İşçiler neden EMEP'e üye olduklarını anlattı: "Sermaye değil işçi sınıfı büyümeli" dedim
Emek Partisinin 10. Kongresine katılan işçilerle partiye neden üye olduklarını ve hayatlarında neler değiştiğini konuştuk.
Fotoğraf: Evrensel
Kübra KIRIMLI
Ankara
Emek Partisinin (EMEP) 10. Kongresinde, Türkiye’nin birçok yerinden gelen işçilerin ve direnişlerinin heyecanı dikkat çekiciydi. Bu nedenle birçok ilden işçiyle EMEP’e neden üye olduklarını ve hayatlarında neler değiştiğini konuştuk. İşçilerin hepsi bireysel çabaların değil, örgütlü mücadelenin önemini kavradıklarını anlatırken, deri işçisi Murat, “Sermaye büyüyüp, baskı ve sömürüye devam ederken; işçi sınıfı da büyümeli diyerek örgütlenme kararı aldım” dedi.
"ESKİDEN SİYASETLE İLGİLENMEZDİM"
İşçiliğe küçük yaşlarda başlayan Ahmet, kongreye Kayseri’den gelmiş. İş yerindeki arkadaşları aracılığıyla EMEP ile tanışan Ahmet, kongreye gelme nedenini şöyle anlatıyor: “Buraya katılma gerekçem; patron baskısı ile hükümetin işçilere dönük olumsuz politikaları oldu. Partiyle tanıştıktan sonra hayata dönük bakış açım değişti. Eskiden siyaseti takip etmezdim ancak şimdi devletin politikalarını daha yakından izler oldum. İşçi sınıfının herkesten daha güçlü olduğunu anladım. Birlik ve beraberlik içerisinde kazanacağımızı artık biliyorum.”
"ETF DİRENİŞİNDE PARTİME DÖNDÜM"
Tekstil İşçisi Muharrem Yiğit, EYT’den yararlanarak emekli olmuş ama hâlâ küçük bir atölyede çalışıyor. Uzun süre önce partiyle kopan bağının ETF Tekstil direnişinde yeniden tazelendiğini anlatan Yiğit, ETF direnişinde partinin desteğinin büyük olduğunu şöyle anlatıyor: “Direnişte olan tüm işçiler partimizin işçilerle kurduğu bağı gördü. Partimiz her gün direniş alanında bizimle birlikte beraberdi. Biz o süreçte 7/24 nöbet tutuyorduk. Fabrikadan malların çıkmasını istemiyorduk; çünkü kapanan bir fabrikaydı. Tazminat haklarımızı vermediler. Halen yasal sürecimiz de devam ediyor. Burada parti; çadırımızı, masamızı, ocağımızı, tüpümüzü getirdi. Sadece bunlarla değil, tüm gücüyle yanımızda oldu. Evrensel her gün haberlerimizi yaptı. Bizi kamuoyuna duyurdu. Ben de bu süreçte yeniden partimle bağımı kurdum. Birkaç arkadaşımızı da partili yaptık.” Örgütlü bir işçi olmanın hayatına etkisini anlatan Yiğit, gülerek “Örgütlü hareket edince ya hep birlikte kazanıyoruz ya da hep birlikte kaybediyoruz” diyor.
"ZOR OLAN ÖRGÜTLÜ DEĞİL, BİREYSEL MÜCADELE"
Murat Aydoğdu da ETF direnişinde partiyle tanışanlardan. İlk kez EMEP’in kongresine katılmış. Sınıf mücadelesinin büyümesi gerektiğini, sermayenin her yönüyle işçi sınıfı üzerinde baskı ve sömürüyü sürdürdüğünü söyleyen Aydoğdu, şöyle devam ediyor: “Biz işçiler bireysel bir tutum alarak, örgütlü mücadeleden de uzak durarak zor olandan kaçtığımızı düşünüyoruz. Halbuki biz asıl o zaman zoru tercih ediyoruz. Çünkü sermaye ve kapitalist sistem bu sömürü düzenini bize dayatmaya devam ediyor ve güç kazanıyor. Halbuki işçiler olarak örgütlü mücadeleyi tercih ederek, sermayenin dayattığı sömürü düzenine karşı kazanımlar elde edebiliriz. Hatta işçi sınıfı kendi iktidarında yürüyebilir. Bunu partisiyle yapabilir.”
"ŞİRECİ GREVİNDE ANLADIM Kİ BENİM YERİM EMEK PARTİSİ"
Gaziantep’ten gelen Şireci Tekstil işçisi, ataması yapılmayan bir coğrafya öğretmeni. Emek Partisi ile Şireci’de yaptıkları grevde tanıştığını anlatıyor: “O zaman anladım ki bu yola Emek Partisi ile devam edecektim. Temmuz ayından beri EMEP’liyim. Sonuç olarak hepimiz emekçiyiz ve emekçinin yanında yer alan tek bir parti var o da Emek Partisi. Örgütlü olmadan da önce ister fabrika isterse sosyal hayatta örgütlü olmanın önemini anlıyordum. Örgütlü olmak bize güç kazandırıyor. Bir çekirgenin bir ekin tarlasına etkisi azdır, ama binlerce çekirge bir tarlaya girince farklı sonuç verir. Benim işçi kardeşlerime sözüm şudur; örgütlenin!”
"ANLADIM Kİ BİNLERCE İNSAN ARKAMIZDAYMIŞ"
Urfa’da hâlâ direnişte olan Özak işçileri Halil ve Seher, EMEP üyesi değil. Ancak direniş onlara da çok şey öğretmiş. Halil, “Artık arkamızda milyonlarca insanın var olduğunu biliyoruz” diyor. İşten atılan ilk işçi Seher ise grevle birlikte nasıl güçlü olduklarını anlamasını şöyle anlatıyor: “Ben tek başıma 450 işçinin önünde durdum. Anladım ki 450 işçi de yalnız değilmiş. Binlerce insan arkamızdaymış. Bir kez daha buradan ancak birleşirsek kazanacağımızı söylemek isterim.”