Ahmet Şık'tan "şantaj" iddiası: Can Atalay kararının Sinan Ateş suikastıyla ilgisi var mı?
TİP Milletvekili Ahmet Şık: "Can Atalay'la ilgili olarak, anayasayı ilga etme suçunu işleyen bu yargı tasarrufunun, Sinan Ateş suikastıyla bir ilgisi var mıdır yok mudur?"
Ahmet Şık | Fotoğraf: TİP Basın Bürosu
Adalet İçin Hukukçular'ın çağrısıyla Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi önünde bir araya gelen avukatlar, meslektaşları TİP Hatay Milletvekili Can Atalay’ın Anayasa Mahkemesi kararına rağmen tahliye edilmemesini protesto etti.
Eylemde konuşan TİP Milletvekili Ahmet Şık, dikkat çekici bir iddia ortaya attı. İktidara, Can Atalay kararının Sinan Ateş suikastıyla ilgilisi olup olmadığını soran Şık, "Atalay bir iktidar kavgasının parçası olarak içeride tutulmaya devam mı edilmektedir" ifadelerini kullandı.
Ahmet Şık'ın soru olarak yönelttiği iddiaya göre; MHP'nin üst düzey bir yöneticisi ile Ülkü Ocaklarının üst düzey bir yöneticisi arasında, Sinan Ateş'e yönelik bir saldırı planlamasına dair konuşmalar geçti. İddiaya göre bu konuşmalar, Ateş soruşturmasını yürüten savcı tarafından, avukat olan zanlılardan birinin telefonunda ele geçirildi.
Şık, Ateş suikastındaki MHP bağlantıları nedeniyle AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın, "iktidarın küçük ortağına" Cumhurbaşkanlığı seçimindeki "yüzde 50+1" sisteminde değişikliğe gitme yönünde "şantaj" yapıp yapmadığını da sordu.
ŞIK'IN AKP, MHP VE ADALET BAKANI'NA YÖNELTTİĞİ SORULAR
Ahmet Şık'ın eylemdeki konuşmasının ilgili bölümü şöyle:
"Mevzunun iktidarla ilgili kısmına dair bazı sorular soracağım.
Biliyorsunuz Ülkü Ocaklarının eski başkanı Sinan Ateş öldürüldü. İktidarın ortağı MHP ile bağları olan birtakım tetikçiler ve onlarla ilintili geçen dönem milletvekili olarak Mecliste de olan birinin de adının karıştığı bir dosyayla ilgili soruşturma var.
İktidarın küçük kanadına ve iktidarın kendisine, Adalet Bakanı'na soruyorum: Can Atalay'la ilgili olarak, anayasayı ilga etme suçunu işleyen bu yargı tasarrufunun, Sinan Ateş suikastıyla bir ilgisi var mıdır yok mudur?
Sinan Ateş soruşturmasını yürüten savcının, avukat olan zanlılardan birinin telefonunda ele geçirdiği; MHP'nin üst düzey bir yöneticisi ile Ülkü Ocaklarının üst düzey bir yöneticisi arasında Sinan Ateş'e yönelik bir saldırı planlamasına dair konuşmalarının tespit edilmesiyle ilgisi var mıdır?
İktidarın AKP kanadına, bu krizi önünde bulan ve fırsata çevirmeye çalışan Recep Tayyip Erdoğan'a sesleniyorum: Bu krizden yola çıkarak Cumhurbaşkanlığı seçimine dair yüzde 40 tartışması başlatan Erdoğan; kendi iktidarının küçük ortağına, Sinan Ateş suikastındaki MHP bağlantıları nedeniyle, Cumhurbaşkanlığı seçiminde bir değişikliğe gitmek yönünden şantaj mı yapıyordur?
Ve Can Atalay, böyle bir iktidar kavgasının, böyle berbat bir yargı düzeninin parçası olarak, bir kanunsuzluğun esiri olarak içeride tutulmaya devam mı edilmektedir?
Bu soruların aynısını, sadece Can Atalay için değil, Çiğdem Mater için, Osman Kavala için, Tayfun [Kahraman] için, Mine [Özerden] için, Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak için, seçilmiş Kürt siyasetçilerin hepsi için, herhangi bir hukuksuzluğun esiri, siyasi rehinesi olarak içeride tutulan herkes için sorması gerekiyor."
SORUŞTURMADAKİ MHP'Lİ ESKİ VEKİL KİM?
Ahmet Şık, konuşmasında soruşturmadaki eski MHP milletvekilinin adını vermedi ancak akla gelen bir isim var.
Sinan Ateş cinayetinin şüphelilerinden Tolgahan Demirbaş, dönemin MHP Milletvekili Olcay Kılavuz'un evinde gözaltına alınıp serbest bırakılmıştı. Kılavuz'un cinayetten 4 gün önce dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'yu ziyaret ettiği ortaya çıkmıştı.
Soruşturma kapsamında daha sonra Tolgahan Demirbaş ile Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Emre Yüksel de tutuklanmıştı.
SORUŞTURMADAKİ AVUKAT KİM?
Ahmet Şık'ın ismini vermediği ancak "Avukat olan zanlılardan biri" dediği kişi için ise ilk akla gelen isim Serdar Öktem.
2015 yılında MHP’den milletvekili adayı olan avukat Serdar Öktem, Sinan Ateş cinayeti soruşturmasında tutuklanmıştı.
YÜZDE 50+1 TARTIŞMASININ YENİDEN GÖNDEME GELİŞİ
AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2017 yılında mühürsüz oylar geçerli sayılarak yapılan anayasa değişikliği ile getirilen "yüzde 50+1"i 18 Kasım'da yeniden tartışmaya açmıştı. "Mevcutta 50+1 mecburiyeti partileri yanlış yollara sevk ediyor. Kimin eli, kimin cebinde belli değil" diyen Erdoğan, "oyların çoğunluğunu alan” adayın seçilmesini önermişti.
Erdoğan'ın bu çıkışı, Yargıtay'ın AYM'nin ilk Can Atalay kararını tanımaması üzerine başlayan tartışmalar sonrasında gelmişti.
Bahçeli'nin yanıtı ise "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi işi bitince buruşturulup bir köşeye atılacak tek kullanımlık konjonktürel bir reçete hiç değildir. Bu sistemin demokratik meşruiyet temeli yüzde 50+1'dir. Milletvekili seçmiyoruz, belediye başkanı seçmiyoruz, muhtar seçmiyoruz, cumhurun bütününü temsil edecek cumhurbaşkanını seçiyoruz" olmuştu. Bahçeli, "Ancak Cumhur İttifakı olarak konuşup tartışarak, orta yolun, makul çözümün, yeni sistemin doğasını zedelemeyecek tamirat ve onarımının karşılıklı anlayış ve uzlaşıyla yapılacağının inancına ve iradesine de sahibiz" diye de eklemişti.
Bu tartışmalar sonrasında Bahçeli ve Erdoğan bir araya gelmiş, ardından MHP ve AKP'ın yerel seçimlerde 30 büyükşehir ve 29 ilde iş birliği yapacağı duyurulmuştu. Yüzde 50+1 tartışması ise gündemde tutulmaya devam edilmemişti.
CAN ATALAY HAKKINDAKİ YARGI SÜRECİ
AYM, Gezi davasında hakkında 18 yıl hapis cezası verilen tutuklu milletvekili Can Atalay'ın ilk bireysel başvurusunu 25 Ekim'de değerlendirdi. AYM, Atalay'ın "seçilme ve siyasi faaliyette bulunma" ve "kişi hürriyeti ve güvenliği" hakkının ihlal edildiğine hükmetti. 50 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmeden AYM, ihlalin ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına, yargılamada durma kararı verilmesine ve hükmün infazının durdurularak Atalay’ın tahliye edilmesine karar verdi.
AYM, ihlal kararını 25 Ekim’de İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesine gönderdi. Tahliye kararı vermeyen İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 27 Ekim’de dosyayı Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderdi.
Yargıtay 3’üncü Dairesi, 1 Kasım’da mahkemeye bir yazı göndererek kendilerine gönderilen yazının bir "müzekkere" olduğunu söyleyip dosyanın gönderilmesiyle ilgili bir karar verilmesini istedi.
Bunun üzerine İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi dosyanın Yargıtaya gönderilmesi kararı aldı, 2 Kasım'da mahkeme dosyasıyla ilgili 28 adet kelepçeli çuvalı Yargıtay’a yolladı.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 8 Kasım'da AYM'nin kararına "uymama" ve Can Atalay'ın serbest bırakılması yönünde oy kullanan AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunulması yönünde bir karar aldı.
Karar, hukukçular, Türkiye Barolar Birliği ve siyasi partiler tarafından "Anayasal düzeni değiştirme teşebbüsü" ve "Hukuk devletine yapılmış bir darbe" olarak değerlendirilerek tepkiyle karşılandı.
Avukatlar, Atalay için AYM'ye ikinci kez bireysel başvuru yaptı. AYM Genel Kurulu ikinci kez oy çokluğuyla hak ihlali kararı verdi.
Karara ilişkin, "Anayasa’nın 67. Maddesinde güvence altına alınan seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı ile 19. Maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının 3 karşı oy ve oyçokluğu ile ihlal edildiğine karar verilmiştir" açıklaması yapıldı.
AYM, ilk ihlal kararını 5'e karşı 9 oyla almıştı. İkinci ihlal kararında ise bu sayı 3'e 11 oldu.
İkinci ihlal kararını dün görüşen İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, dosyayı bir kez daha Yargıtay'a gönderdi. (İstanbul/EVRENSEL)