06 Ocak 2024 05:23

Siyaset Bilimci Murat Somer: Denetim ayak bağından kurtulmak istiyorlar

Siyaset Bilimci Murat Somer, iktidarın ayak bağı olarak gördüğü Anayasa Mahkemesinin denetiminden neden kurtulmak istediğini anlattı.

Fotoğraflar: Can Atalay (solda)/ MA  | AYM binası (sağda) Mehmet Kaman/AA

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

Yargıtay 3. Ceza Dairesinin Atalay kararını değerlendiren Siyaset Bilimci Murat Somer, iktidarın meşruiyet iddiasını zayıflatabilecek bir ayak bağı olarak gördüğü Anayasa Mahkemesinden kurtulmak istediğini söyledi.

Yargıtay 3. Ceza Dairesinin, Anayasa Mahkemesinin tutuklu TİP Milletvekili Can Atalay’la ilgili ikinci ihlal kararının hukuki değeri olmadığı ve uyulmamasına karar vermesine dair tartışmaları Siyaset Bilimci Prof. Dr. Murat Somer ile konuştuk.

Somer, Yargıtay 3. Ceza Dairesi kararını “Yıllardır devam eden ve irili ufaklı bir sürü mini darbeyle gerçekleştirilen, seçilmiş iktidar eliyle demokrasinin ve hukukun eritilmesi sürecinin yeni ve çok ileri bir aşamasını temsil ediyor. Yürütme gücü ve ona sorgusuz sualsiz itaat eden TBMM’deki çoğunluk, yani Cumhur İttifakı iktidarı, partizanlaşmasını sağladığı bir yüksek yargı organını yani Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ni kullanarak hükümet üzerindeki son hukuki denetim gücünü de kaldırmaya veya etkisizleştirmeye çalışıyor. Denetlenmemek ve ne yapmak istiyorsa onu yapabilmek istiyor. AYM’yi tümden kaldırmayı dünyaya karşı görüntü açısından “bugünkü konjonktürde fiiliyata geçirmeyebilirler ama düşmanlaştırmaya ve etkisizleştirmeye çalışıyorlar açıkça” şeklinde değerlendirdi.

“ANAYASA VE LAİKLİĞE YÖNELİK ADIMLAR MUHTEMEL”

Somer, bunun nedeni de şöyle ifade etti: “Önümüzdeki dönemde anayasaya ve anayasal rejime aykırı ileri adımlar atılması yapılması muhtemel. Hem güçler ayrılığı ve anayasal düzen hem de laikliğin son kalıntılarına yönelik. Medeni kanunu değiştirmek hep gündeme geliyor örneğin. AYM bunu zorlaştırabilecek, hukuka aykırılığını belgeleyerek meşruiyet iddiasını zayıflatabilecek bir ayak bağı, veto makamı. Aynı şekilde yerel seçimler var. Burada da iktidarın hoşuna gitmeyen sonuçlar olursa ve iktidar bunu anayasaya aykırı yollardan iptale çalışırsa, her ne kadar YSK son karar verici de olsa, bireysel başvurular yoluyla AYM bir şekilde işin içine girebilir. Keza muazzam yolsuzluklar, suç ekonomisinin iktidarla bağlantıları bir gün ortaya çıkarsa, AYM aynı zamanda yüce divan.”

Kararın iktidar bloğu içindeki etkisine dair tartışmalara da değinen Somer, “MHP liderliğinin üst perdeden dile getirdiği AYM karşıtı politikanın devamı, ama tabii Cumhurbaşkanı ve AKP’deki belli odakların onayladığı bir politika. Burada acaba AKP ve MHP örgütleri, tabanı ne düşünüyor bu konuda? Bu kadar da olmaz diyenler vardır herhalde. Onların etkisizleşme sürecinin de bir devamı. Yani iktidar partileri içindeki tek adamlık, davasızlaşma, merkezileşme sürecinin de bir sonucu. Öte yandan AKP içinde ‘Aman otoriterliği aşırıya kaçırıp bu kadar dış kaynağa muhtaç olduğumuz bir dönemde ekonomiyi iyice batırmayalım, yabancı yatırımcıyı ürkütmeyelim’ diyen görece pragmatik kesimler var. Buna karşılık da siyasal İslamcı perspektiften ‘Gün bugündür’ diyenler. Elbette birinci grup kaybediyor.”

"KAYBEDEN VATANDAŞ OLACAK"

Ekonomik krizin gölgelenmesi için “laiklik-İslamcılık” geriliminin körüklendiğine dikkat çeken Somer, “Bir taşla bir sürü kuş. Peki AYM kararlarına uyulmayan bir ülkeye dış yatırımcı ne kadar gelir? Daha doğrusu gelen sermaye hangisi olur? Suç ekonomisine, göçmen ekonomisine ve Çiğdem Toker’in yazılarında değindiği kapitülasyonlara bakarak tahmin etmek mümkün” ifadesini kullandı.

“Peki suç ekonomisinin, eşitsizliğin bu kadar geliştiği bir ülkede olanların gerçek İslam veya başka bir din ile örtüşen bir yönü olabilir mi? Ne kadar varsa samimi dindarların onaylayabileceği bir yönü?​” sorularını soran Somer, “Bu soruları sorumak için de belli bir hakikat ve adalet duygusuna sahip olmak gerekiyor. Eğitimin de ötesinde bir şey. Yani bu ülkede akıl, mantık, izan, makuliyet, gerçeklik duygusu, ahlak, etik kaybediyor, medeniyet kaybediyor. En büyük kaybeden ise vatandaş. Hem yoksullaşacak hem de hukuk güvencesi daha da azalacak. Sn. Özel’in dünkü konuşmasında değindiği herkesin ‘mal ve can güvensizliği’ tehdidi son derece gerçek” şeklinde konuştu. 

“MUHALEFET ÜZERİNE GİTMELİ”

Herhangi bir iktidarın normal koşullarda büyük bedel ödeyeceği derin bir ekonomik kriz ve yoksullaşma döneminde yerel seçimlere gidildiğine vurgu yapan Somer, “İktidar bu durumlarda hep kutuplaştırmadan medet umdu, kazandı. Şimdi de onu yapıyor. Yani dikkatleri başka konulara çekiyor ve tabanını kemikleştirmeye çalışıyor. Ama bu nedenle muhalefet bu konunun üzerine gitmesin mi? Geçmişte muhalefet bu hatayı yaptı, kutuplaştırma aracı bu diye bazı konuların üzerine gitmedi” dedi. Muhalefeti işaret eden Somer, “Hayır, elbette bu konuyu hiç hafifsemeyecek ve üzerine gidecek, ama bu yapılanlarla vatandaşın yaşadığı gündelik sorunlar, ekonomi, yerel yönetim eksiklikleriyle nedensel ilişkisini kuracak. Hukukun olmadığı yerde yoksullaşma ve sömürü olacağını en basit dille anlatacak. Adalet duygusunu, ki bu yoksulluğa ve sömürüye isyanı da içerir, harekete geçirmeli. Bu olayı toplumsal muhalefeti mobilize etmek, muhalif partileri bir araya getirmek iktidar kanadından da makul kesimleri çekebilmek için kullanacak. Sanırım Sayın Özel de bunu yapmaya çalışacak” değerlendirmesinde bulundu.

“DİNİ KULLANARAK DEMOKRASİYİ, LAİKLİĞİ ERİTEN İKTİDARI ELEŞTİRMELİ”

Yapılanın sadece kutuplaştırma aracı da olmadığını belirten Prof. Dr. Somer, “Aynı zamanda otoriterleşme, bir taşla iki kuş vurma aracı. Yani tehdit gerçek. 2019’da iptal edilen İstanbul seçimleri yeniden kazanılabildi. Bugün olabilmesi için hakikati savunan vatandaş ve kurum sayısını olabildiğince yüksek tutmak gerekiyor” dedi  

Barışçı, şiddet içermeyen toplumsal muhalefetin duygularının harekete geçirilmesi ve gücünün kullanılması çok önemli olduğunu söyleyen Somer, “Tüm dünyada otoriterleşmenin ancak bu yolla, yani siyasal ve barışçı toplumsal muhalefetin bütünleşmesiyle olabildiğini biliyoruz. Türkiye’de de muhalefet ancak böyle etkili olabiliyor” dedi.

Muhalefetin tutarlı ve ilkeli bir duruş sergilemesi gerektiğini de anlatan Somer, şunları söyledi: “Gezi protestosundan zor kullanmaksızın “hükümet istifa” demek ne kadar anayasal haksa, Filistin mitinginde tevhit bayrağı açmak da o kadar hak. Yarın İstanbul’da Ankara’da seçimler iptal olursa ve toplum sokağa çıkıp şiddet içermeyen şekilde hükümet istifa demek, laikliği savunan sloganlar atma hakkına sahip olmayacak mı? Ama eğitimde, Diyanette laikliğe aykırı politikalar uygulamak suç. Hamasçı dış politika yanlış. Muhalefet her zaman vatandaşın hakkını korumalı ama dini ve diğer duyguları kullanarak demokrasiyi, laikliği eriten iktidarı eleştirmeli, bunun vatandaşın günlük hayatını ve geleceğini nasıl kararttığını anlatmalı.”

ÖNCEKİ HABER

Hakan Güneş: ABD açısından Türkiye başat partnerlerden biri değil

SONRAKİ HABER

Soma’dan İsias’a adaletin sınıfsal röntgeni

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa