25 Aralık 2023 12:27

Kobane davası | Demirtaş: Müzakere ve diyalogdan kaçanlar bu ölümlerin sorumlusudur

HDP'nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş, Kobane davasında esasa ilişkin savunma yaptı.

Çizer: Ercan Altuntaş

Paylaş

IŞİD'in Kobane’ye yönelik saldırılarına karşı 6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek, 18’i tutuklu 108 kişi hakkında açılan Kobane davası devam ediyor. Bugün HDP'nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş, Edirne F Tipi Cezaevinden SEGBİS ile bağlanarak esasa dair savunma yaptı. Demirtaş, “Müzakere ve diyalogdan kaçanlar bu ölümlerin sorumlusudur” dedi. Demirtaş ayrıca "Bugün Türkiye evlatları için ağlıyorsa, dönüp siyasetçilerden hesap sorma vaktidir. Sıcak koltuklarından operasyon kararı verirken, eksi 20 derecede operasyona gönderdikleri gençlerin sırtına Kürt sorununu yükleyenlere hesap sorulmalıdır” ifadelerini kullandı.

DURUŞMAYI EŞ GENEL BAŞKANLAR DA TAKİP ETTİ

Sincan Cezaevi Kampüsü’nde görülen duruşmaya, HDP Eş Genel Başkanı Cahit Kırkazak, DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, DEM Parti milletvekilleri, DEM Parti Hukuk Komisyonu ve Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukatların yanı sıra Avrupa Birliği (AB) delegasyonu ile siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcileri de katıldı.

Yargılanan siyasetçilerin bir kısmı duruşma salonunda yer alırken, farklı cezaevlerinde tutuklu bulunan siyasetçiler ise Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı.

"7 YILDIR TUTSAĞIM, İLK DEFA DOĞRUDAN SAVUNMA YAPIYORUM"

Kimlik tespitinin ardından dosyaya eklenen evrakların okunmasıyla başlayan duruşmada Selahattin Demirtaş, SEGBİS üzerinden esasa dair savunma yaptı.

Savunmasına Kürtçe başlayan Demirtaş, “Rehevalên me heja ez we hemûyan yek bi yek ji dil can slav dikim” diyerek salondakileri selamlarken, duruşma salonunda tercüman bulunmaması dikkat çekti.

Demirtaş, Kürtçe yaptığı konuşmasında şunları kaydetti:

“Değerli yoldaşlarım hepinizi teker teker canıgönülden selamlıyorum. Umut ederim ki her biriniz iyi ve sağlıklısınızdır. 7 yıldır tutsağım fakat ilk defa bana savunma hakkı veriliyor. Şimdiye kadar bazı soruşturmalarda farklı sebeplerden dolayı konuştum. İlk defa doğrudan savunma yapıyorum."

"BU BİR ÖÇ ALMA DAVASIDIR"

"Savunmamı heyetinize yapmıyorum. Çünkü bu saldırıların bir parçası da sizlersiniz. Fakat bizler savunmamızı halkımıza ve tarih için yapıyoruz. Heyetinizi tanımamam gerekiyor. Hakkımızda açılan bu dava siyasidir, ben de bazen siyasi savunma yapacağım. Bu bir öç alma davasıdır, bir siyasi davadır. Sizler çıkarlarınız için tutsak aldınız."

"TÜRKLER VE KÜRTLERİN SAVAŞIN DURMASI İÇİN EL ELE VERMESİ GERKİYOR"

"Bugün de bu ülkenin çocukları, bu savaşta öldürülüyor. O çocukların acısını yaşıyor, kederini paylaşıyoruz. Bu ölümleri siyasetle, tecridi kaldırarak durdurabiliriz. Türkiye toplumunun yaşanan bu savaşa sesini yükseltmesi gerekiyor. Türkler ve Kürtlerin bu savaşın durması noktasında el ele vermesi gerekir. Bizler siyasetçiler olarak buna inanıyoruz ve çözüm için çalışıyoruz. Bu yüzden bizleri burada esir tutanlar sıcak yerlerinden savaş kararları alıyorlar. Türkiye halkının kimin bu savaşı istediğini ve kimin bu ölümlere neden olduğunu görmeli.”

"KARAR GÜNÜ EŞİM VE KIZLARIM DAVUL ZURNA ÇALSIN"

Davada kararın açıklanacağı güne dair konuşan Demirtaş, “Vasiyetimdir; karar açıklandığı gün eşim ve kızlarım Diyarbakır’daki evimizin bahçesinde davul zurna çalsınlar. O kararın benim nezdimde de halkımızın nezdinde de bir hükmü yoktur” dedi.

Yargılama sona ermeden suçlu ilan edildiklerini aktaran Demirtaş, şöyle devam etti:

“Tüm insan hakları ihlal edildi. Değerli dostlarımız yakınlarını kaybetti ve bu acıyı paylaşmalarına izin verilmedi. Bazı yakınlarımız yollarda hayatını kaybetti. Çocuklarımız bizden uzakta büyüdü. Masum olduğumuzu biliyordunuz ama yine de bizi hapishanelerde tuttunuz. İnsanlığa sahip çıksaydınız bunları nasıl yapardınız? Bunu yapanlar insanlıktan bir pay alamadılar. Sizin bu kötülüğünüz, başınızı eğdirdi, bizimkini de kaldırdı. Kararınızı verdiğinizi biliyoruz. Ama kararınız ne olursa olsun onun bize ve halkımıza bir hükmü yoktur."

"MÜCADELEMİZİ SÜRDÜRECEĞİME SÖZ VERİYORUM"

"Davamızdan vazgeçmeyeceğiz. Halkımdan özür diliyorum, bize umut bağlayan dostlarımdan, tanıdıklarımdan özür diliyorum. Bu beklentilerimizi karşılayamadık. Ama partimiz DEM Parti önderliğinde mücadelemizi sürdüreceğime söz veriyorum. DEM Parti'ye, Eş Başkanlarımız Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları'na da başarılar diliyorum.”

"KENDİ İSTİKBALİ İÇİN SAVAŞTAN MEDEN UMAN İKİ YÜZLÜDÜR"

Çözümün tecride son verip diyalog yöntemlerine dönmek olduğunu ifade eden Demirtaş, “Müzakere ve diyalogdan kaçanlar bu ölümlerin sorumlusudur. Kendi siyasi ikbali için silahtan, savaştan medet uman her siyasetçi iki yüzlüdür. Halkın evlatlarının kanı üzerine kendisine iktidar alanı yaratanlar, ahlaktan nasibini almamış vicdansızlardır. Türküyle, Kürdüyle bugün Türkiye toplumu barış için sesini yükseltmelidir. Sizi milliyetçilik galeyanıyla gaza getirenlerin bir eli yağda bir eli baldayken evlatlarınızı savaşa göndermekten geri durmuyorlar” diye konuştu.

"HALEN İÇERİDEN BARIŞ DİYE HAYKIRIYORUZ"

Mevcut gidişata dur diyebilecek olanın sadece yoksul halk olduğuna dikkat çeken Demirtaş, “Türk ve Kürt el ele verirse ‘Savaşa karşıyız’ diyebilirse, birlikte ve kardeşçe yaşamak çok daha mümkün olabilir. Huzuru sağlamak, demokrasiyi büyütmek çok daha kolay olur. Biz barış isteyen, demokratik çözüme inanan siyasetçileriz. Sırf bunu istedik diye yıllarca rehin tutulmamıza rağmen halen içeriden barış diye haykırıyoruz. Ülkeyi yönetenlerde oturdukları sıcak yerden her gün savaş kararları veriyorlar” diye konuştu.

"TÜRK HALKININ BU İKİ YÜZLÜLÜĞÜ ARTIK GÖRMESİ GEREKİYOR"

Demirtaş, Türk halkının bu ikiyüzlülüğü artık görmesi gerektiğini belirterek, şöyle devam etti:

“Kimin savaş, kimin barış istediğini anlaması gerekiyor. Filistin’de barışı savunurken kendi ülkesinde barış isteyenleri içeri atmak, tecrit uygulamak iki yüzlülük değilse nedir? Biz her koşulda ilkeli davranmaya, barışı savunmaya devam edeceğiz. Bugün Türkiye evlatları için ağlıyorsa, dönüp siyasetçilerden hesap sorma vaktidir. Sıcak koltuklarından operasyon kararı verirken, eksi 20 derecede operasyona gönderdikleri gençlerin sırtına Kürt sorununu yükleyenlere hesap sorulmalıdır. 20-22 yaşında genç çocukların toprağa verilmesini acısını biz yaşarken bizi teröristlikle, katillikle suçlayan bütün iktidar yanlısı olanlar bu kandan beslenenlerdir. Hayatlarında barış sözcülüğünü ağzına almadan 5 dönem milletvekilliği yapan parlamenterler var.”

"SAVAŞ HUKUKUNA UYUN"

AKP’li Süleyman Soylu’nun Mecliste DEM Parti Milletvekili Sırrı Sakık’a dönük sarf ettiği “Ne savaşı bu terörle mücadeledir” sözlerine işaret eden Demirtaş, “Bunun adı savaştır savaş. Bu savaş değilse iç hukuku hatırlatırım. TSK yetki kanununda operasyonların nasıl yapılacağı bellidir. Operasyona girmeden önce velev ki bir silahlı mukavemet olursa ne yapılacağı bellidir yasada. 'Teslim ol' çağrısı yapılır. 'Teslim ol' çağrısına karşılık silahla karşılık verirse bölge güvenlik altına alınır yasada bunlar yazıyor. Yasaya göre böyle yapılır. Buna rağmen ısrar ederse öncelikli olarak sağ yakalamak için operasyon yapılır. Sivil halkı tehlikeye atmayacak şekilde gerektiğinde etkisiz hale getirilir” dedi.

Demirtaş, İHA ve SİHA ile yapılan saldırılarda "teslim ol" çağrısı yapılmadığına işaret ederek, şunları söyledi:

"Doğrudan Cenevre Sözleşmesi’ne tabidir. Soylu, sen bunu bilmiyor musun? Bunun adı savaş hukukudur. Savaş hukukuna uyulması lazım. Herkesin uyması lazım, savaş hukuku budur işte. Biz savaşa kökünden karşıyız. Bu çatışmalar oluyorsa bunun adı savaştır ve her ses bu hukuka uymalıdır. En onurlu görevimiz savaşa son vermektir çatışmaları bitirmektir."

"GÖNDERİN BAKALIM EVLATLARINIZI"

"Bugün milletvekillerimizi suçlayanlar, bu ülkede barış olsun diye bir dakikalarını harcadılar mı? Tırnaklarını bile feda etmediler. İYİ Parti, MHP, AKP milletvekillileri, bir kısmını tenzih ediyorum; çoğu büyük iş adamı. Büyük yatırımları var. Lüks çiftliklerde oturuyorlar. Lüks arabalarının haddi hesabı yok. Siz savaş kararı alırken evlatlarınız mı Xakurke’de Zap’ta nöbet tutuyor. Gönderin bakalım evlatlarınızı. Evlatlarınızı gönderin bakalım bu kadar rahat savaş çığırtkanlığı yapabilecek misiniz? Bizim içimiz yanıyor."

"DÜN TOPRAĞA VERİLEN 12 ASKER BENİM KARDEŞİMDİR"

"Ben defalarca söyledim. Dün toprağa verilen 12 asker benim kardeşimdir. Bu ülkenin yoksul halkının evlatlarıdır. Keşke barışı sağlayabilsek, onlar yaşayabilselerdi. Sorumluluk bizdedir. Biz ahlaken kendimizi sorumlu görüyoruz. Kabul etmiyoruz bunu. Şu salonda olanlar, parlamentoda olan temsilcilerimiz barış için ne yapılması gerekiyorsa hazırdırlar. Ağzını açan, katliamdan ve 'son terörist kalıncaya kadar'dan bahsediyor. 50 yıldır sürüyor bu teraneler. Bir şehit yakını dün yeter diye bağırıyordu. Haklı, yeter artık kimi kandırıyor bunlar. Hem bu gençlerin yaşamının sorumlusu olacaklar hem de pişkince dönüp DEM Parti’yi suçlayacaklar. Sorumlu sizsiniz. Operasyonlara gönderen sizsiniz. DEM Parti günlerdir ne öneriyor; ‘20 yaşındaki çocukları dağa, öldürmeye göndermeyin’ diyor. 'Kolay, basit bir yolu var, maliyeti en düşük, en onurlu yolu var' diyor meydanlarda, yürüyüş yapıyor. Ama polis gazlıyor, copluyor, tutukluyor."

"SORUMLUSU SİZSİNİZ, BİZ DEĞİLİZ, PARTİMİZ, SİYASETİMİZ DEĞİL"

"Dün DEM Parti Gençlik Meclisi üyelerimizi gözaltına aldılar. DEM Parti, ‘Askerleri ölüme göndereceğinize gelin tecridi kaldırın. Abdullah Öcalan ile görüşülsün’ demiş. Bunun neyi onur kırıcı? Neyi yasaya aykırı? Neyi gayrimeşru? Buna kulak verip 'Bunlar ne diyor, dinleyelim' demek yerine 'Bunu söyleyen terörist, katil'. Mecliste oturup trilyonluk ihaleleri götürüp akşam eğlencede mikrofonu uzatınca da 'milliyetçi' öyle mi? Hadi oradan. Bizi burada yargılayan zihniyete de sesleniyorum; asıl savaşın sorumlusu sizsiniz. Dün toprağa verilen 12 evladın sorumlusu sizsiniz. Biz değiliz, partimiz değil, siyasetimiz değil... Biz barış siyasetçileriyiz."

"KÜRDÜM DEYİN, BU MESELE ÇÖZÜLSÜN!"

"Barış nasıl olacakmış efendim; teslim olunacakmış. Teslimiyetin adı ne zamandan beri barış oldu. Teslimiyet teslimiyettir. Biz teslim olacakmışız. Neye? Türki resmi ideolojisine. ‘Hepimiz Türk’üz ana dilimiz Türkçedir’ deyince sorun çözülecekmiş. Biz diyelim, onların bahsettiği barışı biz de teklif edelim. Teklif ediyorum; İYİ Parti, AKP, MHP liderlerine ben de onların teklif ettiği şeyi teklif ediyorum. ‘Kürdüm’ deyin bu mesele çözülsün. Böyle olur mu? Böyle bir onursuzluk kabul edilebilir mi? Onurlu barış dediğimiz Türk’ün Kürt’ün, Alevi’nin, Sunni’nin özgürce yaşadığı barış ortamıdır."

"KİMSE BİZİ SUÇLAMASIN"

"Kimse bizi suçlamasın. Türkiye toplumuna sesleniyorum, zerre kadar ahlaki değeri olanlara sesleniyorum. Aydın'da Manisa'da konuşma yaparken suçlandığım şeylere cevaben de söylüyorum; biz birlikte yaşayalım diye uğraştık. Silahlar sussun diye uğraştık, bu ülkede kan akmasın diye uğraştık. 7 yıldır bunun için burada hapisteyiz ve halen barış diyoruz. Arkadaşlarımızın annesi, babası, kardeşi vefat etti. Taziyelerine 1 saat gitti geldiler, acılarını hücrede yaşadılar. Pandemide bizi ölüme terk ettiniz. Depremin acısını burada yaşadık. Bunların hepsini siz yaptınız. Ailelerimiz kaza geçirdiler, benim annem sakat kaldı. Benim annem sakat şu anda, tekerlekli sandalyede, buraya gelemiyor. Cezaevi yollarında kaç aile kaza geçirdi. Neler yaşatmadınız ki bize. Ne diyoruz, 7 sene sonunda söz alan her arkadaşımız gibi barış diyoruz. 'Bunu diyenler terörist, ezeceğiz, bitireceğiz' diyenler vatansever mi? Böyle bir iki yüzlülüğü kabul etmiyoruz."

"YARGILAMA BİTMEDEN KARAR VERDİNİZ"

“İleri sürdüğünüz suçun infazından daha fazla bizi cezaevinde tuttunuz. Daha yargılama bitmeden bizim örgüt üyesi olduğumuza karar verdiniz. Burada cezaevinde duyuyorum, kimse ile temasımıza izin verilmiyor ama duyuyoruz. Cemaatten yargılayıp örgüt üyeliğinden 6 yıl 3 ay verdiğiniz kişiler, 2 yıl önce cezalarını bitirdiler ve tahliye oldular. Örgüt üyeliğinden hükümlerini bitirdiler ama biz 7 yıldır tutukluyuz. Buradakilerin hepsini daha siz yargılama başlarken örgüt üyesi olarak kabul ettiniz. Şu an bize örgüt üyeliği cezası vermeniz lazım ki yattığımız karşılansın. Bizi yargılamadan önce fiilen uygulamanızla bizi örgüt üyesi ilan ettiniz. Bu sizin kesinlikle oyunuzu açıklamanız demektir, bu önyargıya işaret eden en somut delildir. 7 yıl tutukluluk; yasada bile 7 yılı aşamaz diyor. Gültan Hanım, Sebahat Hanım için 'Birleşen dosya' dediniz. Birleşmiş dosyayı tek dosya yapın, basit hukuktan bahsediyorum. Ama yasanın açık hükmüne rağmen 7 yıllık tutukluğu rahatlıkla aştınız. Bize hakim taklidi yapmaya devam ediyorsunuz, bunu kabul etmiyoruz. Bu 7 yılda binlerce hukuksuzluğa imza attınız."

"İDAM SLOGANLARI ATANLAR VİCDANSIZLARDIR"

"Bu süre zarfında kumpasta imzası olan AYM üyesi dahil yargıdaki tüm cübbelilerle tüm insani değerleri çiğnediniz. Dosyaya sahte delil koyarak, bizim suçsuz olduğunuzu bilerek, yalancı tanık ekleye ekleye kasten yaptınız. Her gün bu salondan çıkıp çocuklarınıza sarılırken ne düşündünüz bilmiyorum. Ancak bu kötülükleri yapabilecek kadar insani değerlerden uzaklaşmaktan içiniz rahat mı? Sadece bunu meydanlarda bizi suçlayanlar, idam sloganları atanlar insanlıktan nasibini almamış vicdansızlardır. Bize gelince 7 yıldır vicdanınız rahat, suçsuzluğumuzdan emin bir şekilde en yüksek ahlaki değerleri onuru temsil etmeye devam ediyoruz. Yaptıklarınız bizi yüceltti.”

"TÜRK DEVLETİ SIRF KÜRT OLDUĞUMUZ İÇİN BİZİ YARGILIYOR"

“Türk devleti ırkçı ve milliyetçi amaçlarla sırf Kürt olduğumuz için bizi yargılıyor. Türk ırkçı ideoloji ve tezlerine boyun eğmediğimiz için yargılanıyoruz. Kürdistan bizim anavatanımızdır. 'Kürdistan’ı işgal edemezsiniz, yok edemezsiniz' dediğimiz için yargılanıyoruz. Bu salonda bizim şahsımızda Kürt ve Kürdistan gerçeği mahkum edilmek isteniyor. Bunun dışındaki siyasi amaçları referandum ve seçimleri kazanmak, tek adam rejimini meşrulaştırmak için bizi hapiste tutmaktır. Ben Kürdüm, anavatanım Kürdistan’dır, her iki kimliğim onurdur, kimse bu değerleri yargılayamaz.”

"ÖCALAN MEŞRU MUHATAP VE EN ETKİLİ AKTÖRDÜR"

“Kürt halkının, anavatanı olan Kürdistan’da diğer halklar gibi kendi dili kimliği ile yaşama hakkı vardır. İmralı’da hukuksuzca tecrit altında tutulan Öcalan, müzakerenin tarafıdır. Silahların terk edilmesinin yolunun Sayın Öcalan ile müzakereye bağlı olduğu, devletin de birçok defa hakkını teslim ettiği bir hakikattir. Sayın Öcalan'ın çözüm için önemli rolü olmuş, bundan sonra da olacağına inandığım bir hakikattir. Kürtlerin politik taleplerini temsil eden meşru muhataptır, en etkili aktördür. Bu vesileyle Kürt sorununda demokratik çözümün inşa edilmesi için İmralı’da tecride son verilmesi gerekmektedir. Açlık grevi yapanları da selamlıyorum. Ayrıca Kürt sorununa dair demokratik çözüm perspektifine sahip tüm Kürt siyasi partileri çözümde taraftır, muhataptır. Sorunun açıkça şeffafça tartışılacağı ve çözüleceği yer parlamentodur. Tüm partiler Kürt sorunun çözümünde taraftır. Bu gerekçelerle son Kürt isyanını barış içinde sonlandırmak için Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Sayın Öcalan ile görüşmesini destekliyor, savunuyorum."

"BİZİM DE ÇÖZÜM KONUSUNDA SUNABİLECEĞİMİZ CİDDİ KATKILAR VARDIR"

"Bizim de Kürt sorununun çözümü konusunda sunabileceğimiz ciddi katkılar vardır. Bu konuda elimden geleni yapmaya hazırım. Amacımız eşitçe yaşamaktır. Beni yok saymaya, yok etmeye, yalan kumpaslarla tasfiye etmeye çalışanlara şunu söylüyorum; ben demokrasi ve barışı savunan herkesin dostuyum ve yanındayım. Bunu kabul etmeyen hiç kimseyi tanımayacağımı açıkça ilan ediyorum.”

"KARA PARA AKLAYANLAR HAPİSTE OLMAMIZI ALKIŞLIYORLAR"

“Bu davayı sürdürebilmek için Türk milliyetçileri on milyonlarca insanı açlığa, fuhuşa, yoksulluğa sürdüler. Yetişmiş gençleri yurt dışına sürdüler. Genç kadınlar kolay para kazanmak için sosyal medyada bedenlerini pazarlamaya, sunmaya başladılar. Sosyal medya fenomenleri, güzellik merkezleri ve Fatih Terim fonları ile dünyanın bütün kara paralarını aklayarak zenginleştiler. Dikkat edin, Fatih Terim fonuna para yatıranların tamamı Türk milliyetçileridir. Kameraların önünde Türk milletinin asaletinden reisin büyüklüğünden dem vuranların hepsi kendi milletinin, kendi para biriminin zararına yol açacak ne kadar tefecilik varsa yapmışlar. Reisleri ‘Faiz haramlardır, nas var’ derken elleri patlayıncaya kadar alkışlayanlar, paralarını faize yatırmaktan zerre kadar utanmıyorlar. Çünkü çakma milliyetçidirler. Çakma İslamcıdırlar. Fatih Terim fonundan milyon dolar kazananlar, kara para aklayanlar, mafyatik karikatürler, yolsuzlukla rüşvetle zengin olanlar, bizim hapiste olmamızı alkışlıyorlar. Neden, çünkü bu düzen devam etmeli ki servetlerine servet elde etsinler. Bu ülkenin taşını toprağını Katarlıya satabilmek için… Türk milliyetçisinin beka dediği işte budur, kirli servetlerinin bekasıdır. Mafya bozuntusu, uyuşturucu satıcısı bir katilin, Türk polisine hakaret etmesi, Türk milliyetçilerinin umurunda değildir. Bu görevlendirmeyi yapanlar zerre kadar utanmaz. Yeter ki Kürt hapiste kalmaya devam etsin, belediyelerine kayyum atansın. İşte heyetiniz buna sebep olmuştur. Aldığınız hukuk dışı kararlarla bir toplumu bir devleti çökerttiniz. Eserinizle gurur duyabilirsiniz. Yalnız bir zahmet bizi devlet, hükümeti, Anayasa’yı ortadan kaldırmakla suçlamayın çünkü onu bizzat siz yaptınız. Ortada bir devlet kalmadı, ortada bizim kaldıracağımız bir Anayasal düzen kalmadı ki. Bir milleti ahlaken çöküşe götürdünüz."

"ŞEYH SAİD'İN TORUNLARDINDANIM"

"Mustafa Kemal Anadolu'ya çıktığında arkasında en diri ve dağılmamış güç Doğu ordularıdır. Mustafa Kemal, Datça’ya, Muğla’ya Edirne’ye gitmez. Gittiği yer Erzurum’dur. Yazdığı mektuplar Kürt ve Kürdistan beylerinedir. Mustafa Kemal, ne ‘Siz Kürt değilsiniz’ der, ne ‘Kürtçe yoktur’ der. Kürtlerin desteğini arkasına alır. Kurtuluş Savaşı ordularının savaşmadığı tek yer Kürdistan coğrafyasıdır. Çünkü orada halk savaşmıştır. Antep’te savaşan Karayılan’dır. Ne demiştir peki: ‘Ey Kürt beyleri, Kürt şeyhleri…’ Seyit Rıza ile de Şeyh Said ile de temastadır. ‘Sevgili Kürt şeyhleri, beyleri, halifeliği kaldıracağız’ dememiştir. Arkasına aldığı güç laiklik değildir, Türkiye Cumhuriyeti değildir, İslam’ın gücüdür. Sözleşmeye ihanet eden Şeyh Said değildir, Ankara yönetimidir. Yalan söylüyorlar. İnkılap tarihi kitaplarını okuyup profesör olmuşlar. O ezberleri de çocuklara okutuyorlar. Yalan söylüyorlar. Şeyh niye isyan ediyor? 'Bize söz verdiniz, başardığınızda ilk yaptığınız şey halifeliği kaldırmak. Kürtçeyi yasaklıyorsunuz’ diyor. İhanet eden Şeyh Said değildir. Şeyh Said’in İngilizlerle iş birliği yaptığına ilişkin tek bir bilgi yoktur. Türk aydınları biraz okusunlar, aydınlansınlar. Evet bir isyan vardır ama Şeyh Said bir ihanetçi değildir. Beni seven varsa bilsinler ben Şeyh Said torunlarındanım."

"TOPAL OSMAN NEYİN KAHRAMANI?"

"Şeyh Said’i anmak ihanetmiş. Peki Topal Osman’ı anmak neymiş? Meral Akşener’e soruyorum… Topal Osman’ın yapmadığı isyan, işlemediği cinayet yok. Mustafa Kemal’e suikast düzenlemekle suçlananlardan biri de Topal Osman. Ortak vatanda yaşıyoruz, sen Topal Osman’ı anıyorsun. Bunun neyi kahraman? Orgeneral Mustafa Muğlalı'yı anıyorlar. Harp akademisini bitirmiş bir subaydır. Özalp ilçesinde 33 kişiyi 30 Temmuz 1943 günü yargılama yapmadan elleri kolları bağlı infaz eden kişidir. Mustafa Muğlalı bunlardan yargılanmış, ceza almıştır. Sadece Google’a girin, ‘Mustafa Muğlalı Caddesi’ var her yerde. Muğlalı’yı bu ülkede anmak, caddeye ismini vermek haklıyken -Ahmet Arif’in 33 kurşun şiiri onlar üzerine yazılmış-  Şeyh Said’i anarken kıyamet kopuyor."

"KENAN EVREN BULVARI, CAMİSİ, SOKAĞI VAR; ADAM DARBECİ"

"Mesela Abdullah Alpdoğan her yerde anılabiliyor. Binlerce Dersimli, Alevi Kürdü katletmiştir. En meşhurlarını söyleyeyim; Sabiha Gökçen. Dersim'i bombalayan uçağı kullanan kişidir. Bunlar anılırken; Kürtler sesini çıkarmıyor, kerhen sessiz kalırken, Şeyh Said derken niye kıyamet kopuyor. Atlamayalım. Nitekim en meşhuru Kenan Evren'dir. Darbecilikten yargılandı, halen Kenan Evran bulvarı, camisi, sokağı var. Yahu adam darbeci.”

"1924 SONRASI İNŞA EDİLEN TÜRKLÜK BİZİ KAPSAMIYOR"

“1924 ve sonrasında inşa edilen Türklük bizi kapsamıyor. Beni kapsamıyor, iki kızım var, onları da kapsamıyor. Bu bizim boş bir iddiamız, durup dururken itiraz ettiğimiz bir şey değil. Türklüğü yazanlar 'Seni kapsamıyor' diyor. 'Sen ancak Türklüğe biat edebilir ve dönme olabilirsin. Orada da biz seni dönme olarak fişleriz. Devlete, Türklüğe hizmet ettiğin oranda seni ödüllendiririz’ diyorlar. 'Bugün Kürtler her şey olabiliyor' diyenler bunu kastediyor. Herkesin kendi tercihi saygı duyarız. Biz değiştirmedik, değiştirmek de istemiyoruz. Kürt’üz, ana vatanımız da Kürdistan. Orada duruyor."

"BİRİLERİ İNKAR ETTİ DİYE YOK MU OLUYORUZ?"

"Türk Tarihi Kurumu’nu toplayıp güneş dil teorisini geliştirenler, ‘Biz bunları engellemezsek bunlar şöyle böyle olur’ diyenler dedi diye ben nasıl kabul edeyim? Ben inkar etsem tarih, coğrafya nasıl inkar etsin? Birileri inkar etti diye yok mu oluyoruz. Türk Tarih Kurumu toplansın, desin ki ‘Ağrı Dağı yoktur’, Ağrı Dağı yok mu oluyor? Sonra gidelim Ağrı Dağı’na kararı okuyalım, ‘Ey Ağrı Dağı, TTK kararına göre sen yoksun’. Yok olur mu Ağrı Dağı? Yok olmaz. Kürdistan böyle bir coğrafyadır. Kürdistan’dan bahseden hiç kimse Türkiye bölünsün diye bunu dile getirmiyor. Mezopotamya, Anadolu deyince neden tüyler diken diken oluyor? Hiçbiri Türkçe bile değil. Amed deyince de tüyler diken diken oluyor. Trabzonlu kardeşimin neden tüyleri diken diken oluyor? Bana söyler misiniz, Türkçe’de Trabzon’un anlamı nedir? Ankara, Trakya Türkçe mi? Kayseri Türkçe mi? Bunlara tüyleriniz diken diken olmuyor da şehirlerimizin ismini Kürtçe anınca niye tüyleriniz diken diken oluyor? Mesela Antalya Türkçe mi? Antalyalılara bir sorun nedir Antalya'nın anlamı? Neden çocuklarınıza Antalya ismini koymuyorsunuz? Neden Sinop ismini koymuyorsunuz? Saçma sapan milliyetçi hezeyanlar. Bu coğrafya hepimizin ise sen niye benim anavatanımın isminden rahatsız oluyorsun?​”

"IRKÇILIK ZEHİRLİDİR"

“Türk vatanı kızıl elma deyince bütün dünya Türklerin deyince gurur duyuyorsun da bizim ülkemiz Kürdistan deyince niye rahatsız oluyorsunuz? Bu da bizim ülkemiz. 1000 yıl önce Türkler Orta Asya tepelerinden atlarının üzerinde geldiğinde Farslılardan sonra karşılaştıkları ilk halk bizdik. Kürtçe konuşuyorduk geldiklerinde. Biz Müslümanlığı kabul etmiştik. Türkler daha yeni Müslümanlıkla tanışmıştı. Onlar Türkçe, biz Kürtçe konuşuyorduk ve anlaştık. Alparslan Malazgirt’e gidince Kürtlerden destek istedi. Hiç Alparslan 1071'de Farqin beylerinden, Erciş beylerinden destek isterken şöyle demiş midir: ‘Gelin Bizans’a karşı birlikte savaşalım ama Kürtçe yasaktır.’ Demedi. Bugün gidiyorlar Ahlat’ta, Malazgirt’te, Bahçeli, Erdoğan her yıl 1071 zaferini kutluyorlar. Alparslan dirilse de kalksa mezarından, dese ki ‘Utanmıyor musunuz? Biz burayı Kürtlerle birlikte aldık, birlikte savaştık. Ayıp değil mi? Siz bin yıl sonra Kürtlerin dilini yasaklamışsınız bir de gelmiş beni anıyorsunuz. Utanmıyor musunuz?​’ Irkçılıktır bu, başka bir şey değildir. Irkçılık zehirlidir. Kana bulaştı mı gözün hiçbir şeyi görmez. Karşındaki ne hissediyor, onuru haysiyeti kırılıyor mu, kimse bunu hissetmiyor.”

"SİZİN BİR KÜRT SORUNUNUZ VAR"

Kürt sorununun çok boyutlu bir konu olduğunu ifade eden Demirtaş, “Kürt sorunu yoktur” söylemine dair mahkeme heyetine bir soru yöneltti ve değerlendirmelerde bulundu. Demirtaş, “Seni seviyorum” cümlesinin İngilizce, Almanca, Fransızca ve Kürtçe çevirilerini okudu ve “Sizce hangisi Kürtçe” diye sordu. Demirtaş, “Hangisi olduğunu tahmin edebiliniz mi? Bin yıldır birlikte yaşadığınız halk sizi seviyorum dediğinde mi anlıyorsunuz bir Alman, Fransız ya da İngiliz söylediğinde mi anlıyorsunuz? Kürtçeyi anladınız mı? Hayır mı? Tahmin bile edemediniz mi? O halde sizin bir Kürt sorununuz vardır” dedi.

"TERSLİK ANAYASADA"

Demirtaş bir soru daha yönelterek şöyle dedi:

“Bulgaristan'daki soydaşlarımız, Kıbrıs’taki, Almanya’daki soydaşlarımız denilirken, kastedilen kimlerdir? Tabii ki Türklerdir. Şimdi Anayasa’nın 66'ncı maddesine bakalım, Türk kime deniyor: Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür yazıyor. Peki vatandaşlık bağı Türk olmak için yeterli ise Almanya, Kıbrıs, Azerbaycan’daki nasıl soydaşımız olur? Onlar nasıl soydaş oluyor? Yani Türk vatandaşı olmayan biri nasıl Türk olabiliyor. Onlara neden soydaş, neden Türk diyoruz? Çünkü Anayasa vatandaşlık bağı gerekiyor diyor. Mesela ben Türk olabiliyorum. Ama Almanya’da Alman vatandaşı olmuş bir Türk’e neden soydaşımız diyorsun? Hiç Türk vatandaşı olmayan Azeriye, Bulgaristan'daki Türklere neden soydaş diyorsunuz? Terslik Anayasa’da. Terslik coğrafyada, kültürde, tarihte değil. Azerbaycan’a ‘Tek millet, iki devlet’ denir, Kürtlerin Irak’taki devletine düşman denir. Anayasal olarak ben Türk'üm ama Bulgaristan'daki, Irak'taki Türk, Türk değil. 1930'larda yapılan Türklük çalışmaları o kadar içinden çıkılamaz hale getirilmiş ki Türk kimdir tanımlanamıyor. Türkler Türkün kim olduğunu bilmiyor. Kürdün dili kimliği yasaklanmasa, ‘Şunların hepsine Türk denir, bu kültürlerin dillerin korunması anayasanın güvencesi altındadır’ denseydi, ‘Bütün bu millete de Türk ulusu denir’ denseydi hiçbir problem olmazdı. 1900'ün başında bu yapılsaydı problem olmazdı. Öcalan 'Gelin ırka dayalı kimlik yerine bir demokratik ulus kavramı etrafında bir araya gelelim' dedi, onun da sesini duyan olmuyor çünkü tecrit altında.”

"KÜRTLER TÜRK DEĞİLDİR"

“İçinde domates, biber, patlıcan olan bir yemek domates yemeği olabilir mi? Hayır. Güveçtir o. Niye yemeğin içindeki tek bir şeyle anılsın ki. Anadolu halkları da güveçtir. Domates yemeği değildir. Kürtler, Türk değildir, olmaları da imkansızdır. Bir Kürt’e Türk demek Kürt sorunudur. Kürtler tarihi binlerce yıla dayanan kadim bir halktır. Dilleri Hint Avrupa dil grubundadır, Türkçe Ural-Altay dil grubundadır. Sadece bu bile iki ayrı halkı ulusu tanımlar. ‘Kürtçe diye bir dil yok, hepimiz Türk’üz herkesin de anadili Türkçedir’ diyorsanız evet sizin Kürt sorununuz var. Benim yok sizin var.”

"BU ÇOCUKLAR UMURLARINDA DEĞİL"

"Kürt gençleri dağa gitmesin diyorum. Ama emin olun onlar da bana dönüp diyecekler ki siyaset yaptığın için 7 yıldır hapistesin diyecekler. Ben onlara ne diyeyim, siz bana söyleyin. Benim kardeşim. Niye bunları savaş cephelerine sürüyorlar, kardeşlerimizi birbirine kırdırıyorlar. Faşizan zihniyet niye bizlere bunu dayatıyorlar. Ne uğruna? 'Vatan uğruna.' Hadi oradan. Hepinizin çıkarları uğruna, iktidarlarını perçinleşmesi uğruna; bu çocuklar umurlarında değil. 60 bin çocuk, bu ülkenin en değerli gençleri bu savaşta canlarını kaybettiler. Ben ve arkadaşlarımızın söylediklerini tek bir Türk siyasetçi diyebilmiş ise yahut 'Ölen Kürt de Türk de benim kardeşimdir, gerilla da asker de benim kardeşimdir' diyen bir tane Türk siyasetçi gösterebilir misin? Umurlarında değil, biz yarası olanlarız, bu işin acısını çekenleriz.”

"SİYASAL İSLAMCILAR ALLAH’I KANDIRDIĞINI DÜŞÜNÜYOR"

“İslam’a göre Allah'ın büyüklüğü mutlaktır tartışmasızdır. İslamiyet’teki Allah bütün dinler içerisindeki en güçlü tanrıdır. Bütün Müslümanlar da bunu bilir, buna inanır. Siyasal İslamcılar Allah’ı bile kandırdığını düşünüyor. Allah’ı bile kandırdığını düşünen bir siyasal İslamcıdan her şey beklenir. AİHM’i tanımıyormuş, yahu haşa taptığı Allah’ı tanımıyor. Ondan daha büyüğü yok ki, AİHM ne? Anayasa ne? CMK ne? Hukuk ne? En tehlikelisi bunlardır işte. Hırsızlık, yüzsüzlük ikiyüzlülük riyakarlıkta sınır yok. Türk siyasal İslamcısı bu. Siyasal İslamcı o kadar fırıldaktır ki her ayeti kendi içinde değerlendirir. Biz kültürel Müslümanız, siyasal İslamcı değiliz.”

"HZ. MUHAMMED TORUNLARI HIRSIZLIK YAPSIN DİYE YOLA ÇIKMADI"

“1400 yıl önce hazreti peygamber adına İslam adına atılan adımları bugünle kıyaslamayın. Hz. Muhammed’in o günkü kıyaslamaları bugünkü AİHM değerindedir. O gün cahiliye yaşanırken bir alternatif sunuyordu Hz. Muhammed, yoksullar üzerine inşa ediyordu. İnananlarla putperestleri aynı sözleşmenin altında birleştiren bir peygamberden söz ediyoruz. Hz. Muhammed bugün yaşasaydı İstanbul Sözleşmesi’nden, BM sözleşmelerinden daha ileri bir sözleşme yapardı. Söyledikleri devrimciliktir. Hz. Muhammed dönemin en büyük sosyalistlerindendir. Yoksulun yanında emekçinin yanındadır. Serveti yoktur. Bugün dünyanın en lüks saraylarını yapanlar en büyük ihalelerini alanlar ve yoksul halka en büyük zulmü reva görenler Müslüman mıdır? Hz. Muhammed '1400 yıl sonra benim torunlarım hırsızlık yapsın, yolsuzluk yapsın' diye yola çıkmadı. Bir Müslüman hem bunu bilip hem de aksini yaşıyorsa dünyanın en tehlikeli tiplerinden biridir."

"HEBA ETTİLER…"

"3 Kasım 2002’de AKP tek başına iktidara geldi. İslam dünyasında heyecan yarattı, İslam artı demokrasi birlikte olabilecek mi diye heyecan yarattı. 1400 yıl o ezilmişlikler ve 300 yıldır batının kurduğu hegemonyanın kırılması şansını kendi çıkarları uğruna heba ettiler. İslam artı demokrasi artı insan haklarının bir arada olamayacağını kanıtladılar. Bu deneyimi rezil rüsva ettiler. Getirdiler Dilan Polatlara, Fatih Terimlere, Sedat Pekerlere, Alaattin Çakıcılara, Süleyman Soylulara teslim ettiler. Ali Ağaoğlu’na, Cengiz Holding’e teslim ettiler. Yüreğimde şu kadar Allah korkusu olan her sosyalist, her Türk her Kürt karşı karşıya olduğumuz tehlikenin farlında olmalıdır."

"TÜRK GENCİNİ -20 DERECEYE SAVAŞA GÖNDERECEĞİNİZE İMRALI'YA HEYET GÖNDERİN"

"Açık söyleyeyim, ben Öcalan biatçısı değilim. 8 defa görüştüm, gençliğimden beri okurum. İmralı'da olmasına rağmen bir demokratik çözüm perspektifidir geliştirdi. Ya Abdullah Öcalan radikal dinci olsaydı, ırkçı olsaydı ya radikal dinci milliyetçi olsaydı. Türkiye nereye dönerdi? Bunun kıymetini bilmiyorlar mı? Sayın Öcalan dediğimizde kıyameti koparıyorlar, Sayın Kenan Evren desek bir şey demezler. Ki burada Abdullah Öcalan'ın PKK'yi kuruluş sürecini sonrasını tartışacak değilim. Kendisi kendi yargılamasında özeleştirisini de verdi, çözüm önerilerini de sundu. Kuru kuruya şeyh-mürit ilişkisi değil bizimkisi. Okuduğumuz, tanıdığımız, anladığımız için söylüyoruz. Kürtler için de Türkiye için de bir şanstır Öcalan. Bu şansı değerlendirin. Türk gencini -20 dereceye savaşa göndereceğinize İmralı’ya heyet gönderin. Kıyamet mi kopar? Çocuklar yaşasın, bunu anlatmaya çalışıyoruz, bunu istiyoruz. Bu aydınlık zihniyetin yenilmemesi için yaptığımız çağrıdır. Bizim dünya görüşümüz, insana yaklaşımımız budur.”

Duruşma yarın saat 10.00’da devam edecek. (Ankara/MA)

ÖNCEKİ HABER

Boğaziçi’nde fakültelerinin yeniden yapılandırılması kararına tepki: Tepeden inme karar verme anlayışının sonucu

SONRAKİ HABER

SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği Yılın Kadınlarını seçiyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa