Metin Göktepe’den Furkan Karabay’a, gerçeğin sahiplerine…
"Eğer 28 yıl sonra bugün biz tutukluluk dahil gazeteciler üzerindeki türlü baskıları yaşıyor ve konuşuyorsak bu dayanışmanın zaman içinde aşınmasının bunda payı olduğu kesindir." Fatih Polat yazdı.
Metin Göktepe'nin mezarı | Fotoğraf: Onur Kavak / Evrensel
Fatih POLAT
Eğer bir ülkede zulüm varsa, gazeteci türlü çeşidinden o zulümden nasibini alır.
Sarallar grubundan Barış Saral’ın yargılandığı davayı ve bir savcıyla ilgili suçlamaları haberleştiren Gerçek Gündem İnternet Sitesi Editörü Furkan Karabay’ın, gizli olmayan duruşmanın tutanaklarını haberleştirdiği halde “Terörle mücadelede görev almış kişiyi hedef gösterme” suçlamasıyla tutuklanması geride bıraktığımız yılın bu yıla sarkan zulüm örneklerinden biri.
KUMPAS: YARGILAMALARDA KLASİK
Avukatı Enes Ermaner, Furkan’ı arabaya bindirdiklerinde, yanındaki koltukta duran silah için öndeki polisin kendisine, ‘Silahı ver bana’ dediğini aktarıyor. Furkan da diyor ki; “Ben neden size silahı vereyim. Benim neden parmak izim geçsin bu silaha, kendi silahınız, alın.”
Gazeteci neden böyle düşünüyor? Çünkü bu ülkede aralarında gazetecilerin de olduğu pek çok kişi, sonradan oluşturulmuş uydurma delillerle suçlanıp tutuklanıyor. Çünkü ‘kumpas’ sözcüğü AKP dönemi yargılamalarında bir klasik haline gelmiş durumda.
Karabay’ın yine bu ülkenin yakın tarih deneyimleriyle sabit şu cümlelerini de aktararak devam edelim: “Beni tutuklayan hakim Merdan Yanardağ’ı da tutuklamıştı, gerekçesi ise ‘kaçma şüphesi’ydi. Aynı hakim, Sezgin Baran Korkmaz hakkında yurt dışı çıkış yasağını kaldırmıştı, ne hikmetse Korkmaz’da ‘kaçma şüphesi’ sezmemişti.”
SAHTE ERİŞİM ENGELİ
Bu ülkede işini düzgün yapmaya çalışan gazetecilerin neler yaşadığına dair sıcak bir başka örnek. halktv.com.tr Özel Haber Müdürü Seyhan Avşar, uyuşturucu baronu Urfi Çetinkaya’nın serbest kalması için adamlarının Adalet Bakan Yardımcısı Akın Gürler ile temasa geçtiğini yazdıkları habere erişim engeli getirilmesi üzerine, ilgili kararı araştırıyor. Sonucunda kararın sahte olduğu ortaya çıkıyor. Kararda sahte avukat ve hakim ismi kullanılmış, hatta sahte dosya numarası oluşturulmuş. Erişim engeli kararına ilişkin Bakan Yardımcısı Akın Gürlek’i aradığında ise Gürlek, “Siz kararı sosyal medyada paylaşmışsınız o karar sahte. Öyle bir hakim yok” diyor. Meslektaşımız Avşar da bunun üzerine soruyor: “Sayın Bakan, erişim engeli kararını ben sosyal medyamda dün paylaştım. Siz bu ülkenin Adalet Bakan Yardımcısı olarak bir gazetecinin kamuoyuyla paylaştığı bir belgenin sahte olduğunu bilmenize rağmen nasıl susarsınız? Yargıdaki çürümüşlük bu kadar gündemdeyken nasıl bu konuya müdahale etmezsiniz. Bilip, susmanız da suç değil mi?”Evet, günümüz itibarı manzara-i umumiye budur.
‘BEN MUTLAKA İZLEMELİYİM’
Tam 28 yıl önce yine yaklaşık bu zamanlarda Ümraniye Cezaevinde öldürülen Rıza Boybaş ve Orhan Özen adlı devrimci tutukluların cenaze törenini izlemek için gazetelerin haber merkezlerinde bir hazırlık telaşı yaşanmaktadır. Evrensel Muhabiri Metin Göktepe, bir gün önce, bu haberin takibi için yapılan planda adı olmamasına rağmen, “Ben mutlaka izlemeliyim arkadaşlar” diye ısrar eder. Haberi izlemek üzere 8 Ocak sabahı gazeteden Evrensel Muhabirleri Serpil İlgün, Metin Göktepe ve Şeref Yılmaz birlikte çıkarlar. Adli tıptan cenazelerin defnedileceği Alibeyköy’e kadar gündemi takip ederler.
Alibeyköy’de polis barikatı vardır. Metin, polisin engeline rağmen haberi izlemek konusunda ısrar edince gözaltına alınır. Avukatlar ve cenazeye katılmak için gelen yüzlerce kişiyle birlikte götürüldüğü Eyüp Kapalı Spor Salonu’nda polisler tarafından dövülerek katledilir. Tanıklar, Metin’in Evrensel muhabiri olduğunu söyledikten sonra daha fazla dövüldüğünü aktarırlar.
Dönemin yetkilileri önce Metin’in gözaltına alındığını inkar edip, sonra da duvardan düşerek öldüğü yalanına sarılırlar. Ancak tanıkların ortaya çıkması ve gazetesi, Metin’in genç meslektaşları, basın örgütleri ve örgütlü geniş bir kamuoyunun ısrarlı takibi sonrası Metin Göktepe davası, bir gazeteciyi döverek katleden devlet memurlarının ilk kez ceza alarak hapis yattıkları bir davaya dönüşür.
O dönem gazeteciler arasında örnek bir dayanışma da inşa edilir. Türkiye basın tarihinin en kitlesel ve uzun süreli gazeteci dayanışmalarından biri, belki de ilkidir bu.
O güçlü gazeteci dayanışması ve örgütlü okur desteği sonrası oluşan iklim, sokakta haber izleyen gazeteciler üzerindeki polis baskısının Türkiye açısından önemli sayılabilecek bir süre ötelenmesini sağlar.
DAYANIŞMANIN YENİDEN OLUŞTURULMASI SORUMLULUĞU
Eğer 28 yıl sonra bugün biz tutukluluk dahil gazeteciler üzerindeki türlü baskıları yaşıyor ve konuşuyorsak bu dayanışmanın zaman içinde aşınmasının bunda payı olduğu kesindir.
Metin’i bir kez daha özlemle anarken, halkın haber alma, doğru bilgilenme hakkının takipçisi olan gazetecilerin işlerini özgürce yapabilecekleri bir dayanışmanın yeniden oluşturulması sorumluluğu ile de karşı karşıyayız. Sadece gazeteciler değil, doğru habere, gerçeğe ihtiyacı olan herkes.