30 Aralık 2023 13:13

Eşsiz süper kupa krizi ve 'sporla aklanma' dersleri

Suudiler mesajı net şekilde verdi: “Benim param, benim toprağım, benim propagandam, benim kararlarım. İşinize gelirse.”

Fotoğraf: Ali Atmaca/AA

Paylaş

Mithat Fabian SÖZMEN

Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’daki Al-Awwal Park’ta oynanması beklenen Galatasaray-Fenerbahçe Süper Kupa finali tarihte eşine az rastlanacak bir krize dönüştü ve oynanamadı! Krizin bir diplomatik kriz olduğunu ya da buna evrileceğini düşünmek için bir neden yok çünkü iptal kararı, her ne kadar aşağılandığını düşünen taraf Türk tarafı olsa da ve aşağılanma gerekçesi o tarafın kurucu politik simgeleriyle ilgili olsa da, Ankara’nın siyasi iradesiyle alınmadı. İptale giden süreç motivasyonunu Türkiye’de muhalif kesimin hassasiyetlerinden alıyor ve şu ana kadar iktidara yakın medyanın, politikacıların tavırlarından da anlaşılabileceği üzere devlete hakim irade tarafından tasvip edilmiyor. Bizzat Riyad’ın emriyle Suudi Arabistan İstanbul Konsolosluğunda vahşice katledilen Cemal Kaşıkçı’nın Ankara tarafından nasıl bu kadar hızlı şekilde unutulduğunu biliyoruz. Suud kralı öldüğünde ulusal yas ilan edecek kadar ileri gidebilen Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarının, “ekonomik sıkışıklık” günlerinde Riyad’a maddi/manevi epey borçlandığı herkesin malumu. Şu anda Riyad’la Ankara arasında bir eşitler hukuku en azından fiili olarak söz konusu değil. Dolayısıyla hesapta olmayan bu iptalin -dolayısıyla siyasi gerginliğin- olayda hiçbir sorumluluğu olmayan Erdoğan’ı kızdırmış olması muhtemel. Erdoğan’ı biraz tanıyorsak bu kızgınlığı kulüplere kapalı kapılar ardında ileteceğini ve cezasını da keseceğini tahmin edebiliriz.

Bu, meselenin bir boyutuydu. Diğer boyutta ise uzun süredir genç “sportswashing-sporla aklanma” terimi etrafında irdelediğimiz bir başka mevzu var. Suudi Arabistan’ın sporla aklanma stratejilerini ne kadar agresif şekilde kullandığına daha önce birkaç farklı yazıda değinmiştik. Yeniden tekrarlamaya gerek yok ancak 700 milyar dolarlık bir para havuzuna hükmeden Suudi Arabistan Yatırım Fonunun temel iş sahası bu ve futboldan golfe, F1’den tenise sayısız alanda milyarlarca doları bir çırpıda savurmaktan çekinmiyorlar. Ülkenin Fiili Lideri Veliaht Prens Muhammed bin Selman, “sporla aklandıkları” yönündeki eleştirileri umursamadığını söyleyerek ülkesinin menfaatine olduğu sürece bu politikaya devam edeceğini belirtmişti. Ancak MbS’nin FOX’a verdiği bu demeçte bir iddiası vardı. Ona göre bu politikanın hedefi Suudi Arabistan ekonomisini çeşitlendirmekti. Spor sektörü, kültür turizminin bir parçasıydı ve yaptıkları yatırımlarla elit bir turizm güzergahı olma yolunda bir takvim yaratıyorlardı. Bu krizle teyit ettik ki “Sporla aklanma” stratejilerinin temel hedefi kesinlikle bu değildir. Esas gaye spor aracılığıyla hem içeride hem dışarıda politik güç üretmek, politik hegemonya yaratmaktır. Galatasaray-Fenerbahçe deneyimi, bu konuda bizlere önemli veriler sundu. Müsabakanın şartları önceden karşılıklı olarak belirlenmiş miydi, TFF “Atatürk” detayını Suudi Arabistan tarafına kabul ettirmiş miydi… Bunlara dair bir açıklama yok ancak benim tahminim kesinlikle olmadığı yönünde. Çünkü bizimkiler konseptin acemisi olabilir ama Suudi Arabistan kısa sürede ustalaştı, o yüzden hatırlatalım: Bu maçın Riyad’da oynanma nedeni, bizimkilere propaganda imkanı sağlanması değil Suudi Arabistan’ın propagandasının güçlendirilmesiydi. Suudi Arabistan, o yaklaşık 4 milyon avroyu bulduğu söylenen, aslında bu sektör için cüzi olan parayı vermeyi bunun için taahhüt etti. Hâl böyleyken işin sonuna gelindiğinde sergilenen itiraz ve dayanışma her ne kadar saygı uyandırsa da “Daha önce aklınız neredeydi”, “Bu işin şartlarının böyle olduğunu bilmiyor muydunuz” gibi sorular da haklıdır.

Nihayetinde muhtemelen Suudi Arabistan’ın teklifiyle değil Türk makamlarının önayak olmasıyla Riyad’da rica minnet organize edilen Süper Kupa finali, ev sahibinin milyarlarca dolarlık sporla aklanma stratejisi içinde minnacık bir yere sahipti. Zaten İtalya ve İspanya Süper Kupalarını düzenleyen, yakın gelecekte çok daha fazlasını “Satın almaya” hazırlanan, 2034 Dünya Kupası’nı şimdiden cebine atan Suudi Arabistan için Türkiye önemli ya da öncelikli bir pazar değil. Bu yüzden maçın oynanması için hiçbir ikna çabası yürütmedikleri gibi Galatasaray’ı, Fenerbahçe’yi ve aslında Türkiye Cumhuriyeti devletini aşağılayan tedbirlere imza atmaktan çekinmediler. Maçın oynanmama ihtimali doğduktan sonra esas kaygıları, tarafları ikna etmek değil bundan sonra böylesi bir krizle karşılaşma ihtimaline karşı “kırmızı çizgi”leri kalın şekilde çizmekti. Suudiler mesajı net şekilde verdi: “Benim param, benim toprağım, benim propagandam, benim kararlarım. İşinize gelirse.” Dünya sporunu hızla satın alırken de aynı çizgiyi izliyorlar ve maalesef dini, imanı para olan spor kurumları buna gönüllü şekilde boyun eğiyor. 2022 Dünya Kupası’nda Katar, tek bir gökkuşağı bayrağına izin vermedi ve bu kararını da hem FIFA’ya hem de sözde “futbol elçileri”ne, o şöhretli efsanelere savundurttu. Oyunun kuralları paranın merkezi tarafından belirlenmiş durumda. Bu kurallara gerçekten meydan okumak anlık, popülist çıkışlardan çok ilkesel itirazları hatta manifestoları gerektiriyor.

ÖNCEKİ HABER

Emek Partisinden yeni yıl mesajı: Sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için mücadele

SONRAKİ HABER

Özgür Özel’den ‘Sinan Ateş’ açıklaması: Sorumlular yargılanana kadar unutturmayacağız

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa