İsias davası | "Belediyeden de Turizm Bakanlığından da şikayetçiyiz"
6 Şubat depreminde İsias Otel’in yıkılmasına dair davada, hayatını kaybedenlerin yakınları, İsias'ın otel değil ölüm makinesi olduğunu, demiri elleriyle büktüklerini, betonu ufaladıklarını anlattı.
Fotoğraf: Nisa Sude Demirel/Evrensel
Nisa Sude DEMİREL
Adıyaman
İsias Otel davası, ikinci gününde Adıyaman 3. Ağır Ceza Mahkemesinde devam etti. 5’i tutuklu 11 sanığın davaya yine SEGBİS aracılığıyla bağlandığı duruşmada müşteki beyanları alındı. İsias Otel’de hayatını kaybedenlerin yakınları her gün 6 Şubat’ı yaşadıklarını anlattı, sorumluların SEGBİS aracılığıyla değil, salonda hesap vermesini istedi. Aileler her beyanda adalet arayışlarını dile getirdi, sorumluların tamamı ceza alıncaya kadar mücadele etmekten vazgeçmeyeceklerini söyledi.
Mahkeme heyeti ertesi gün (5 Ocak Cuma) 09.00'da duruşmaya devam etmek üzere ara verdi.
"BU KADAR YÜKSEK BİNANIN İKİ METRE ENKAZI VARDI"
Alp Akın ve Doruk Akın’ın annesi Ayşe Akın, beyanında “Ben depremlerde nelerle karşılaşabileceğimizi seminerlerde gördüm, öğrencilerime anlattım. Alp de Doruk da depremle ilgili projeler yaptılar. Hiçbir fotoğraf İsias’a benzemiyordu. Özür dilerim herkesten ama anlatmak zorundayım. Tur rehberlerimizin bedenini yataklarıyla beraber bulduk. Hareket dahi etmeye vakitleri olmamış, 10 saniyede kum yığınına dönmüş İsias” dedi. Fahri Arkar’ın babası Ramadan Arkar da otelde hayatını kaybedenlerin bedenlerini kendi çabalarıyla çıkardıklarını anlattı. Fahri Arkar’ın annesi Şeniz Akar ise uçağın üstünde Adıyaman’a gelen çocuklarının uçağın altında tabutta geldiklerini anlattı, sorumluların bu tablo karşısında adil bir ceza almalarını talep etti.
"SIRADAN BİR İNSAN BU TEŞVİKLERİ ALABİLİR Mİ?"
İsias Otel’de hayatını kaybeden 72 kişiden Yasin Atlıhan’ın oğlu Yusuf Kaan Atlıhan ise, “Babamı değil en yakın arkadaşımı kaybettim. Babam buraya Ankara’dan geldi. Otelde kaydı da olmadığı için bulamadık, kart ekstresinden bulabildik” dedi. Atlıhan enkazda gördüğü manzarayı “Geldiğimizde bir kum yığınıyla karşılaştık. Hiçbir beton yoktu, her şey paramparça olmuştu. Ben hakkımı helal etmiyorum, sonuna kadar da şikayetçiyim” diye anlattı.
Yasin Atlıhan’ın eşi Derya Atlıhan, ise enkazda çalışan kepçenin benzini bittiğinde benzin almak için imza gerektiğinden çalışmanın durdurulduğunu anlatarak “Ben buna sebep olanlardan da hepsinden şikayetçiyim. Hiçbirinin çıkmasını istemiyorum, ölene kadar hepsi cezaevinde kalsın” dedi.
İmran Aydoğdu’nun annesi Seher Aydoğdu ise sanık savunmalarını hatırlatarak “Belediyeden onu almışlar bunu almışlar. Alırlar tabi ama normal bir vatandaş gidip o onayları, kredileri alabilir mi? Suçu birbirlerine atıp duruyorlar, hiç mi utanma yok bunlarda?” diye sordu. Ablası İrem Aydoğdu ise sanıklardan şikayetçi olup olmadığı sorulduğunda yalnızca sanık koltuğunda oturanlardan değil belediyeden ve Kültür ve Turizm Bakanlığından da şikayetçi olduğunu söyledi.
"ENKAZDAKİ DEMİRİ ELİMLE BÜKEBİLDİM"
Turist rehberi Hazal Baytekin abisi Hakan Baytekin, 11 kişinin dışında mahkemece tespit edilecek sorumlulardan, taziye paylaşımı bile yapmayan Kültür ve Turizm Bakanından da şikayetçi olduğunu söyledi. Sanıkların salonda hazır edilmeyerek SEGBİS’le bağlanmalarına Baytekin, “Dün tüm gün boş bir odadan mahkemeye bağlanarak söyledikleriyle resmen bizimle dalga geçtiler” diye tepki gösterdi. Deprem haberini aldıktan sonra 5-6 il geçtiklerini, onlarca yıkım gördüklerini anlatan Baytekin, “Ama İsias gibisini görmedik. Ben enkazda demiri bükebildim, betonu elimle ezebildim. İnsanlar depremden ölmez, hatalı yapılar sonucu ölür” dedi.
Hasan Bilgen’in annesi Fatma Bilgen mahkemeden çıkacak kararla adalet beklediklerini söyledi, babası Mehmet Akif Bilgen ise 6 Şubat’tan bu yana depremzedeler, depremde yakınlarını kaybedenler için geçen sürenin anlamı olmadığını şu sözlerle anlattı: “6 Şubat bizim hayatımızın bittiği gündür. Biz o günden bu yana nefes alamıyoruz, biz 6 şubattan bu yana yaşamıyoruz. Çocuğumuzun tırnağına zarar gelsin istemezdik biz, o güne kadar Adıyaman’ın yolunu bilmezdim.”
"İSİAS OTELİ BİR SUÇ ALETİDİR"
Önder Cırık’ın kardeşi ise enkazdaki çalışmaları “Sanki Kıbrıs’ta gibiydik, herkes Kıbrıs ağzıyla konuşuyordu, Kıbrıs üniformalı görevliler vardı. Sanki otel Türkiye’de değil de Kıbrıs’ta yıkılmıştı” diye anlattı. Binadan her yatakla beraber bir cenaze çıktığını, insanların kalkmak için dahi vakit bulamadığını söyleyerek “Bu bina bir suç aleti, 72 cana sebep olan bir suç aleti, İsias bir suç aleti” dedi.
Aras Aktuğralı’nın kendisi de İsias Otel’in enkazından çıkan babası Murat Aktuğralı ise çarşamba gün boyu süren sanık savunmalarını tiyatro gösterisi olarak niteledi. Diğer müştekiler gibi sanıkların SEGBİS aracılığıyla bağlanmasına tepki gösteren Aktuğralı, “Sanıkların gözünün içine bakarak katil diyeceğiz” dedi. Enkazdan çıktığında İsias Otel’in güneyindeki binanın, yanındaki dershane binasının, karşıdaki otelin, Komagene Kültür Merkezinin yıkılmadığını gördüğünü anlatan Aktuğralı şöyle tepki gösterdi: “Biz her gün 6 Şubat’a uyanıyoruz artık, her gözümüzü açtığımızda yaş var. Tek oğlumu bu şehre gömdüm. Bilime uygun yapıların ayakta kaldığını hepimiz görüyoruz. Bu yüzden çıktığımda ‘sadece biz mi yıkıldık?’ diye sordum. Deprem öldürmedi bizi, siz öldürdünüz, katilsiniz”
"ÇOCUKLARIMIZ KUMDAN BOĞULARAK, İÇ KANAMAYLA ÖLDÜ"
Perihan Çetiner’in babası Mehmet Çetiner de enkaza ilk giden kafileden. Enkazı gördüğünde şok olduğunu anlatan Çetiner, “Enkaz kum gibiydi. Bize bunları yaşatan insanlar da karşımıza geçip pişkin pişkin yalan söylüyor. Ben orada bir insanın annenin babanın görmemesi gereken şeyleri gördüm, cehennemi yaşadım” dedi. Annesi Deniz Çetiner ise bu işte kimin parmağı varsa hepsinden şikayetçi olduğunu söyledi, sanık Ahmet Bozkurt’un otelde kalanların soğukta öldüğü iddialarına karşı ise “Karın baskısı ve iç kanamadan öldü, yattığı gibi bulundu benim kızım” diyerek tepki gösterdi.
Nehir Çevik’in annesi Safiye Çevik ise bir önceki gün sanıkların Ahmet Bozkurt için “Benim babam onurludur” ifadelerini kullandığını hatırlatarak, “Baban sırf size miras bırakabilmek için çalarak bizim çocuklarımızı öldürdü” dedi. Nehir Çevik’in kardeşi Irmak Çevik deprem gününü anlatacak kelime bulamadığını söyledi, kardeşi karanlıktan korktuğu için kardeşinin mezarına ışık bıraktığını anlattı.
Tahsin Cem Efe’nin babası Erkan Efe ve annesi Hilal Efe kendilerine çocuklarının hastanede olduğunun söylendiğini, daha sonra bulamadıklarını ve çocuklarının enkazdan çıktığını anlattı. Baba Efe en ağır cezayı beklediklerini söyleyerek “Biz şu anda ölümü bekliyoruz, her gün mezarlıktayız. Nefes alıyoruz ama boşa alıyoruz, öleceğimiz günü bekliyoruz” dedi.
"SORUMLULAR OLASI KASTLA YARGILANSIN"
Aykan Ekiz’in babası Murat Ekiz 8 yaşındaki çocuğuna abisini bulmak üzere söz vererek Adıyaman’a geldiğini anlattı. Enkazı gördüğünde tüm umudunun bittiğini söyleyen Ekiz, depremin ardından ilk günleri “Eşim hastanede yaralılara, ölülere bakarak çocuğumuzu aradı. Bense enkazdaydım. Beşinci gün enkazın altından oğlumun eşyaları çıkmaya başladı, oğlum kumla boğulmuş. Ben sorumluların olası kast suçundan yargılanmasını talep ediyorum” diye anlattı.
Hayal Gençalioğlu’nun annesi Sibel Kumsal mahkemeye 6 aylık bebeğiyle geldiğini, sorumlular ceza alana kadar hiçbir koşulda vazgeçmeyeceklerini söyledi. Müzeyyen Gökçen’in babası İsmail Gökçen de suç vasfının olası kasta çevrilmesi talebinde bulundu, yaşadıklarını şöyle anlattı: “Biz 6 Şubat’ta öldük, kızımıza kavuşmanın duasıyla yatıyoruz her gece. Ben 86 yaşındaki anneme kızımın öldüğünü söyleyemiyorum, yurt dışında tur rehberliği yapıyor zannediyor. Ben kızımın evliliğini beklerken mezarını yaptım”
"BİZ YASALARA UYMAK ZORUNDAYKEN SORUMLULAR NASIL BUNLARI YAPIYOR?"
Nazımcan Hartlap’ın annesi Hilal Düzgünce, çok zor şartlarda oğlunu büyüttüğünden bahsederek, “Çocuğum enkaz altından mesaj yazdı bana. ‘Deprem oldu, ben iyiyim seni çok seviyorum’ diye. Bizim masalımızın ortasına öyle bir cehennem koydular ki, tuvalete gitmeyi çok gördüm kendime. Neyim var neyim yoksa sattım, deprem bölgesine gönderdim. Sorumlular bu salona gelemediler, biz nasıl geldiysek onlar da gelecek, bu cinayeti nasıl işlediğinizi anlatacaksınız. Biz bu kadar yasalara uygun yaşarken bunlar nasıl her şeyi hukuksuz yapıyor, belgeler imzalıyorlar” diye sordu.
Kendisi enkazdan çıkan ancak çocuğu Serin İpekçioğlu hayatını kaybeden Pervin Aksoy İpekçioğlu ise enkazdan çıktıktan sonra yaşadıklarını şöyle anlattı: “Yarım saat enkaz üstünde yattım, kimseden bir ses gelmedi. Hani diyorsunuz ya ses geldi diye, hiçbir ses gelmedi. Biz saatlerce çaresizce bekledik, ellerimden kan akıyordu, başım yaralıydı. Ablam beni aradı ağlayarak, Kıbrıs’la tek bağlantım bu oldu, daha sonra bant daralttılar kimseye ulaşamadım. Hastanede perdeleri çekip çocuklar burada diye mi tek tek aradım. İkinci depreme kan bankasındayken yakalandık. Daha sonra çocuklar ‘AFAD çadırındaymış’ dediler. AFAD nerede, çadır nerede? Sabahtan beri gezmediğim bir yer kalmamıştı. Çocuklarımızın hepsini enkazdan çıkardık. Biz Kıbrıs’a tabutlarla döndük.”
Mahkeme müşteki ifadelerine devam etmek üzere 16.10’a kadar ara verdi.
"ENKAZIN FOTOĞRAFINDAN DAHİ SAĞLAM OLMADIĞI ANLAŞILIYOR"
İkinci celsenin başlamasıyla Kuzey Kıbrıs'tan gelen yetkililerin tanıklığına başvuruldu. KKTC İçişleri Bakanı Dursun Oğuz, şahit olduğu görüntüyü anlatarak yalnızca fotoğraflardan dahi teknik problemlerin farkına varılabileceğini söyledi. Ailelerin her cenaze çıktığında umutla beklediğini anlatan Oğuz, kendi çabalarıyla doktor getirdiklerini, Osmaniye'den morg olarak kullanmak üzere soğuk hava deposu getirdiklerini anlattı. Enkazın savunabilecek hiçbir tarafı olmadığını ifade eden Oğuz, "Kirişleri arasında boşluk yoktu. Konut olarak yapılan bir binayı otel olarak kullanırsanız eğer böyle bir sonuçla karşılaşırsınız. Binanın en sağlam olması gereken kısmı olan istinaf duvarı iş makine geldiğinde kâğıt gibi parçalandı. Demirleri tutacak bir beton kalitesi de yoktu. Resmen kum. Fotoğrafları görünce dahi enkazı anlamak için mühendis olmasına, bilim adamı olmasına gerek yok" dedi. Oğuz ailelerin olası kast suçuyla yargılama talebini yineledi, gerçeklerin ortada olduğunu vurguladı. Enkaz kaldırma çalışmaları sırasında Adıyaman halkının el birliğiyle çalıştığını anlatan Oğuz, mal sahibinin bina ile ilgili söylediği her şeyin yalan olduğunu söyledi.
"KOLONLAR BİRAZ BASKIYLA PATLIYORDU"
KKTC Eğitim Bakanı Nazım Çavuşoğlu depremin olduğu saatte depremi Kıbrıs'ta da hissettiğini anlattı. Çavuşoğlu, yıkıntının bu kadar can alacağını düşünmediklerini, bir depremde en son yıkılacak olan yerin hastane, otel ve devlete ait kurumlar olduğunu düşündüklerini söyledi. Enkaza gittiklerinde şok olduklarını ifade eden Çavuşoğlu, bir yığın kumla ve birkaç kolon parçasıyla karşılaştıklarını aktardı. Enkazın etrafında koordinasyon, haberleşme ve basınla ilgilendiğini söyleyen Çavuşoğlu, arama kurtarma gönüllülerini ve askeri arama kurtarma ekiplerini enkaz başına getirdiklerini söyledi. Kaç kişi kurtarılabilirse kurtarmak için çırpındıklarını ifade eden Çavuşoğlu, ertesi gün gün aydınlığında durumun gece görülenden daha vahim olduğunu söyledi. Kırıcı getirdiklerini ancak hiç kullanmadıklarını söyleyen Çavuşoğlu, "Çünkü kolonları kaldırmak için hiç ihtiyacımız kalmadı. Ne zaman kolonlara baskı yapılsa patlıyordu, şok olduk" dedi. Enkazda hiçbir yaşam boşluğu oluşmadığını söyleyen Çavuşoğlu, havaalanına giderken pek çok sağlam bina gördüklerini anlattı. Çoğu cenazenin yatakla beraber bulunduğunun altını çizen Çavuşoğlu, otelde kalanların çoğunun hayatını kaybetme sebebinin boğulma olduğunu söyledi. Böyle bir binaya otel demenin doğru olmadığını ifade eden Çavuşoğlu, "Bir an önce suçlarını kabul edip en yüksek cezayı almalılar. Bu karar ailelerin yarasına merhem olmayacaksa da en azından yüreklerine su serper" diye konuştu. Eğer Ahmet Bozkurt enkaza gelmiş olsa göreceklerini söyleyen Çavuşoğlu, yalnızca otelin müdürünü gördüklerini ifade etti.
SANIK AVUKATLARI SALONU TERK ETTİ
Bu tanıklıkların ardından sanık avukatı Mahmut Serince, tanıkların davanın sonucuna dair temenni belirtmesine itiraz etti. Bu itirazın ardından Uzun'un tanıklığı dinlenirken salonda yaşanan bir karışıklığın üstüne sanık Halil Bağcı'nın avukatı, Uzun'un bir tanıklık sıfatı bulunmadığını bildirdi. Arkasından Uzun'un tanıklığı sırasında sanıklara yönelik söylenen benzer sözlerin arkasından sanık avukatları salonu terk etti. Müştekiler duruma tepki gösterdi, bu nedenle duruşmaya 17.30'a kadar ara verildi.
"YAŞAMAK İÇİN VE ADALET İÇİN MÜCADELE EDİYORUZ"
Sanık avukatlarının salona dönmesiyle beraber duruşma müşteki beyanlarıyla devam etti. Eşi Bahtiyar İsrafiloğlu’nun ve kaynı Ali İsrafiloğlu’ndan bahseden Bade İsrafiloğlu, iki çocuğu olduğunu, çocuklarının her sabah ‘babam bizim meleğimiz oldu’ dediğini anlattı. 6 yaşında annesini kaybettiğini anlatan İsrafiloğlu, “Bunlar yüzünden benim çocuklarım da yetim kaldı. Ama ben dayanacağım ve çocuklarıma katilleri anlatacağım” dedi.
Kağan Selim İş’in annesi Serap İş, hala ayakta olmalarının sebebinin adalete olan ilaçları olduğunu söyleyerek, “Biz Kıbrıs’ta bir dernek kurduk, çocuklarımızın hesabını soracağımıza söz verdik. Benim çocuğum 93 saat sonra kumların altından çıkarıldı. Ben her gün sabah kendime ‘Merak etme Kağan, oğlum adalet yerini bulacak’ diyerek söz veriyorum. Biz sadece adalet için değil, yaşamak için de savaş veriyoruz. Benim oğlumu deprem öldürmedi; usulsüzlüklerle, vicdansızlıklarla yapılan İsias Otel öldürdü. Buna inanıyorum ve hayatımın sonuna kadar bunun için mücadele edeceğim” dedi. Ömer Kale’nin annesi Ayşe Kale, tüm sanıkların en ağır şekilde cezalandırılmasını istedi. Babası Bekir Kale ise Ömer Kale’ye sekiz gün sonra ulaştıklarını anlatarak tüm sorumlulardan hesap sorulmasını istedi.
Selin Karakaya’nın babası Enver Karakaya, söze sanıkların SEGBİS aracılığıyla bağlanmasına itiraz ederek başladı. Kuzey Kıbrıs’ın hayatını kaybeden çocukları şehit ilan ettiğini anlatarak, 1974’ten beri Kuzey Kıbrıs’ta ilk defa bu şekilde kalabalık bir ölüm olduğunu söyledi. Annesi Ruşen Karakaya ise İsias Otel’in mezar olarak inşa edildiğini söyleyerek “Biz çocuklarımızı deprem yüzünden kaybetmedik. Çocuklarımız 10 saniye içinde yıkılan bir binada, kumun altında nefes alamadan öldüler. 11 sanığın en ağır şekilde cezalandırılmasını istiyorum. Katilsiniz ve ödeyeceksiniz. Bu aileler bunun peşini bırakmaz” dedi.
Ali Karasel’in eşi Fatma Karasel, eşinin İsias Otel’e sorumlu öğretmen olarak geldiğini söyledi. 6 Şubat günü Ali Karasel’i defalarca aramış olmasına rağmen ulaşamadığını anlatan Karasel, “Ben çocuklarımın yüzüne bakamıyorum. İsias her şeyi elimizden aldı. Adalet yerini bulacak, eminim. Ki ben de o zaman çocuğumun yüzüne bakabileyim” dedi.
"BU DAVA EMSAL OLACAK"
Aynı zamanda depremden yaralı kurtulmuş Havin Kılıç’ın babası Recep Kılıç, yaşadıklarını “Enkaz çalışmaları devam ederken artık cenazelerimiz çıksın da gidelim noktasına geldik. Her gelen Havin mi diye bekledim. Eşim aradı, Havin’in nerede olduğunu sordu. ‘Havin yok’ dedim, bir daha konuşmadık, ikinci kafileyle geldi. Yanlış haberlerden dolayı önce hastaneleri aradı, bulamayınca yanımıza geldi. 15 Şubat’ta da son beş kişiden biri olarak Havin bulundu. Teşhis için çağırdıklarında yüzüne bakamadım, kabullenmek istemedim, o olmadığını söyledim. Sonra defnettik. O günden beri ölüm gibi bir hayat yaşıyoruz” dedi. Kılıç, en üst katın pervola olduğunu söyleyen sanık Ahmet Bozkurt’a kapatmanın ne ile yapıldığını sordu. Bozkurt, bu soruya “tüm annelerin, babaların, kardeşlerin acısını içinde yaşadığı” şeklinde yanıt verdi.
Ozan Koç’un annesi Mehpare Koç, “Dik duracağım, 11 aydır bugünü bekliyorum. Ahmet Bozkurt hastalıktan dem vuruyor. Biz oğlumuzu kaybettiğimiz günden beri terapiyle ayakta duruyoruz. 11 aydır bir çanta ilaçla yaşıyorum” dedi. Adıyaman’a gitmelerinin 30 saat sürdüğünü, yolda kime İsias Otel’i sorsalar ‘İsias Otel mi kaldı?’ anlatan Koç, “Adalet yerini bulacak, bu emsal bir karar olacak. Üst düzeylerdeki kişiler hangi binaya izin vermeleri gerektiğini öğrenecek” sözleriyle mücadeleden vazgeçmeyeceklerini söyledi. Babası Orhan Koç, ise İsias Otel’in etrafındaki pek çok bina ayakta dururken İsias Otel’in neden yıkıldığını sordu.
"OĞLUMUN AFAD ÇADIRINDA OLDUĞUNU SÖYLEDİLER, AFAD GELMEMİŞ"
Atakan Celal Konuklu’nun annesi, Pamir Konuklu’nun eşi Şenay Konuklu ise bir önceki gün süren duruşmanın ‘oyun’ olduğunu ifade etti. Gerçeğin er ya da geç ortaya çıkacağını söyleyen Konuklu, “Mükemmel dediğiniz binadan çıkan eşim tanınmaz haldeydi, iki defa teşhis etmem gerekti. Sizin yakanızdayız, vazgeçmeyeceğiz” dedi. AFAD’ın da suçlu olduğunu söyleyen Konuklu, “Oğlum yaşayabilirdi, AFAD ekibi geç kaldı. Bunu herkes biliyordu. Biz evlatlarımızı buraya gönderirken size güvendik” dedi. İzcan Nurluöz’ün babası İhsan Nurluöz, “Sadece bizim evlerimizin değil, bir şehrin doktorlarını, avukatlarını, öğretmenlerini çaldı İsias. Oğlumuzun çıkarıldığını, AFAD çadırında olduğunu söylemişlerdi. Yürüyerek sokak sokak çadırı aradım, polislere sorduğumda böyle bir şey olmadığını, AFAD’ın gelmediğini söylediler” dedi. Nurluöz, bu davanın emsal bir cezayla tamamlanacağını söyledi. Hasan Öz’ün annesi Rüsiye Öz, “Parayla yükselmeye çalışıyorlar, parayla bu oteli yapmışlar. Her şey para değil. Evet hepsinden şikayetçiyim” dedi.
Kendisi de İsias Otel enkazının altından çıkan Sahil Özberkman’ın annesi Esra Özberkman, enkazdan çıktıktan sonra yaşananları “O çok sağlam olduğunu söyledikleri binanın enkazı iki şeritli yolu kapattı. Ben hayattayım ama hayatta olduğuna sevinmeyen bir insanım. Benim kızım ve arkadaşları ikinci kattaki bir odadayken bodrumdan çıktılar. Ben çocuğumu bulamayacağımdan endişelendim. Bizim çocuklarımız donarak değil, uyanamadan boğularak öldüler” diye anlattı. Babası Tayıp Özberkman da günün doğmasıyla enkazı gördüğünü söyleyerek “Öyle bir kum yığını vardı ki nefes almaya dahi izin vermiyordu. Orada elimle tuttuğum betonları ufaladım. Orada Ahmet Bozkurt’un hafif bir yapıyla yaptığını söylediği yapının çatısını gördüm. O enkazda yıkılmayan tek şey oydu. Onun altında çocuklarımız kaldı” dedi.
"72 İNSANIN ÖLÜMÜ TRAFİK KAZASI GİBİ DEĞERLENDİRİLEMEZ"
Mustafa Sabancı'nın babası Mehmet Sabancı "Biz ne gördüğümüzü biliyoruz. Mimar, mühendis değiliz ancak bir toprak parçasının ne olduğunu ayırt edebilecek insanlarız" dedi. Sabancı bu suçun trafik kazası gibi basit taksirle değerlendirilemeyeceğini ifade etti.
Serkan Soler'in babası Ali Soler tüm ailesini depremde kaybettiğini ifade etti, ailelere baş sağlığı dileyerek çıktı. Niyazi Şimşek ise binadaki ağırlaşmaya dikkat çekerek "Keşke bakanlıktan alınan 1 milyon 115 bin avroyu güçlendirme için harcasaymış" dedi.
"DİĞER SANIKLAR DA TUTUKLU YARGILANSIN"
Asya Tülek'in babası Mehmet Tülek deprem sırasında Antep'te bir otelde kaldığını anlatarak Adıyaman'a geldikten sonra yaşananları şöyle anlattı: "Ben hala buradaysam eğer benim kaldığım otel konuttan çevrilmemiş olmalı. Çıkıp Adıyaman'a geldim, öğleden önce enkazdaydım. Ahmet Bozkurt'un enkaza geldiğini söylediği saatte oradaydım. Adıyaman'da deprem sonrasında çaresizliği ben anlatacak değilim. Enkaz başında insanın yardıma ihtiyacı vardır. Ben orada sıkışan rehberleri çıkarırken yardıma ihtiyacım vardı neden gelmedi? Enkazda gördüğüm şey devasa bir plakaydı. Enkazın üstünde bu kaçak kat vardı, ben onun yüzünden kızımı beş gün sonra çıkarabildim. Herkes söyledi, ben de betonu ellerimle parçaladım. O enkaz alanında hâlâ etriyesiz demirler var" Bozkurt'un "Bu enkazda sorumluluğum olduğunu düşünseydim enkazın önünde kendi canıma kıyardım" dediğini hatırlatan Tülek, "Bundan kimsenin şüphesi yok" diyerek diğer 6 sanığın da tutuklu yargılanmasını talep etti.
"PROJEYE ONAY VEREN HERKES YARGILANSIN"
İbrahim Yakula'nın kayınbiraderi Cafer Yusuf Gürçağlar, enkaz alanına geldiklerinde tüm umutlarının yıkıldığını anlatarak sanıkların en ağır cezayı almasını talep etti. Bedriye Yeniçeri'nin eşi ve Ekrem Yeniçeri'nin babası Can Ahmet Yeniçeri ise "Biz bir seneye yakındır bunları yaşıyoruz, 6 Şubat bizim ölüm yıl dönümümüz. Ancak asrın davası olacak bir davada sanıkların uzaktan bağlanmasına anlam veremiyorum" dedi. İddianameyi düzenleyen savcı hakkında ise "Savcı eğer o enkaz alanına gittiyse ve orayı gördüyse 'olası kastı' oraya eklesin. Eğer ekleyemiyorsa bu işleri bıraksın" ifadelerini kullandı. Yeniçeri sözlerini "Mahkemenin vicdanı varsa en yüksek cezayı vermelidir, kararına da Türkiye'de depremle ilgili bir yasal mevzuatın düzenlenmesi gerektiğini eklemelidir. Bunu bir emsal dava haline getirin, gereğini yapın" dedi. Çağkan Yılmaz'ın eşi Burcu Yılmaz otelin çöktüğünü öğrendikten sonra İstanbul'dan yola çıktığını ve yolun 36 saat sürdüğünü anlatarak eşinin oda numarasına otelin polis raporu üzerinden ulaşmaya çalıştığını söyledi. 5 Şubat'a dair bir rapor bulamadığını, o nedenle oda numarasına ulaşamadığını söyleyen Yılmaz, raporun olmamasının veya kendisine ulaştırılmamasının sebebini sordu. Yolda İsias Otel gibi bir enkaza rastlamadığını ifade eden Yılmaz, "Her birimiz burada ölmeyi bekleyerek yaşıyoruz. Sizin vereceğiniz karar bizim yaramızı sarmayacak ama belki yüreğimizi soğutacak" dedi. Eşiyle eski bir binada otururken başuçlarında deprem çantasıyla uyuduklarını söyleyen Yılmaz, "Eşim bu kadar tedbirliyken hayatında ilk defa geldiği bir şehirde depremde hayatını kaybetti. Türkiye bir deprem bölgesi, ne zaman kimin başına geleceği belli olmuyor. Bundan kurtulmamız sizin vereceğiniz karara bağlı. Ben belediye, bu projeye onay veren herkes dahil olmak üzere herkesin yargılanmasını istiyorum" dedi.
BOZKURT'A 1 MİLYON AVRO KREDİ VEREN BAKANLIK, TUR REHBERLERİNİN YAKINLARINA TAZİYE DAHİ GÖNDERMEDİ
Sefa Veysel Yaşar'ın kardeşi Ahmet Sinan Yaşar, KKTC'den bakanlar enkaz alanındayken tur rehberlerinin ailesi olarak bakanlık düzeyinde bir taziye mesajı dahi alamadıklarını söyleyerek bunun Bozkurt ailesinin TÜGVA bağlantılarıyla ilgisi olabileceğini söyledi. Ailenin inşaat malzemelerinden çaldığını ifade eden Yaşar, "Malzemelerden çalan her şeyden çalmış olabilir, ailenin mal varlığının araştırılmasını istiyoruz" dedi. Diğer müştekiler gibi suç niteliğinin olası kasta çevrilmesini talep eden Yaşar, "Adalet terazisinin şaşmamasını istiyoruz" dedi.
Mahkeme heyeti ertesi gün (5 Ocak Cuma) 09.00'da duruşmaya devam etmek üzere ara verdi.
İDDİANAMEDE NELER VAR?
Maraş merkezli 6 Şubat’taki depremlerde yıkılan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden (KKTC) içlerinde sporcu, öğretmen ve tur rehberinin de bulunduğu 72 kişinin yaşamını yitirdiği Grand Hotel İsias isimli otele ilişkin hazırlanan iddianamede, 11 sanık hakkında “Bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma” suçundan 2 yıl 8’er aydan 22 yıl 6’şar aya kadar hapis cezası isteniyor. Ayrıca iddianamede 2018’de otelin imar affından yararlandığı ve bazı teknik gerekliliklerin sağlanmadığı bilgileri yer alıyor.
Davaya ilişkin hazırlanan iddianamede,
- Bina projesinin 11 normal kat olmak üzere toplam 13 kat olarak hazırlandığı fakat ruhsatın 9 kat olarak verildiği,
- Proje bilgileri ile ruhsat bilgilerinin uyuşmadığı,
- Zemin etüt raporunun bulunmadığı,
- Yapı kullanma izin belgesinin mevcut olmadığı,
- Ruhsatsız olarak yapılan 8. kata 11.10.2018 tarihli yapı kayıt belgesinin düzenlendiği,
- 6.03.2003 tarihli inceleme raporu ve 31.07.2003 tarihli genel denetim raporuyla denetimde tespit edilen eksiklikler ve çelişki içeren hususlar nedeniyle para cezası verildiği,
- Bir otel çalışanının beyanında otelin teras katından otele sonradan dahil ettikleri ve halen mutfak olarak kullanılan binaya bağlantı yapıldığı,
- Yine başka bir otel çalışanının beyanında ise ara duvarın kaldırılarak müdür ofisinin genişletildiği,
- 2016’da içerisinde ruhsatsız bir kat eklendiği ve toplam kat sayısının dokuzdan ona çıktığının görüldüğü ve 2018’de imar affından faydalandığı, bilgileri yer aldı.
İddianamede yer alan bilirkişi raporunda ise yıkılan binanın taşıyıcı sistem elemanlarında donatı detayı ile ilgili eksiklikler olduğunun anlaşıldığı, donatı detayı eksikliklerininbinanın yıkılma nedenlerinden biri olabileceği, beton basınç dayanımlarının da değerlendirme kriterlerine göre şartları sağlamadığı ifadeleri yer aldı.
Davada kamu görevlisi olan diğer şüphelilerin ve tespit edebilecek şüphelilerin olduğu dosya ayrıldı, ona ilişkin soruşturma ayrı bir dosya olarak cumhuriyet başsavcılığı tarafından yürütülüyor.
NE OLMUŞTU?
Adıyaman'da yer alan İsias Otel (tam adıyla Grand İsias Hotel), 6 Şubat 2023 günü sabah 04.17'de gerçekleşen deprem sırasında çöktü. Deprem anında otelde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki Gazimağusa Türk Maarif Kolejinden Adıyaman'a voleybol turnuvası için gelmiş yıldız kız ve erkek voleybol takımlarıyla beraber veliler ve öğretmenlerden oluşan 39 kişilik bir kafile konaklamaktaydı. Turist Rehberleri Birliğinden 43 kişilik bir kafile de, Güneydoğu bölgesi için yapılan tur rehberliği uygulamalı eğitimi sırasında İsias Otel'de konaklamaktaydı. Otelin çökmesi sonucu toplamda 72 kişi hayatını kaybetti, bunlardan 35'i Kıbrıs kafilesinden, 30'u ise tur rehberlerindendi. 39 kişilik Kıbrıs kafilesinden dört kişi hayatta kalabildi.