5 Ocak 2024 14:44

3 soruda 3 yılı deviren Boğaziçi direnişi

Boğaziçi Üniversitesine kayyum rektör atanması ile başlayan direniş 3'üncü yılı geride bıraktı. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Esra Mungan, direnişe dair sorularımızı yanıtladı.

3 soruda 3 yılı deviren Boğaziçi direnişi

Fotoğraf: Ali Aktaş (CC BY 4.0)

Boğaziçi Üniversitesine 2021 yılının Ocak ayında Cumhurbaşkanı kararıyla Melih Bulu’nun kayyum rektör olarak atanması ile başlayan direniş 3'üncü yılında. Üniversite bileşenlerinin yoğun tepki gösterdiği atanmış rektör Melih Bulu’nun görevi 6 ay sürmedi. Bulu’nun yerine akademisyenlerin yüzde 95’inin karşı çıktığı Naci İnci atandı. Tüm bu süreçte akademisyenler ve öğrencilerin kayyum rektörlere karşı direnişi bir gün bile ara vermedi. Akademisyenlerin ‘Demokratik, özgür ve özerk üniversite’ talebiyle başlattığı direniş bugün 1097 günü geride bırakıyor. Bugün yapılan açıklamayla direnişin 157'nci haftası da geride kalıyor.

3'üncü yılı deviren Boğaziçi direnişini sorduk, Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Esra Mungan yanıtladı:

1 - SON ÜÇ YILDA BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİNDE DİRENİŞİN SEYRİ NE OLDU?

Direnişin ilk yılı, hatta Haziran 2022'ye kadarki dönemi hepimizi şaşırtan uzunlukta hem çok güçlü, hem çok canlı oldu.  Tüm bu süreç içerisinde öğrencilere yönelik hak ihlalleri yönetimin kendisine sunulmuş gücü suistimal ederek doruğa ulaştı. Mesela yüzlerce öğrencimiz hakkında yürütülen ipe sapa gelmez disiplin soruşturmaları, iki öğrencimizin yönetimin ve güvenlik güçlerinin doğrudan dahliyle tam 90 gün hapis yatması, Çağlayan (İstanbul Adliyesi) koridorlarında 2021'den bu yana aralıksız süren onlarca hepsi ilk celsede beraat gerektiren asliye ceza davaları ve Mayıs 2022'de kampüsteki onur yürüyüşü daha başlayamadan 70-80 öğrencimiz ve bir hocamıza yoğun bir şiddet uygulanarak tam 10 saat boyunca gözaltı aracında çoğu ters kelepçeli dolaştırılması... Bunların hepsinin amacı dehşet saçmaydı ve hiçbirini unutmadık, hepsinin kaydı hem oluşturduğumuz websitesinde (https://universitybogazici.wordpress.com/) hem de aralarında Evrensel gazetesinin de olduğu medya kanallarında mevcut. Bunun dışında öğrencilerin birçoğuna her bir gözaltı sürecinden sonra aylar süren mesnetsiz yurt dışı yasakları da getirildi.

Direnişin 2022'den sonraki dönemi, yani 2022-2023 akademik yılı kanımca daha farklı bir dönem oldu. Artık 2021 yılında 3. ve 4. sınıf öğrencisi olan öğrencilerimiz peyderpey mezun olmuş, okuldaki iklim farklılaşmıştı. Bileşenlerin öğrenci ayağı artık daralmış, küçülmüştü.  Hocaların, sendikanın ve mezunların direnişi ise aralıksız sürse de ilk 1,5-2 yıldaki ivme yoktu çünkü kanımca çoğu insan Mayıs 2023 seçimlerine gerçekçiliği aşan oranda bir umut besledi ve bir cins bekleme sürecine girdi. Doğal olarak 14 ve ardından 28 Mayıs 2023'ten sonra kelimenin tam manasıyla birçok kişi kendini boşluğa atılmış hissetti. Sanırım en büyük öfke bu umudu pompalayan kesimlere yönelikti.

Yine de bu kırılma anından sonra bile meydan boş bırakılmadı, ta Ocak 2021'den beri kayyım yönetime karşı artık sayıları 100'ü aşan davalar, güney meydanda her iş günü 12.15-12.30 arası yapılan sessiz sırt dönme nöbeti hiç sekmeden devam etti, halen de ediyor. Bunun dışında düzenli olarak basın olup bitenlerden haberdar edildi, her cuma haftalık olaylar raporu yayımlandı.  İleride bu devran döndüğünde, ki illa ki bir gün dönecektir, tüm bu malzemeler üzerinden çok sağlam araştırmalar ve ilerisi için dersler çıkarılabilecektir diye düşünüyorum.

Elinde aşırı güç bulunan oluşumlara karşı bizim de birlikte hareket etme gücümüz var. Güç sarhoşluğuna bürünmüşlerin en büyük laneti, bana sorarsanız, herbirinin mutlak yalnızlığı, kimselere kendilerini gönül rahatlığıyla yaslayamamalarıdır. Tam da kurtlar sofrasıdır oralar, kim kiminle ne gibi güç rekabetleri içinde, kim kimin kuyusunu kazmakta bilinmez. Bu da bu kişileri daimi bir korku içinde tutuyor. Biz ise bu direniş sürecinde birbirimizle dayanışmayı, birbirimize destek olmayı öğrendik, tanışıklıklarımızı muazzam derecede artırabildik ve güven içinde bir ilişki ağı kurabildik. O açıdan inanın karşı tarafın bir parçası olmayı istemezdim. İnsanın neredeyse acıyası geliyor çünkü bu kadar dehşet saçmaları korkularından ne de olsa toplumun geniş bir diğer kesimi tarafından içten içe de olsa artık tahammül edilmediklerini görebiliyorlar.

2 - KAYYUM ATANMASININ AKADEMİ ÜZERİNDE NASIL BİR ETKİSİ VAR?

Kanımca upuzun yıllardan sonra, bana sorarsanız 1968 hareketinden beri, ilk defa üniversitenin ne olduğuna dair bir düşünme ve tartışma alanı doğdu. Ne de olsa her hoyratlık diyalektik olarak korkunç şeylerle birlikte çok da üretici ve sorgulayıcı dinamikler yaratabilmekte. Boğaziçi'nin "iyi yıllarında" öğrencilerin ana odağı dersler, kulüpler ve mezuniyet sonrası hayatlarıydı. Hocaların da o dönem, rahatça diyebiliriz ki, ağırlıklı dertleri laboratuvarları, araştırmaları, dersleri, oradaki buradaki başarılarıydı. Mezunlarda ise zaten "Boğaziçi mezunu" olma halinin çok da üstüne kafa yorulmamış rahatlığı vardı. Bir tek yetkili sendikamız Eğitim Sen bence hep diriydi o dönemlerde bile.  Kayyım atamasıyla birlikte sanki üç grubun da üzerinden bir ölü toprağı kalktı. O açıdan bence canlandırıcı oldu ve evet, artık daha geniş çevreler içinde üniversitenin ne olduğunu ve ne olmadığını, ne olmaması gerektiğini konuşabilmeye başladık. Öğrencilerin aileleri bile bu konuda angaje olmaya başladı. Bundan daha iyi bir dinamik düşünemiyorum, tüm bedellerine rağmen.

3 - İKTİDARIN ÜNİVERSİTELERE YÖNELİK TAVRININ NEDENİ NE, NASIL ÜSTESİNDEN GELİNİR?

Bu iktidar da aynen önceki iktidarlar ve güç odakları gibi üniversiteleri kendi zapturaptları altına almaya meraklı oldu. Ancak AKP iktidarı bu açıdan askeri cuntayı bile aşmıştır çünkü o 12 eylül cuntası daha çok kontrole odaklanırken AKP rejimi üniversiteleri, aynen Tuğba Tekerek'in kitabında da gösterdiği gibi, kendi arka bahçesi kılmaya çalışmakta ve açıkça tüm kurumlar gibi üniversiteleri de kendi siyasal islam ideolojilerinin taşıyıcısı ve çoğaltıcısı haline getirmeyi amaçlamakta. Ancak görebildiğim kadarıyla öğrencileri Türkiye'nin her köşesinden gelen ve dolayısıyla ülkedeki sağ muhafazakar insan oranı raddesinde o kesimden de öğrencisi bulunan üniversitemizde bu gençler bile bu kadarına artık tahammül edememeye başladı. Ne kadar cüretkarca aslında, mevcut iktidar zihniyetinin halktaki karşılığı, yani rızası böylesi düşükken böylesi devasa bir toplumsal mühendisliğe girişmesi... Hayli iddialı ama sanırım günün birinde bu ellerinde patlayacak, tüm tahakkum araçlarını ellerinde tutsalar bile. Tabii bunu izlemek yerine itirazı olan tüm kesimlerin ortak asgari ortaklarını bulup birlikte mücadele etmesi gerek. Ben şu an insanları siyasi partilerden daha dinamik görüyorum, doğrusu insanlarla sohbetimde televizyonlarda izlediğim siyasetçilerin birçoğundan daha fazla umut devşirebiliyorum, hele ki bir kadın olarak.

(İstanbul/EVRENSEL)

Evrensel'i Takip Et