zengin-fakir ayrımına fazlasıyla yer verilmiş.
Kuç Uçuşu dizisi tanıtım fotoğrafı
Gözde TÜZER
İstanbul
Kuş Uçuşu’nun ikinci sezonu Netflix’te yayımlandı. Haber odalarının arkasındaki ayak oyunları, X ve Z kuşağı arasındaki farklar, başarısızlık depresyonları, reyting savaşları, habercilik motivasyonları… Tüm bunlar iyi güzel de Aslı Tuna’nın tüm bu “oyunları” neden yaptığını açıklarken “Ben taşrada büyüdüm” sözleri haberci olma motivasyonu olabilir mi? Zengin olma hayalleri kurmak, zirveye adını yazdırmak falan… Habercilikle ne ilgisi var? Çok mu zengin duruyoruz acaba oradan bakınca?
AYAK OYUNLARI YENİDEN
Netflix’in merakla beklenen yerli yapımlarından Kuş Uçuşu, ikinci sezonu ile yayında. Oyuncu kadrosunu Miray Daner, Birce Akalay, İbrahim Çelikkol, İrem Sak ve Defne Kayalar gibi oyuncuların oluşturduğu, senaristliğini Meriç Acemi’nin üstlendiği Kuş Uçuşu, bir kez daha ayak oyunlarıyla karşımıza çıkıyor.
Geçen sezon genç hayran Aslı Tuna, Öteki Taraf haber programını ele geçirmek için ayak oyunları yaparak yazı işlerine girmiş ve yıldız bir sunucu olan Lale Kıran’ı kıskançlık ve hırsıyla beraber yerinden etmişti. Diziye dair Aslı’nın kısacık bir zaman aralığında bunca yıllık televizyoncu olan Lale’yi yerinden edemeyeceği, haber odalarında oyunlar oynansa da bu kadar hızlı bir yükselişin gerçekçi olamayacağı yorumları yapılmıştı.
2. sezonun ilk bölümünde ise Aslı Tuna büyük bir öz güvenle karşımıza çıkıyor. Kanalın patronu Gül Simin ile diyalogları, gösterişli giyim tarzı, hızlı eğlence anlayışı ile “Aslı kuş”u gücü elde etmiş ve güç üzerinden zehirlenmiş halde görüyoruz.
LALE YENİDEN SAHALARDA
Yılların deviremediği Lale Kıran ise işten kovulduktan sonra evine geçmiş, sokağa çıkmayan, çocuklarına yemek yapan bir “ev hanımı” olmuş. Fakat bu durum fazla uzun sürmüyor. Tüm hayatı haber ile iç içe geçen Lale, duyduğu bir haber üzerine kendini tutamıyor ve refleksleriyle yeniden sahalara dönüyor.
Habercilik biraz da böyle sanırım. Merak, ilgi ve endişeye; “Ne olacak”, “Kim ne diyor”, “Nasıl yapılacak” soruları ekleniyor. Sadece haberi vermek değil, haberi doğru bir şekilde okuyucuya sunmak, kimi, nasıl etkileyeceğini anlatmak ve gerçeği sadece gerçeği aktarmak bir yerden sonra yaşam tarzı haline geliyor.
GERÇEK VE BÜTÇE YETERSİZLİĞİ
Ancak Aslı için habercilikteki “gerçek” kavramı neredeyse yok. Sosyal medya trolleriyle görüşüp kendisini TT yaptırması ile de bunu görüyoruz. Kendini en yukarıda, reytinglerin en tepesinde görüyor ve orada kalacağını sanıyor hep. Öteki Taraf’ta yaptığı değişiklikler, kıyafetleri, sadece sosyal medyada konuşulanları “haber” zannetme sanrısına kapılıyor, “gerçek” yok oluyor. Sosyal medyanın doğru kullanımı ile gerçeği arama çabaları Aslı’nın hayatında olmayan kavramlar. O sosyal medyanın gücüne inanıyor ve güveniyor. Gerçeği aramanın bitmeyen bir yolculuk olduğunu anlamıyor, anlayamıyor.
Lale ise bu sırada küçük ve bağımsız bir kanalda yayın hayatına dönünce; olanaksızlıklar, bütçe yetersizlikleri de ortaya çıkıyor. Günümüzde de öyle ya… Doğru habercilik hemen hemen her gün bir saldırıyla karşılık buluyor kendine. Halk TV, TELE1, KRT gibi televizyon kanallarına ceza üstüne ceza veriliyor, Evrensel’in ilan hakkı verilmiyor. (Tabii dizide bunların hiçbirine değinilmiyor. Amaçlarının bunları anlatmak olmadığı da kesin.)
YUKARIDAN GELEN ‘UYARILAR’
İlerleyen bölümlerde Aslı gerçeklerle yüzleşmeye başlıyor. Kanalda hiçbir zaman Lale’nin gördüğü saygıyı göremiyor. Kendisinin sevilmediğini, kimsenin onu dinlemediğini ve umursamadığını da biliyor. Ama ayak oyunlarına devam ediyor. Ne de olsa o bir kuş. Aslanı sermiş yere. Kanalı mı seremeyecek?
Bu arada medya sahiplerinin “bahşettiklerini”, yukarıdan gelen küçük “uyarıları” ve bir anda patron koltuğuna oturtulanları da görüyoruz. (Bunlar doğru bu arada. Bu yukarıdan gelen emirler medya patronundan değil, daha da yukarılardan saraylardan geliyor. Bir anda yukarıdan gelen bir emirle medyanın sahiplik yapısının değiştiğini biliyoruz. En bilinen örneği tabi ki ‘Alo Fatih’. Ama bu durum dizide yer almıyor. Onu çekmek günümüz koşullarında oldukça zor. Ekonomik sebeplerden değil, siyasi sebeplerden…)
REYTİNG SAVAŞLARI
Ama işte bazen ayak oyunları tutmuyor. Kendisi de bu oyunlarından geldiği için yok olmak üzere olduğunu anlıyor Aslı. Ve bir anda gerçeğe ihtiyacı oluyor. Yardımına yine Lale Kıran koşuyor. Bir etik abidesi olan Lale, Aslı’ya gerçeği ortaya çıkarmada yardımcı olsa da, Aslı’ya yeterli olmuyor.
Reytingler ise başka bir soruna tekabül ediyor. Lale her ne kadar küçük bir kanalda, bağımsız bir yayıncılık yapsa da, hemen her gün reytinglere bakma sevdası bitmiyor. Güç, bir şekilde onu da zehirlemiş durumda. Bu arada iyi gazetecilik örnekleri de gösterilmiyor değil. Geçen sezon BüşBüş olarak gördüğümüz Ofis Boy Yusuf’un Ortadoğu’da haber yapmak için çatışmanın ortasında kalması iyi bir örnek olmuş.
‘TAŞRADA BÜYÜDÜM BEN’
Dizide özellikle elit sınıf ve “taşralı” imajı çizilmeye çalışılmış. Olmuş mu? Bence olmamış. Aslı tüm bu oyunları neden oynadığını anlatırken şöyle diyor: “Taşrada büyüdüm ben. Hiçbir hayatın yoktur. Ama sen dünyayı görürsün. Başka hayatları, zengin mutlu insanları izlersin. Sosyal medyadan, magazin haberlerinden öğrenirsin mutluluğun ne demek olduğunu.” Tamam da neden habercilik? Aslı’nın tüm bu ayak oyunlarını yapmasındaki sebep “Zengin olmak” ise neden haberciliği seçiyor? Oradan çok mu zengin görülüyor sunucular? Ana akımda sunucular çok para kazanıyor olabilirler ama zengin olmak için onlarca yol varken, neden en zor olanı seçiyor? Bunu bilemiyoruz.
Bu arada aynı bölümde “Buralardan geldik biz, biz doğuştan şanslı birilerinin evladı falan değiliz. Benim babam dümdüz memurdu. Benim annem babam doktor, özel Frankafon liselerde okumuş değilim” diyerek yaptıklarını haklı çıkarma derdindeydi.
İŞLER YOLDA DEĞİŞİR Mİ?
Aslı’nın Lale’nin evine gittiğinde bu duruma dair söyledikleri kısmen doğru olsa da bugünün gerçekliğiyle neredeyse hiç uyuşmuyor. Lale “Biz avantajlı çocuklarız. Bu bizim hayata artı 1 başlamamıza sebep olabilir, evet, ama işler yolda değişir. İşler yolda sıfırlanır geriye beceri kalır” diyordu. Öyle mi gerçekten. Cidden mi? Türkiye’de milyonlarca çocuk imkansızlıktan okuyamazken, işçi çocuklar hayatlarını kaybederken geriye kalan beceri nerede acaba?
‘NİYAZİ AMCAMA EVDEN ÇIK MI DİYORSUN?’
Son bölümde Aslı Tuna’nın sarhoş bir şekilde ekrana çıkması ve yönetmenin de “Reklama girmeyin” uyarısı vermesi saçmaydı. Böyle bir durumda yayın yönetmeni bile rejiyi basabilir. Örnek vermek gerekirse… Roboskî’de 33 kişi bombalandığında bunu ilk duyuran olan Medya Mahallesi Program Sunucusu Ayşenur Arslan’ın kulağına “Bu haber verilmeyecek” diye bağırılmıştı. (Ama pardon, ekrana sarhoş çıkılabilir ama katliam verilemez değil mi?) Neyse yine de finalde Aslı Tuna olması gereken yeri buldu. Gül Simin’in formatında Müge Anlı ya da Esra Erol tarzında “Aslı Tuna ile Hayata Dair” isimli bir programla “Sen benim Niyazi Amcama evden çık mı diyorsun” derken bulduk Aslı’yı.
TOPLUMU YÖNLENDİRME ARACI
Kuş Uçuşu izlenir mi, izlenir. Zevk alınır mı, belki. Ama habercilikle uzaktan çok uzaktan bir bağı olsa da bunu anlatmadığı kesin. Günümüz medya yapısında özellikle hükümete yakın medyada güvenilirliğin anlamını kaybettiği, medyanın 4. kuvvet olmayı bırak sadece toplumu bir yönlendirme aracı olarak kullanıldığı düşünülürse savaşlar, hırslar, avlar, avcılar, aslanlar, kuşlar daha mantıklı gelecektir.