Eğitim Sen Genel Kurulunun ardından: Yüzümüzü nereye döndüğümüz belirleyici
"Emekçilerin kendi mücadele araç ve biçimlerinin yön verdiği bir sendika için okullar yüzümüzü döneceğimiz yerdir. Bugün bölünmüş emekçiler ancak iş yerlerinde birleşebilir."
Evrensel
Betül YILDIZ
Eğitim Sen 12. Olağan Genel Kurulunda çok az genç delege olması, tek başına sendikanın kamu emekçileri arasındaki örgütlülüğünün darlığına ilişkin bir şey ifade ediyor olmalı. Bu darlık, izlediğimiz sinevizyonda taşınan pankartların arkasında, kuruldaki delegeler dışında pek kimsenin olmamasından da belli oluyor. Bırakalım en geniş emekçi kesimlerini -kadrolar dışındaki- üyelerin bile mücadelenin dışına düşmesi, sendikal faaliyetlere katılmaktan imtina etmesi, bence en temel sorunumuz.
GENÇ KAMU EMEKÇİLERİNİN ÖRGÜTLENMESİ
Eğitim Sen Genel Kurulunda çok az delege, genç eğitim emekçilerinin örgütlenmesine konuşmasında yer verdi. Bunlardan biri, genç kamu emekçilerinin yaşadıkları eşitsizliklerden ‘Rahatsız olmadıkları’ çıkarımını yaptı. Oysa hayat şartları her geçen gün zorlaşırken eğitim emekçileri olarak sendika, siyasal görüş fark etmeksizin iş yerlerinde benzer sorunlarla boğuşuyoruz. Barınma dahil temel haklarımıza dair problemler yaşıyoruz. Kirasını ödeyemeyen yeni atanmış arkadaşımın “Bunun için mi atandım?” isyanı bunun ifadesi olsa gerek. Genç eğitim emekçileri de eğitim sistemine dair söz söylemek istiyorlar. Bahsedildiği gibi ‘Rahatsızlık duymuyor’ değiller, aksine yaşadıkları sorunların gayet farkındalar. Çünkü tüm sorunları her geçen gün daha yakıcı hale geliyor.
Evet, umutsuzluk olduğu gerçeği var ortada. Genç kamu emekçileri de gençliğin birçok kesimi gibi geleceğine dair umutsuz ve güvensiz. Tüm bunları sendikamız dışındaki birçok sebeple açıklayabiliriz. Fakat yüzümüzü nereye döndüğümüz ve nasıl bir sendika olduğumuz, olacağımız burada belirleyici.
ORTAK MÜCADELE MÜMKÜN
Kürsüde emek düşmanı, kadın düşmanı, emekçileri bölen politikalardan dem vurduk. Evet bu politikalar emekçileri olumsuz etkiliyor, bölüyor, umutsuzluğa sürüklüyor. Mülakat süreçleri, güvenlik soruşturmaları derken bütün bu politikalar genç kamu emekçilerinin hak arama ve örgütlü mücadelesinin önüne engel olarak çıkıyor. Yeni atanan birçok genç arkadaşım baskılar yüzünden kimi sendikalara üye olmak zorunda kalıyor. Bu baskıları hafife almamak gerekir. Kendi aramızdaki dayanışma pratiğimiz, üyelerimizin birbiriyle ve birlikte çalıştıkları diğer sendikalara üye eğitim emekçileriyle birlik ve dayanışma duygusu oldukça zayıflamış durumda. Yalnızlaştırılarak bireysel kurtuluş yollarına sapmaya itilmiş durumdayız. Hal böyleyken, henüz her gün bir arada çalıştığımız okullarda bile birlik olamıyorken, eğitim emekçilerinin iş yerinden uzakta bir yerdeki basın açıklamasına gelmesini bekleyebilir miyiz? Kendi güncel sorunlarımıza, taleplerimize dair dayanışmayı, birliği, değiştirme gücümüzü önce okullarda göstermek zorundayız.
İktidarın politikaları emekçilerin birliğini olumsuz etkilemekle birlikte, somut ve acil taleplere dair mücadelenin ortaklaşmasına olanaklar da yaratıyor. Bizi birleştirecek, birlikte mücadelenin aracı olacak çok temel sorunlarımız ve taleplerimiz var: Öğretmenlik Meslek Kanunu zaten halihazırda ücretli, sözleşmeli, kadrolu olarak bölünmüş olan eğitim emekçileri arasındaki ayrımları ücret farklarıyla daha da derinleştirdi. 50-60 kişilik sınıflar, yoksulluk sınırının altında kalan ücretimiz, barınamıyor, geçinemiyor, ek iş yapıyor oluşumuz... Okullara bütçe verilmediği için para toplama işleriyle uğraşıyor, hatta kimi zaman okulun boyasını, temizliğini yapıyor oluşumuz... Emekli olmaya korkar hale gelmemiz… Eğitim Sen Genel Kurulunda, okullarda bir öğün ücretsiz yemek verilmesi mücadelesi böyle temel bir mesele olarak anlayış fark etmeksizin ortaklaştırdı örneğin bizi. Mümkün olan en geniş birliktelikler için, ortak çıkarlar için, ortak mücadele zemini çok güçlü aslında.
NASIL BİR SENDİKAL ANLAYIŞ?
Oysa sendikalar ya parti gibi görülüyor ya da marjinal bulunuyor. Şube ya da merkezlerden ibaret binalar ya da birilerinin bir yerden talimat verdiği, kararlar aldığı, kağıt üstünde üyeliklerin olduğu yapılar gibi görünüyor. Sendikanın kararları okullardaki üyelerin güncel somut talepleri üzerinden gelmeli ki mücadele dinamiği, pratiği genişlesin. Emekçilerin kendi mücadele araç ve biçimlerinin yön verdiği bir sendika için okullar yüzümüzü döneceğimiz yerdir... Bugün bölünmüş emekçiler ancak iş yerlerinde birleşebilir ve mücadeleye girişebilir; buralardaki deneyimlerinden öğrenerek mücadeleyi daha geniş perspektifte kurabilir.
Çözüm yolu emekçilerin ekonomik ve sosyal haklarını, özlük taleplerini savunan, bunun için mücadele eden ve tüm işçi ve emekçilerin bu temelde birliğini savunan çizginin sendikalarımıza hakim kılınmasından geçmektedir. Emekçilerin söz ve karar sahibi olduğu bu çizgi sınıf sendikacılığı çizgisidir. ‘Sınıf’ sözcüğünün etrafından dolanmak, sendikaların emek sermaye çelişkisinden doğmuş sınıf örgütleri olduğu tarihsel gerçeğini değiştiremez.
KADIN EMEKÇİLER SINIF DIŞI BİR ANLAYIŞLA ÖRGÜTLENEMEZ
Kadınların emeklerinin, haklarının, hayatlarının çok yönlü tehdit altında olduğu bir dönemdeyiz. Dolayısıyla kadın kamu emekçilerinin örgütlenmesindeki sorunlar ve mücadele araçları da her zamankinden daha mühim. Peki, geçtiğimiz üç yıl boyunca kadın emekçiler iktidarın ucuz emek sömürüsünü yoğunlaştıran, şiddeti artıran politikalarının, din istismarcısı ve gerici kuşatmasının getirdiği sorunları nasıl göğüsledi? Neler yaşadılar, ne derece yoksullaştılar? Daha önemlisi bu üç yıl içinde kadın kamu emekçilerinin örgütlenmesine ve mücadelesine dair neler yapıldı? Buralara dair tartışmak ve sonuçlar çıkarmak gerekirdi. Maalesef bu Genel Kurulda da kadın emekçilerin kendi gerçekliğinde bir karşılığı olmayan, soyut bir ‘kadın meclisleri’ tartışması devam etti.
Kadınlar ev içi işler içine sıkışmışken, dışarıda buluşup bir araya gelmek, iki çift laf etmek günbegün zorlaşırken kamu emekçisi kadınların en hızlı örgütlenebileceği yerler bulundukları yerlerdir; yani iş yerleridir, mesai saatleridir. İş yerlerini denklemden çıkaran her mekanizma, işlevsiz ve antidemokratik olmaya mahkumdur. Okullarda kadın üyelerin kendi özgün sorunlarına dair birleştiği, karar süreçlerine dahil olduğu mekanizmalar halihazırda yokken ve bunca bölünmüşlük üzerine, emekçilerin denetiminden ve katılımından uzak, sınıf dışı bir anlayışla oluşturulmuş ‘kadın meclisleri’ örgütlenmedeki sorunları daha da derinleştiriyor. Geriye kadın hareketi içerisinde aktif olan sınırlı sayıdaki kadının, belirli günlerde en iyi ihtimalle şube düzeyinde bir araya gelmesinden ibaret bir ‘faaliyet’ kalıyor. Dolayısıyla kadın kamu emekçilerinin sendikal örgütlenmesini ilerletmiyor.
Bugün kadın meclisleri, üyelerin denetiminden dolayısıyla emekçilerden uzaktır ve bırakalım kadın emekçilerin sorunlarının çözümüne katkıda bulunmayı, bu sorunların tüm sendikanın gündemi haline getirilmesine engel durumdadır. Kadın emekçileri, erkek emekçilerle birlikte, en temel ve acil sorunlar için mücadeleye katılmaktan ve katkı sunmaktan uzaklaştıran bir rol oynaması da ayrıca handikaptır. Sonuç olarak iş yerini ve buradaki mücadeleyi esas almayan, iş yeri ve sendika şubeleri arasına sokulmaya çalışılan her mekanizma ve yaklaşım işlevsiz kalmaya mahkumdur.