Almanak 2023 | 2024’e giderken sağlık: Bütçe yetersiz, tercihler yanlış
Sağlık Bakanlığının bütçesi, sağlığı temel bir insan hakkı olarak ele alan bir perspektife sahip değil. Sağlığa ayrılan kaynak yetersiz, bütçe dağılımındaki tercihler de yanlış.
Fotoğraf: Pixabay
Kayıhan PALA*
Sağlık Bakanlığının 2024 bütçesi tartışılırken, makro düzeyde iki sorun ön plana çıkmaktadır: Türkiye’de sağlığa ayrılan kaynak yetersizdir ve Sağlık Bakanlığı bütçesinin dağıtımındaki tercihler de yanlıştır.
Bir yandan makro düzeydeki bu iki sorun; diğer yandan da sağlıkta dönüşüm programı adıyla 2003 yılında AKP tarafından uygulamaya konulan neoliberal sağlık reformlarının performansının düşüklüğü, 2024 yılında da yurttaşlarımızı sağlık hizmetlerine erişim açısından sıkıntılarla karşı karşıya bırakacaktır.
Türkiye, sağlık harcamalarının OECD ülkeleri arasında yüzde 4.3 ile GSYİH içinde en düşük olduğu ülkelerden biridir. Bu oran örneğin Almanya’da yüzde 12.7 ve Yunanistan’da ise yüzde 8.6’dır. Kamu sağlık harcamalarının GYSİH içindeki oranı ise yüzde 3.3’tür.
Kamu sağlık harcamaları kavramını da açıklığa kavuşturmak gerekmektedir. Türkiye’de toplam sağlık harcamaları içinde kamunun payı yüzde 76.4 olarak açıklanmaktadır (TÜİK, 2022). Ancak merkezi devletin payı yalnızca yüzde 31.6’dır. Sosyal Güvenlik Kurumu payı ise yüzde 44.2’dir ve payın yüzde 85.2’si (2021) prim gelirlerinden oluşmaktadır. Bir başka deyişle, ‘kamu sağlık harcamaları’ içerisinde hükümetin payı düşüktür, bu harcamaların da esas kaynağı emekçilerden ve işverenden alınan primlerdir.
2024 Sağlık Bakanlığı bütçe teklifi: 732.5 milyar TL’dir ve Sağlık Bakanlığı bütçesinin merkezi yönetim bütçesi içindeki oranı yüzde 6.6’dır. Oysa toplumun sağlık ihtiyaçlarına yanıt verilebilmesi için bu oranın en az yüzde 10 düzeyinde olması gerekir.
Sağlık Bakanlığının 2024 yılı bütçesinde; koruyucu hizmetlerin zaten düşük olan payı yüzde 28.6’dan (2023), yüzde 27.6’ya (2024) düşürülmüştür. Buna karşın tedavi edici hizmetlerin payı yüzde 69.5’ten (2023), yüzde 70.8’e (2024) yükseltilmiştir. Doğru bir sağlık politikası açısından bu yaklaşım kabul edilemez. Sağlıkta dönüşüm programının sağlığı değil, sağlığın ticaretini önceleyen yapısı nedeniyle, sağlığı korumak değil, hastaları tedavi etmek anlayışı ön plana çıkartılmakta; bir anlamda hastalanma sayısındaki artış teşvik edilmektedir.
Sağlık Ölçümleri ve Değerlendirme Enstitüsü (IHME) verilerine göre, Türkiye’de temel sağlık hizmetlerinin etkili olarak sağlanabilme oranı göre yüzde 69.2’dir. Bu oranın en azından yüzde 80’in üzerine çıkartılabilmesi için koruyucu sağlık harcamalarına daha fazla kaynak ayrılmalıdır.
Sağlıkta dönüşüm programı ile özel sağlık sektörüne büyük bir destek sağlanırken, kamu sektörü bilinçli olarak geri bırakılmaktadır. Örneğin 2002-2021 döneminde özel hastane sayısı yüzde 110.7 ve özel hasta yatağı sayısı yüzde 334.4 artış gösterirken; Sağlık Bakanlığı hastane sayısı yüzde 17.3 ve Sağlık Bakanlığı hasta yatağı sayısı yüzde 46.9 artış göstermiştir.
Oysa Dünya Sağlık Örgütü yayınlarında da değinildiği gibi, özel sektör daha verimli değildir. Kamu ve özel sektör sağlık hizmeti sunucuları, kalite ve verimlilik açısından sistematik olarak farklılık göstermez. Bu önemli bir noktadır, çünkü rekabet reformlarına ilişkin siyasi tartışmalarda genellikle özel sağlık sektörünün kamudan daha verimli olduğu iddiaları vardır ve bu onların piyasaya girişini ve kamu ile özel sektör arasındaki rekabeti teşvik etmek için kilit bir argümandır. Ancak bu iddialar doğru değildir.
Öte yandan, Kahramanmaraş depremlerinde bir kez daha gözlendiği gibi, dirençli bir sağlık sistemine ihtiyacımız var. Depreme dayanıksız olduğu bilinen hastanelerde hizmete devam edilmiş olması, buna izin verilmesi ve bu yüzden çok sayıda sağlık çalışanı ve hastanın hayatını kaybetmiş olması, sağlıkta dönüşüm programının yetmezliğinin utanç ve üzüntü veren bir göstergesidir.
Dünya Bankasının 2002’de “Hükümetler artan sağlık hizmetleri maliyetleriyle mücadele ederken, kamu hastanelerinin inşasında ve yönetiminde kamu-özel sektör ortaklıklarıyla, maliyetleri kontrol etmek ve hizmeti iyileştirmek için yenilikçi yollar sağlayabilir.” Biçiminde yapmış olduğu açıklama, son on beş yılda, kamu-özel-ortaklığının yap-kirala-işlet modeliyle şehir hastanelerini karşımıza çıkarmış bulunmaktadır.
Şehir hastanelerinin başta kamuya çok yüksek maliyeti olmak üzere, çok sayıda sakıncalı tarafı bulunmaktadır. Avrupa Komisyonu uzmanları da şehir hastanesi modelinin (kamu-özel iş birliği) geleneksel olarak kamu tarafından finanse edilen ve yönetilen sağlık hizmeti sunumlarıyla karşılaştırıldığında maliyet etkin olduğuna dair bilimsel kanıtlar bulamamıştır.
ŞEHİR HASTANELERİ BÜTÇEYİ REHİN ALDI
Şehir hastaneleri için 2024 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesinde kullanım bedeli olarak 57.5 milyar TL (Artış oranı yüzde 108) ve hizmet bedeli olarak 26.1 milyar TL (Artış oranı yüzde 38) ayrılmıştır. Şehir hastaneleri için toplam aktarılacak kaynak tutarı 83.7 milyar TL’dir (Bakanlık bütçesinin yüzde 11.4’ü). Kullanım bedelinin Bakanlık bütçesi içerisindeki oranı yüzde 7.9’dan yüzde 9.4’e çıkmaktadır. Şehir hastanelerinin günlük maliyeti 229 milyon TL olarak tahmin edilmiştir.
Daha önce kamu özel iş birliği modeliyle yap-işlet-kirala olarak toplam 34 olacağı açıklanan şehir hastanesi sayısının (Kamuya çok yüksek maliyeti nedeniyle) 18’de sınırlandırılmak zorunda kalması önemlidir; ancak bu haliyle bile şehir hastaneleri maalesef Sağlık Bakanlığı bütçesini rehin almış durumdadır.
Sağlık Bakanlığı, 2024 yılında bütçesinin yüzde 11.4’ünü yalnızca 14 şehir hastanesine aktaracakken; geri kalan yüzde 88.6 ile 970’den fazla devlet hastanesi, 8 binden fazla aile sağlığı merkezi, 970’den fazla toplum sağlığı merkezi, 3 bin 300’den fazla acil yardım istasyonu, 600’den fazla diğer kamu sağlık merkezleri ve 850 binden fazla sağlık personelinin harcamalarını karşılamak zorunda kalacaktır… Elbette bu koşullarda hem bütçesinin düşüklüğü hem de onda birinden fazlasının şehir hastaneleri tarafından rehin alınmış olması nedeniyle, Sağlık Bakanlığı ne sağlık çalışanlarına ne de bünyesindeki sağlık kuruluşlarına yeterli kaynak ayırabilecektir.
Sağlık Bakanlığının 2024 yılı bütçesi, sağlığı temel bir insan hakkı olarak ele alan, yurttaşlarımızın sağlığını korumayı ve geliştirmeyi hedefleyen bir perspektif yerine; maalesef, sağlık alanını sermaye birikimi olarak belirleyen ve şirketler için kâr maksimizasyonunu hedefleyen bir anlayışla hazırlanmıştır. Bu haliyle hem sağlıklı yurttaşlarımızın hem de hastaların ve hasta yakınlarının gereksinimlerini karşılamaktan uzaktır.
*CHP Bursa Milletvekili.