29 Aralık 2023 04:00

Eğitim Sen 12. Olağan Kongresinin ardından: Yüzümüzü iş yerlerine dönmeliyiz

"Kongre dönemlerinde; iş yerlerinden başlayarak sendikal hareketin ve mücadele sorunlarının tartışıldığı, önümüzdeki döneme ilişkin bu kapsamda kararların alındığı bir süreç işletilmesi gerekirdi."

Evrensel

Paylaş

Kemal YADIRGI

Eğitim Sen 12. Genel Kurulu Delegesi

15 Eylül’de başlayan Eğitim Sen kongreleri, ilçe ve şube (il) kongrelerin ardından 22-23-24 Aralık tarihinde yapılan genel kongre ile sonuçlandı. Üç aylık süreç içinde örgütlenen Eğitim Sen kongrelerini, emekçilerin mücadelesi ve sendikal hareketin durumu ve geleceği açısından değerlendirmek önemli olacaktır.

Kongre dönemleri; iki kongre arasındaki sürecin değerlendirildiği, iş yerlerinden başlayarak emekçilerin sorunlarını ve taleplerini dillendirdiği, iş yerlerinde öne çıkan taleplerin önce ilçe kongrelerinde sonra da şube kongrelerinde tartışıldığı bir süreç olarak değerlendirilmesi gerekir. Eğitim Sen’in kongrelerine bu açıdan bakıldığında olumlu olarak söyleyebileceğimiz çok az şey vardır. Özellikle ilçe kongreleri ve ardından şube kongreleri değerlendirildiğinde durumun iç açıcı olmadığı belirtilmelidir. Birçok bölgede ilçe yürütme kurullarına ve şube kurullarına aday bulunmakta zorlanıldığı görülmektedir. Birçok ilçede yürütme kurulları oluşturulamadığı için kongre tarihleri bir hafta sonrasına ertelenmiştir.

EMEKÇİLER GİDEREK UZAKLAŞIYOR

Kongre dönemlerinde; iş yerlerinden başlayarak sendikal hareketin ve mücadele sorunlarının tartışıldığı, önümüzdeki döneme ilişkin bu kapsamda kararların alındığı bir süreç işletilmesi gerekirdi. Ancak uzun süredir Eğitim Sen eylem ve etkinlik kararları merkezi olarak alınmakta, emekçilerin iş yerinden başlayarak taleplerini ve görüşlerini almak yerine, emekçilerin iradesine dayanmadan, ki siyaseten oluşturulan ‘meclis’ türü organlarda belli sayıda kişinin katıldığı kararlar alınmaktadır.

Emekçiler söz yetki ve karar sahibi olmadıkları bu eylemlere katılmamakta ve sendikamız ne yazık ki giderek emekçilerden uzaklaşmaktadır. Pandemi ile birlikte başlayan eve kapanmanın ve bireyci eğilimlerin elbette ki örgütlenme üzerinde belli ölçüde etkisi vardır. Ancak sendikalara ve örgütlenmeye olan güvensizliği bununla açıklamak mümkün değildir.

Bu bağlamda ilçe ve il kongrelerine delege katılımı nicel olarak çok zayıf olmuş, kongreler emekçilerin sorunlarını tartışmaktan çok tüzük gereği zorunlu olan gündemlerin tamamlandığı yerler olmuştur.

Öyle ki birçok kongrede çalışma raporları üzerine söz alan delege sayısı bir elin parmaklarını geçmemiştir. Böyle bir süreçte sendika içindeki çeşitli grupların anlaşmaları üzerine şekillenen yürütme kurulları ve seçilen üst kurul delegeleri ile genel kongreye gidilmiştir.

SENDİKAYI SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLÜ OLARAK ELE ALMAK

Uzun yıllardır sendikaya egemen olan ve sendikanın geldiği yerde en büyük payı olan Demokratik Emek Platformu (DEMEP) konuşmalarını esas olarak kadın, çevre, ekoloji, dil, kültür, cinsel yönelim, KHK ve ihraçlar üzerine oluşturdu.

DEMEP adına yapılan konuşmalarda sınıf ve emek kavramlarından özenle kaçınıldı. Sınıf mücadelesi ve sınıf kavramının mücadeleyi daralttığı, koşulların değiştiği, eski sınıf sendikacılığı anlayışıyla gidilemeyeceği söylendi.

Ücret mücadelesinin küçümsendiği, sınıf sendikacılığının ücret mücadelesinden ibaret olduğu ve toplumsal muhalefeti geliştiremediği üzerinde konuşuldu. Öyle ki diyalektik tarihsel materyalist anlayışın “Tarih sınıf mücadeleleri tarihidir” tezinin yerine “Tarih kadın mücadelelerinin tarihidir” tezi geçirildi.

Sendikalarda uzun süredir tartışma konusu olan ‘danışma meclisi’, ‘şube kadın meclisi’, ‘genel kadın meclisi’, ‘eş başkanlık’ gibi siyaseten oluşturulmuş yapılar hararetle savunuldu.

Olayı dışarıdan izleyen biri, bir emek örgütünün genel kurulu değil de bir kadın derneğinin genel kurulu olduğunu sanırdı.

DEMEP, sendikanın bir emek örgütü olduğunu ve sermayenin sömürüsünü sınırlandıran, sınıfın iktidar mücadelesinde ‘volan kayışı’ görevi gören, sınıfın ilk ve en eski birliği olduğu gerçeğini reddederek, onu bir ‘sivil toplum örgütü’, ‘muhalefet örgütü’ olarak görüyor. Emekçilerin birliği, mücadelesi yerine ‘çeşitli kimliklerin’, ‘ötekileştirilenlerin’ birlikte muhalefetini geliştirmeyi esas alıyor.

Bununla da yetinmeyerek sınıf örgütünü cinsiyetçi bir ayrıma tabi tutarak sendikada ayrı bir bütçesi ve karar organı olan ‘kadın sendikası’ kurmak için çabalıyor. Emek Hareketinden gelen eleştirileri ‘kadın karşıtlığı’ olarak niteleyip bunun üzerinden hamaset yapıyor.

‘SINIF VE KİTLE SENDİKACILIĞI’ KAVRAMI

Sendika içinde uzun yıllar DEMEP ile yönetim organlarını ve başkanlığı paylaşan Devrimci Sendikal Dayanışma (DSD) ise rapor üzerine eleştirilerini yarım ağızla dile getirmekle yetindi.

DSD adına yapılan konuşmalarda “laiklik ve kamuculuk’ vurgusu öne çıktı. Emekçilerin iradesi dışında oluşturulan ‘meclislere’ doğrudan karşı duruş göstermeyen DSD, ‘sınıf ve kitle sendikacılığı’ kavramını savundu. Sınıf sendikacılığı kavramını muğlaklaştırarak, işçi sınıfının devrimci rolünü inkar eden, döneme göre sınıfın yerine farklı toplumsal kesimleri öne çıkaran bu anlayışın kongredeki tutumu söylediklerimizi kanıtlar niteliktedir. Emekçilerin iradesine dayanmayan ‘kadın meclisleri, eş başkanlık’ vb. üzerine onay veren bir tutum içinde oldular. Sınıf dışı toplumsal hareket sendikacılığı ile uzlaşma yoluna gittiler. Kongrede yürütülen tartışmalar kamu emekçileri alanında iki sendikal çizginin ifadesi olmuştur; sınıf sendikacılığı ve toplumsal hareket sendikacılığı.

MÜCADELE İŞ YERLERİNDEN ÖRGÜTLENMELİ

Emek Hareketi; sendikanın emekçilerden ve emekçilerin gündeminden uzaklaştığı tespitini yaptı. Sendikanın iş yerlerinden koptuğunu belirten Emek Hareketi; “Yüzümüzü iş yerlerine dönmeliyiz” dedi. Emek Hareketi; sendikaların tarihsel süreç içinde oluştuğunu ve işçi sınıfının sömürüyü sınırlandırma ve iktidar mücadelesinde önemli bir işlevi olduğunu hatırlattı.

Emek Hareketinin sendikada siyaseten oluşturulan ‘ara organlara’ yönelik eleştirileri toplumsal hareket sendikacılığı savunucuları tarafından tepkiyle karşılandı. Özellikle ‘kadın meclisi ve eş başkanlık’ gibi bugüne kadar pratikte kadınların sendikalara katılımında bir katkısı olmayan işlevsiz organların şiddetle savunulması, sendikada eleştiri ve öz eleştirinin yok edildiğini gösterdi.

Son üç yıldır sendikaya egemen olan sınıf dışı ‘toplumsal hareket sendikacılığını’ savunanlar öz eleştiri vermek bir yana çoğunluğuna dayanarak “Bu sendikanın sahibi benim” tutumuyla hareket etti. Mücadele pratiğinden edindiği izlenimlerini aktaran ve sendikanın emekçilerden, iş yerlerinden koptuğunu dile getiren bir kadın delegenin konuşmasının kesilmek istenmesi de gelinen yerin ibretlik göstergesidir.

Eğitim Sen 12. Olağan Genel Kurulunda ortaya çıkan tablo gerçek bir sınıf sendikası için mücadelenin iş yerlerinden başlayarak yeniden örgütlenmesi görevini önümüze koyuyor.

Uzun yıllardır sendikaya egemen olan sınıf dışı toplumsal hareket sendikacılığı anlayışını kırmanın yolu iş yerlerinden başlayarak emekçileri birleştiren, iş yerlerini tek bir sendika gibi örgütleyen, emekçileri ortak talepleri etrafında ortak mücadeleye çağıran bir sendikal anlayışı hayata geçirmekle mümkündür.

Tek adam rejiminin orta vadeli programı (OVP) ve 12. kalkınma planıyla açıkça ilan ettiği şey; emekçiye saldırı ve sermayeyi kalkındırma planıdır. Emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının kötü olduğu, özellikle büyük kentlerde barınma ve sağlıklı beslenmenin giderek zorlaştığı, emekçilerin yaşamlarını sürdürmek için ek işler yapmak zorunda bırakıldığı bir süreçten geçiyoruz.

OVP ve 12. kalkınma planını hayata geçirmek isteyen tek adam rejimi yasal ve anayasal hakları da rafa kaldırmak istemektedir. Böylesi bir saldırıya karşı bütün emekçileri birleştiren bir politikayı hayata geçirmek gerekir. Sermayenin bütün güçleriyle tek merkezden emekçilere saldırdığı bir ortamda, yapılması gereken sermaye cephesine karşı emekçilerin birleşik, örgütlü mücadele cephesini kurmaktır.

Eğitim Sen’in 12. Olağan Kongresinde yaşananlar böyle bir mücadelenin ortaya çıkarılması görevinin sınıf sendikacılığı anlayışıyla mümkün olacağını göstermiştir. Bu bağlamda; bulunduğumuz şube ve temsilciliklerde emekçilerin birliğini ve birleşik mücadelesini örmek için her olanağı kullanmalıyız.

ÖZAK İŞÇİLERİ YOLUMUZU AYDINLATIYOR

Yaklaşık bir aydır sendika seçme özgürlüğü ve işten atılan arkadaşlarının işe iadesi için direnen Özak işçileri yürümemiz gereken yolu gösteriyor.

İş birlikçi sarı sendikacıların yönettiği Öz İplik-İş’ten istifa ederek BİRTEK-SEN’e üye olmaları ile birlikte kadın işçi arkadaşlarının işten atılmasına karşı iş bırakarak direnişe geçen Özak işçileri yalnızca patronun baskısına değil, polisi, jandarması, valisi ve müftüsü ile devletin bütün aygıtlarına karşı direniyor. Özak işçisi ekmeği için çıktığı bu yolda dostlarını ve düşmanlarını daha iyi tanıyor.

Düne kadar AKP ve MHP gibi sınıf düşmanı partilere oy verdiklerini söyleyen işçiler; “Ekmek mücadelemizde yanımızda olmayanlar seçim zamanı kapımızı çalmasınlar” diyor.

KADINLAR DİRENİŞİN ÖNCÜSÜ

“Ekmek mücadelesi, sınıf mücadelesi daraltır” diyen toplumsal hareket, sendikacılığı Özak işçilerinden öğrenmelidir. Türkiye’de feodal ilişkilerin hâlâ hüküm sürdüğü, kadınların erkeklerden izin almaksızın sinemaya bile gidemediği Urfa’da Özak işçisi kadınlar bir aydır sokakta devlet şiddetine karşı direniyor.

Direnişlerin 15. gününde Evrensel’e röportaj veren bir işçi kadın, “Kendimi çok güçlü hissediyorum” diyor. Dün kimi çekinceleri olan kadın, bugün panzeri, copu, biber gazıyla üzerine yürüyen devlet aygıtının karşısında dimdik duruyor. Ekmekleri için, sendika özgürlükleri için direnişe başlayan kadınlar yanlarındaki erkek yoldaşlarıyla kol kola, omuz omuza gelerek; belki de eşit, özgür, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya mücadelesi içinde olduklarının da farkında değiller. Özak işçileri, Eğitim Sen Genel Kurulunda mücadeleye ilişkin yaşanan tartışmalara sınıf mücadelesi cephesinden verilecek en iyi yanıtı veriyorlar.

Türkiye’de işçi ve kamu emekçileri sendikalarına hakim olan sınıf dışı akımlara ve sendikal bürokrasiye karşı mücadele ancak sınıfın içinden, iş yerlerinden başlayarak, sınıfın birliğini ve birleşik mücadelesini kurmakla mümkündür.

İşçi ve emekçilerin sömürü ve zulüm düzeni olan kapitalizmden kurtuluşu ve sınıfın iktidar mücadelesinde sınıf sendikaları ‘volan kayışı’ olma rolünü sürdürüyor.

GEÇMİŞ SÜRECİN ÖZ ELEŞTİRİSİNE RASTLANMADI

Kongre yeri için; şehir merkezi dışında, şehri bilenlerin bile ulaşmakta zorlandıkları gözden ırak bir otel seçilmişti. Üç gün süren kongrenin ilk günü konukların konuşmaları, sinevizyon gösterimi, çalışma ve mali raporun okunması ile sona erdi.

Bir emek örgütünün kongresinde; direnişte olan iş yerlerinden bir işçinin, bir emekçinin davet edilmemiş olması, bunun düşünülmemiş olması daha başlarken kongrenin eksik başlaması demekti.

312 sayfadan oluşan çalışma raporunda; son üç yılda dünya ve Türkiye’de yaşanan ekonomik ve siyasi gelişmelerin tespiti ve çoğu basın açıklaması şeklinde eylem ve etkinlikler, çeşitli görüşmeler, hukuksal süreçler anlatılmaktadır. Ancak geçmiş sürece ilişkin bir öz eleştiriye rastlanılmamaktadır.

ÖNCEKİ HABER

Yapı-Yol Sen, Bursa’da kamu çalışanlarına dönük şiddeti protesto etti

SONRAKİ HABER

Kayıp üniversite öğrencisinin cansız bedeni bulundu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa