04 Ocak 2024 13:45

Tüfenk üçlemesi: Filinta

Günümüzde daha da derinleşen bu adaletsizlikle mücadele için yapmamız gereken şey zihnimizin patikalarında ürettiğimiz imgeleri filintalarımızın delikli demirlerine doldurup nişan almaktır.

1816 model bir filinta.

Halis Ulaş
Halis Ulaş

“İçim, bir suskunsa tekin mi ola?
O Malta bıçağı, kınsız, uyanık,
Ve genç bir mısradır
Filinta endam...”

Ahmed Arif

İnce uzun bir kelimedir filinta. Başında kasketi, sırtında koyu gri tüvit ceketi, kolalı yakası ceketinin üzerine serilmiş kar gibi beyaz gömleği, ip gibi ütülenmiş siyah pantolonu ve beyaz çorabını sarmalayan yumurta topuklu siyah rugan ayakkabısı ile kara yağız bıçkın bir delikanlıdır filinta. Elindeki gümüş işlemeli oltu tesbihi, ağzındaki acı kahveyle bulaşık Adıyaman tütününün tadıyla Ortadoğu’nun harını taşır yüreğinde. Bu nedenle de fişek gibi delikanlılar namlusuna sürülebilsin diye filinta diye çağrılır. Ya da ben öyle hayal etmişim.

Çünkü her ne kadar ben filintanın çeliğini Ortadoğu’nun harı ile dövmeye çalışsam da filintanın anayurdu Batı imiş. Hem de ismini çocukluğumun “Taş Devri” çizgi filminden yani orijinal adıyla “Flintstones” olan çakmaktaşından almış. İngilizce “flint gun” olarak anılan bu silah ateşli silahların gelişiminde de önemli bir eşiği temsil etmekteymiş. “Flint gun” öncesi ateşli silahlar bir fitil aracılığı ile ateşlenmekteymiş. Ancak bu mekanizmanın yağışlı havalarda işlememesi ve tüfeği kullanan kişinin yaşamını tehlikeye sokması nedeniyle çakmak taşının çeliğe sertçe çarpması ile ortaya çıkan kıvılcımla ateşlenen yeni bir mekanizmaya sahip “flint gun” üretilmiş. İşte bu “flint gun” da dilimize 1835 yılında filinta olarak girivermiş.

Bu noktada filintanın somut anlamının bende yarattığı hayal kırıklığını bir kenara bırakarak imgesinin zihnimde oluşturduğu patikadan yazmaya devam edeceğim. Filintanın deyimlere, şiirlere ya da dizilere konu oluş şeklini düşündüğümde bu imgenin farklı zihinlerde de benzer patikalar açtığını söylemem sanırım yanlış olmaz. Diğerlerinin zihnindeki patika nasıl oluşmuştur bilemem ama benim zihnimdeki patikanın müsebbibi Ahmed Arif’tir. Hani Kurşun Sıksan Geçmez Geceden şiirinin dizeleri arasına sızmış genç bir mısranın endamıdır filinta. İşte o filinta ki zihnimin derinliklerinde oluşturduğum imgenin Rosetta Taşı’dır.

Filinta sadece Ahmed Arif’in dizeleri arasına sızmakla kalmaz, yaşamının tam göbeğine çıpa atar. Ahmed Arif 1972 yılında doğan oğlunun adını Filinta (Önal) koyar. O Filinta’dır ki Ahmed Arif’in sözcüklerden damıttığı imgeleri taşı yontarak ortaya çıkarır. Yonttuğu imgelerden birini de Ahmet Erhan’ın mezarının başına diker. O Filinta’dır ki Ahmed Arif’le Tolstoy’u uzaktan dünür yapar. Ne de olsa Filinta’nın eşi Natalie’nin büyük dedesi Tolstoy’dur.             

Köroğlu XVI. yüzyılda dile döktüğü “Tüfenk icat oldu mertlik bozuldu/Eğri kılıç kında paslanmalıdır” dizeleri ile delikli demirin mertle namerdi, haksızla haklıyı ölümde eşitlemesinin adaletsizliğini günümüze kadar taşımıştır. Günümüzde daha da derinleşen bu adaletsizlikle mücadele için yapmamız gereken şey zihnimizin patikalarında ürettiğimiz imgeleri filintalarımızın delikli demirlerine doldurup nişan almaktır. Haydi tüfek omza.      

Reklam
YAZARIN DİĞER YAZILARI