Almanak 2023 | Tarikatlarla eğitim, patronlarla sömürü
İktidar, eğitimde tarikatlara alan açarken öğrenciler de ucuz işçi olarak patronlara sunuluyor. Bu sistemin sonucu olarak milyonlarca genç ne işte ne de eğitimde yer alıyor.
Fotoğraf: Pixabay
Vural NASUHBEYOĞLU
“Sizin ‘tarikat, cemaat’ dediğiniz, bizim ‘STK’ dediğimiz yapılarla protokolümüz vardır. Ben bu protokollerle bize destek olanlara da teşekkür ediyorum. Onlarla protokol yapmaya da devam edeceğiz. Uyanın artık uyanın. Türkiye eski Türkiye değil”
Bu sözler Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e ait.
Eğitim alanında uygulamaya konulan dini ve gerici uygulamalar artık ayan beyan ortada.
Uzun süredir Milli Eğitim Bakanlığının (MEB) attığı her adımın altından dini bir uygulama çıkıyor.
Geçtiğimiz yıl 20. Milli Eğitim Şûrasında tüm itirazlara rağmen okul öncesinde 4-6 yaş grubuna dine eğitimi verilmesi kararlaştırılmıştı. Bu yıl okul öncesine mescit açma şartı getirildi.
MEB bu yıla daha hızlı başladı. Diyanet İşleri Başkanlığı ile iş birliği çerçevesinde ‘Çevreme duyarlıyım, değerlerime sahip çıkıyorum’ (ÇEDES) uygulamasıyla okullara ‘manevi danışman’ adı altında imam, vaiz ve Kur’an kursu öğrencilerinin atanmasının yolu açıldı.
Zorunlu din dersinin yanına 4 yeni seçmeli din dersi de eklendi. MEB’in bir diğer icadı ise ‘Türk sosyal hayatında aile’ dersi oldu. Ders kapsamında ‘ailenin fıtrata’ uygunluğu İslam hukuku referansıyla çocuklara anlatılacak.
Hatta MEB, depreme hazırlığı da ‘maneviyatla’ önleme iddiasıyla çalıştay düzenledi.
Şimdi daha köklü yeni bir müfredat hazırlığı var. Müfredatın ruhundaki dini referanslar sır değil. Sızan bilgilere göre ilkokulda okutulacak ‘Temel yaşam becerileri’ dersinin İletişim bölümünde “Hz. Muhammed’in beden dili”, eleştirel düşünme bölümünde ise “tefekkür (Allah’ı düşünmek)” gibi içeriklerin yer alması bekleniyor.
MEB, eğitimi Diyanet İşleri Başkanlığı ve tarikatlara taşere ederken Türkiye’de cami sayısı (89 bin 302), devlet okulu sayısını (60 bin 734) geçti. Okul yetersizliği nedeniyle kalabalık sınıflara, ikili eğitim sistemiyle karanlıkta okula gidip gelmeye mahkum olan öğrenciler deprem bölgesinde ise halen konteyner okullarda eğitime devam ediyor.
Dini derslerin arttığı sosyoloji, psikoloji, mantık gibi derslerin yanı sıra müzik, beden, resim gibi güzel sanatlar derslerinin dışlandığı eğitimde akademik başarı da gerilemeye devam ediyor. Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütünün (OECD) düzenlediği ‘uluslararası öğrenci değerlendirme programı (PISA)’ sonuçları Türkiye’nin matematik, fen hatta okuma becerisi gibi alanlarında OECD ortalamasının altında kaldığını ortaya koyuyor. Sonuçlar, ülkedeki verilerle de uyumlu. Bu yıl üniversiteye giriş sınavında baraj kaldırılarak eksi net yapanların üniversiteye girmesinin yolu açıldı. Her ile bir üniversite şiarıyla ‘kasaba üniversitesi’ sayısı çoğalıp üniversite sayısı 200’ü aşarken diplomalı işsiz sayısı da katlanıyor.
Liselere giriş sınavında ise MEB’in belirlediği ‘nitelikli okul’ sayısı sadece yüzde 10’a denk geliyor. Öğrencilerin yüzde 90’ının bahtına ise ‘niteliksiz’ okul düşüyor.
MESEM: SÖMÜRÜ MERKEZLERİ
AKP’nin eğitimdeki bu gerici adımları piyasacı uygulamalarla da kopmaz bir bağa sahip. Tarikatları okullara sokanlar öğrencileri de patronların ayağına götürüyor. Bunun için son icatlardan biri de mesleki eğitim merkezleri (MESEM). MESEM’ler aracılığıyla tüm ortaokul ve lise öğrencileri patronlara ucuz iş gücü olarak sunuluyor. Derinleşen yoksullukla birlikte kısa sürede 1.5 milyona yakın öğrenci 4 gün sanayide, fabrikada, atölyede patronlara çalışıyor. Bu adımla çocuk işçiliği de resmileşiyor. Patronlara hizmet eden çocukların ücreti de (kalfalar için asgari ücretin yarısı, çıraklar için 3’te 1’i) devlet tarafından ödeniyor. Ama 4 çocuktan birinin okula aç gittiği ve çocuk yoksulluğunda Kolombiya’dan sonra 2. sırada olan Türkiye’de iktidar, patronlara saçtığı paraları okullarda 1 öğün yemek vereceği çocuklardan esirgemeye devam ediyor. Bütçeden ‘aslan payını’ eğitime ayırdığını iddia edenler kaynakları patronlara ve tarikatlara aktarmaya devam ediyor.
‘Kindar- dindar’ bir nesil yaratma hedefiyle yola çıkan AKP’nin ‘yeni’ Türkiye’sinde cumhuriyetin 100. yılında OECD verilerine göre 15-29 yaş gurubundaki gençlerin yüzde 28’i ne işte ne de eğitimde yer alıyor. Yani, ‘Yaşar ne yaşar ne yaşamaz’ durumundalar.
Milli Eğitim Bakanı tarikatlarla protokol yapmaya devam edeceklerini ilan ederken Diyanet İşleri Başkanı, 4-6 yaş grubundaki çocuklara yönelik açtığı Kur’an kursu töreninde sadece 1 yılda 210 bin öğrencinin kaydını yaptıklarını söyleyerek ekliyor: “Bu devletimizin en önemli projesidir.” İktidarın çocukların yaşamını karartmasına, gençleri işsiz ve geleceksiz bırakmasına karşı yeni yılda gerçek bir laiklik, bilimsel ve demokratik bir eğitim için daha güçlü bir mücadeleye ihtiyaç var.