03 Ocak 2024 16:46

Selahattin Demirtaş: Dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala çıksın konuşsun

Kobane Davası'nda savunmasına devam eden Selahattin Demirtaş, sokağa çıkma yasakları döneminde yaşananları anlatarak "Suçlu olan biz değiliz" dedi.

Çizer: Ercan Altuntaş

Paylaş

Kobane Davasında savunmasını sürdüren Selahattin Demirtaş, 2015'te Cizre'de uygulanan sokağa çıkma yasakları dönemine dair konuştu. "Her yere gittik ve silahların susması için çağrı yaptık" diyen Demirtaş, "Tek birinin burnu kanamasın diye konuşmalar yaptık. Bunlar niçin iddianamede yer almıyor? 'Eller tetikten çekilmeli' şeklinde açıklamalar yaptık. Bunu dediğimiz için neredeyse bize küfrediyorlardı. Müzakere çağrısı yapıyorduk, ama ‘terörist ile müzakere olmaz’ diyorlardı. Ama üç yıl boyunca yaptı değil mi?​” diye sordu.

Sincan Cezaevi Kampüsü'nde görülen Kobanê Davası, Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın savunmasıyla devam ediyor. Edirne F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nden Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katılan Demirtaş, iddianamede yer almayan ve davada konuşulmayanlara değineceğini söyledi.

"DEMOKRATİK ÖZERKLİK BİR YÖNETİM BİÇİMİ"

İddianamede suçlama konusu yapılan "Demokratik Özerklik" ilanına değinen Demirtaş, "Barikatlar, hendekler kazındı, çatışmalar yaşandı. Bunları Demirtaş da savundu. Öyle mi? Değil. Biz kendi iddiamızı, iddianamemizi ortaya çıkaralım. Biz suçlu değiliz. Başka suçlular var. En başta suçlama konusu yapılan Demokratik Özerklik nedir, onu anlatarak başlayalım; biz kafadan mı uydurduk? Seçim beyannamelerimizi hatırlamak istiyorum. Örneğin Demokratik Toplum Partisi (DTP) 2010 yılında bir tutum belgesi yayınladı. Başlıklarından bir tanesi Demokratik Özerklikti. Uzun uzun okuyayım size ama temelinde halkın karar sürecinde katılımı savunur" dedi.

Broşürleri mahkeme heyetine gösteren Demirtaş, "Kapatılan veya değişen tüm partilerimizin savunduğu, programlarında yer alan hususlardandır. Partimiz kapatıldı ama bu hususlar kapatılma gerekçesi olmadı. Barış ve Demokrasi Partisi sonra kuruldu. DTP’nin seçim beyannamesini 2014 seçimlerinde köy köy, mahalle mahalle dağıttık. Kampanyamızın sloganı bile ‘Demokratik Özerklik ile özgür kentlere’ şeklindeydi. Bu sloganımız yasaklanmadı, yasaklanamaz. Ne de illegalize edilmiş. HDP’yi kurduk. Programını açık size okuyayım. Bu partimizde de Demokratik Özerklik kısmı var. Kadın çalışmaları da özgün bir başlıkta yer alıyor. 7 Haziran seçim beyannamesinde de aynı şekilde yer alıyor. 7 Haziran’dan sonra yapılan 1 Kasım seçimlerde de anadil, kadın başlığı ve özerklik başlığı yer alıyor. Ne demek istediğimizi seçmene anlatmışız" ifadelerini kullandı.

"Nedir Demokratik Özerklik?" diye sonra Demirtaş, şöyle devam etti: "Bir yönetim modelidir. Başka bir parti başkanlık sistemini önerir. Bir başkası parlamenter sistemi önerir. Bunlar hepsi fikir düzeyinde tartışılır. Faşizmi oylamaya götüremezsiniz. Ayrımcılığı, kadın düşmanlığını sunamazsınız. Ama devlet mimarisi için modelleri sunarsınız. Mesele başkanlık sistemini de önerenlere ve hayata geçirenlere serbest. Bir başka modeli savunmak ise suç, neden? Çünkü Abdullah Öcalan da PKK de ‘özerklik demiş. Eğer beni duyuyorsa Abdullah Öcalan'a da çağrı yapmak istiyorum; Bence iki kere iki de dört eder de demeli. Hayata dair her şeyi söylemeli. Bakalım çarpım toplasında çıkarılacak mı, görelim!" dedi.

"HİLAFET", "ŞERİAT" TARTIŞMASI

"Hilafeti savunmak, şeriatı savunmak suç değil. Bence de ifade özgürlüğüdür. Kesinlikle savunabilirler" diyen Demirtaş, "Kürtler yüzyıl sonra bir fikir gerçekleştirmişler. Anlatmaya çalışıyorlar. Bırakın bizim mecliste ve basında anlatmamızı, hakimlere karşı savunmak zorunda kalıyoruz. İşte bunun adı Kürt sorunudur. Bugün İstanbul’un ortasında hilafeti savunabilirim. Başım okşanır. Ama Kürtlerin savunduğu bir modeli savunamam." ifadelerini kullandı.
 
"Peki nasıl bir arada yaşayacağız?. Anayasa herkes Türk’tür diyor. 'Türkçe dışında anadilde eğitim yapılamaz' diyor. 'Geriye kalan hiçbir dil anadil değildir' diyor." diyen Demirtaş, "Bu elbiseye sığmıyoruz. Sığmamız için itiyorlar ama sığmıyoruz. Türkiye’nin yarısı sığmıyor. Olmuyor niye zorluyorsunuz. Bir Çerkes ‘Türküm diyebilir’ bir ‘Ermeni’ de diyebilir onu suçlayamayız. Problem de yok burada. Ama ‘Türk değilim’ diyenler konusunda sıkıntı var. Türküm diyenlerin başımızın gözümüzün üstünde yeri var. Kimseye bir şey diyemeyiz. Ben ne olacağım ben Kürdüm dediğim ne olacak? Sorum budur" şeklinde konuştu.

Demirtaş, "Biz bir çözüm üretmek istiyoruz, mağdurlar olarak çözümü biz üretiyoruz. Birlikte yaşamak istiyoruz, mağdurlar olarak ama muhatabımız yargıçlar hakimler oluyor. Bu bir sorun işte. Adı da Kürt sorunudur. Kürt sorunun gelin bitirelim. Abdullah Öcalan devrede olmalı. Kiminle savaşıyorsan onunla barışırsın. İki kere iki dört. PKK’ye savaşı yürütüyorsun gidip ETA ile müzakere yürüteceksin. Böyle olur mu?" dedi. 

"DEVLET O DÖNEMDE NE YAPTI?"

Hendek süreci öncesinde yaşananlar ile ilgili savunmasına devam eden Demirtaş şunları ifade etti:

"O dönemde yaptığım konuşmalara da bakalım. Bahçeli, Erdoğan’ın yaptığı açıklamalar devletin müdahalesi ile ortaya çıkan sonuçlara dair konuşmalar yapmışız. Bizden istenen şuydu; hükümetin yaptığı şeylere sesini çıkarma. Bir tarafta devlet bir tarafta örgüt ise, hukukun uygulanmasını devletten istersin. İnsan haklarına bir parlamenter olarak kimden beklersin?  Devlet olmanın gereği budur. Devlet o dönem ne yaptı? İddianamede yok. Ondan önce biz ne yaptık onu da anlatacağım. Yine gerçeklik burada göründüğü gibi değildir. Bir algı operasyonudur. Birkaç ilçede özerklik ilan edildi. Gençler polisin ilçelere girmesini istemiyordu. Ellerinde de silah yoktu. İlk başlarda böyleydi. ‘Gidip copluyorsun, baskı uyguluyorsunuz, cezaevinde atıyorsun, hendek kazmasın da ne yapsın’ demişiz.

"UZLAŞMA SAĞLANDI"

O sırada henüz çatışmalar başlamamıştı. Biz o dönem heyet göndermişiz. Bugün hakkımızda atıp tutan Altan Tan’ı, Sırrı Süreyya, Pervin Buldan ve Hatip Dicle’yi bölgeleye göndermişiz. Bölgede giriş çıkış uygulanmış. Görüşmeler yapıyoruz. Kime ulaşılabilmişse bu durumun bitirilmesini istedik. Örneğin Silvan'da başladığında Nimetullah Erdoğmuş ve Altan Tan başta olmak üzere Diyarbakır Valiliğine gitti. Diyarbakır Valisi de gençlerin oradan çıkmayı kabul etmesi halinde elinden gelen ne ise yapacağını söyledi. O da dedi ki ‘komutanları ikna etmek istiyorum.’ Çatışmaları bitirmek için. Böyle bir uzlaşma sağlamak için elimizden geleni yapıyorduk, biz kendi görüşmelerimizi onlar kendi görüşmelerini yaptı. Bir uzlaşma sağlandı ve bir akşam sokağa çıkma yasağı kaldırıldı ve Silvan'daki grup orayı terk etti. Dönemin içişleri bakanlığı ve valisi bunu biliyor aynı şey için Yüksekova için uygulamaya çalıştık. Çünkü halk istiyordu. Ama başaramadık.

"EFKAN ALA ÇIKSIN KONUŞSUN"

Şırnak için bir kurucu geldi. Kandil'de üst düzey kişiler ile görüştüğünü söylüyordu. Ankara’ya gelmişti. Sırrı Süreyya Önder bize söyledi. O dönem güvenlik müsteşarı Muhammet Dervişoğlu yanına gitti. 'Bu korucubaşı bunu söylüyor' dedi. Şırnak’ta operasyonların durabileceğini söyledi. Onlar da konuyu ciddiye aldılar ve bir gün uğraştılar. Ordunun bir kademesinde tıkandı. PKK’nin içinde de tıkandı. Biz çıkmalarını istiyorduk. Ordunun izin vermesini istiyorduk ama bunu sağlayamadık. En çok Sur için uğraştık. O dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala çıksın konuşsun. Ne kadar uğraştık? Ben Kandil’e gittim. Ulaşamadım ama aracılar aracılığı ile söz almak istedim. Oradan çıksınlar diye.

"SİYASET İLE HALLETMEYE ÇALIŞTIM"

Partimiz bu doğrultuda çalışıyordu. Bir gel git yaşandı ve en son ikna oldular. Çünkü biz kabul etmiyorduk. Onların da çağrı yapacağını hükümete ilettik. Hükümetten de aynı şekilde söz aldık. Dengeli bir konuşma ile ne devlet ne da başka bir tarafı kimseyi kırmadan bir konuşma yapmaya çalıştım. Siyaset ile bunu halletmeye çalıştım. Devlet benim ne konuşma yaptığımı niçin yaptığımı biliyordu. Ancak medya öyle bir şekilde verdi ki siyasetçilerden zehir zemberek konuşmalar geldi. Efkan Ala, Kemal Kılıçdaroğlu, Erdoğan hepsi öyle sert açıklamalar yaptı ki bir iki gün geçti ki Kandil’den daha sert bir açıklama geldi. Onlar da herhalde ‘Demirtaş bizi kandırdı’ diye düşündü. Daha sonra hükümetin devletin kontrolünden çıkan bir şeye dönüştü.

"GÜNAH KEÇİSİ KÜRTLER OLDU"

Özyönetimlere yönelik Sur’da, Şırnak’ta, Nusaybin’de, Hakkari’de operasyon düzenleyen komutanlar, valiler, hatta operasyonun bir numaralısı darbeden tutuklandı. Biz çözmeye çalıştıkça neden tırmandığını anlamaya çalışıyorduk. Darbeden sonra öğrendik. Çünkü darbenin önünün açılmaya çalışıyordu. Devlet 'ülke bölündü bölünecek' görüntüsünü yaratıp, darbe yapmak istiyorlardı. Günah keçisi kim oldu Kürtler. Gençlerde sadece silah vardı. Sen ise karşısına tank ve helikopter ile çıkıyorsun. Biz o dönemde de ‘sen nasıl böyle bir şey koyarsın? ’dedik. Şehri niye yıkıyorsunuz? diye soruyorum; bana teröristlere arka çıkıyorsun diyorlar. Helikopter ile müdahale eder mi ya bir küçük mahalleye? Sıkıştırdıkları bir gruba karşı. Bir devlet bunu neden yapar nedenlerin daha sonra çıktı. Devlet Bahçeli ve Erdoğan bunu biliyordu.

"BAHÇELİ 'TAŞ ÜSTÜNDE TAŞ KALMASIN' DEDİ"

Devlet Bahçeli, Nusaybin için ‘taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmayın’ diye açıklama yaptı. Bu şiddete çağrısı mı değil mi? Bir de size okuduğum bizim açıklamalar ile karşılaştırın. Bizim açıklamamız mı bu açıklama mı terör? Terör işte budur. Sivil gözetmeksizin orayı yerle bir etmek. Erdoğan da Bahçeli'den iki gün sonra açıklama yaptı. Ülkenin Cumhurbaşkanı top atışları ile vurulmasını istedi. F-16 neden kullanılmıyor diye tartışıldı. Gazze'ye yapılan ile aynısı o dönemde yapıldı. Şimdi biz bundan yargılanıyoruz. Savcı, Bahçeli’nin, Erdoğan'ın ve Davutoğlu’nun konuşmalarının niye koymuyor? Kürt halkının yaşam hakkını savunduk. İddianamedeki konuşmalarım orada duruyor. İddianamede olmayan konuşmalarımızı okuyayım size. Biz bir karar aldık ve dedik ki eylül ayında bütün bu hendek ve sokağa çıkma yasaklarının olduğu yerde miting yapma kararı aldık. Her yere gittik ve silahların susması için çağrı yaptık. Tek birinin burnu kanamasın diye konuşmalar yaptık. Bunlar niçin iddianamede yer almıyor? 'Eller tetikten çekilmeli' şeklinde açıklamalar yaptık. Bunu dediğimiz için neredeyse bize küfrediyorlardı. Müzakere çağrısı yapıyorduk, ama ‘terörist ile müzakere olmaz’ diyorlardı. Ama üç yıl boyunca yaptı değil mi?​”

"BİR İLÇENİN TAMAMI YOK EDİLDİ"

Sur ve Cizre’de hukuka uygun davranıldığını düşünüyorsanız, o zaman parlamentonun bombalanması da yalan. Cizre’de, Sur’da kameraların olmadığı yerlerde bunların neler yapabildiğini düşünün. O gün, Ahmet Davutoğlu, ‘Gerekirse mahalle mahalle, ev ev temizleyeceğiz’ diyordu. Emri yerine getiren kim? Bugün FETÖ’den tutuklu olan orgeneral. 15 genci bahane ederek bir ilçenin tamamını yaktılar. Aylarca orada kimse yokken, tek başına çatışma var diye devam ettiler. Sizce o sırada vatanı ve milleti mi kurtarıyorlardı? Bunlar hiç olmamış gibi yargı nasıl davranıyorlar? Türk yargısı görmüyor, yandaş medya görmüyor, alnı secdeye değen görmüyor. Kürt halkına zulüm yaptınız. Yerleşim birimimiz yerle bir ediliyor dedikçe ‘teröristleri savunuyorlar’ diyorlardı. Adam mensubu olduğu ordunun karargahını basmış. Şırnak’ta kara Kürdün evini mi yıkmayacak? Sonra bunları darbeden alıyorlar. Bunların bir kısmı cezasını bitirdi çıktı, biz hala içerdeyiz."

Heyete sokağa çıkma yasakları dönemine ait fotoğrafları gösteren Demirtaş "Bunları görünce savunma yapmak istemiyorum. Travmalarımız yenileniyor. Yetmezmiş gibi katil biz oluyoruz. Hücrede tutuluyoruz" dedi.

(Demirtaş'ın heyete gösterdiği fotoğraflardan biri)

(HABER MERKEZİ)

ÖNCEKİ HABER

EMEP: Resmi enflasyon oranı, halkın deneyimlediği hayat pahalılığını yansıtmaktan uzak

SONRAKİ HABER

Ücretler baskılanacak, alım gücü düşecek, vergi yükü işçiye binecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa