Soma’dan İsias’a adaletin sınıfsal röntgeni
Soma ve İsias, isimler farklı olsa da failler aynı, kurbanlar aynı. Emekçilerin canına kasteden sermaye, emekçilerin boynuna doladığı zincirin, AYM ve Yargıtay dahil tüm halkalarını sıktıkça sıkıyor.
Fotoğraf: Kemal Ceylan/AA
Fulya ALİKOÇ
Soma, Manisa’nın bir ilçesi. Adını artık 2013’te 301 madencinin ölümüyle sonuçlanan, ülke tarihinin en büyük iş cinayetiyle andığımız bir madenci kasabası.
İsias Otel, Adıyaman’da 4 yıldızlı bir turizm işletmesi. 6 Şubat depremlerinde çoğu çocuk 72 kişiye mezar olan bir enkaz olarak hafızamıza yerleşen bir başka katliam mekanı. Geçtiğimiz günlerde davası görülmeye başlandı.
Adalet, her iki katliamda ailelerin ortak beklentisi. Beklentinin muhatabı adalet kurumları ise görünürde bambaşka bir kavgada, Anayasa Mahkemesi (AYM) ile Yargıtay arasında salınan bir siyaset kapışmasında. Bugün Hatay Milletvekili Can Atalay’ın tutukluluğu üzerine yürütülen tartışmalar malum. AYM bu tutukluluk halinin bir ihlal olduğuna oy çokluğuyla hükmetti. İki kez. Dosyayı geri gönderdiği yerel mahkeme AYM kararını uygulamayarak Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderdi, Yargıtay da AYM kararını tanımayacağını belirtti, iki kez. Olaya sadece Atalay kararı üzerinden bakıldığında AYM ile Yargıtay karşı tarafta görünüyor. Burjuva muhalefet, AYM’ye korunması gereken son kale muamelesi yaparken MHP ile iltisaklı olduğu söylenen Yargıtay 3. Ceza Dairesinin tutumunu anayasal düzene yönelik bir darbe olarak yorumluyor. Yani, burjuva muhalefetin merceği, bir “AYM’ye karşı Yargıtay” görüntüsü düşürüyor ekrana. Bu görüntü hepten yanlış değil. Ama bu karşıtlık, halihazırda egemen olan sınıfın içindeki ve bu sınıfın siyasi temsilcileri arasındaki çıkar çatışmasının bir dışa vurumu. Sınıf içi bir çatışma ve asla önemsiz değil. Çatışan taraflar, bu iç çekişmelerini tüm topluma mal etmeye çalışarak kendi pozisyonunu güçlendirmeye çalışıyor. Bir tarafta, burjuva muhalefet anayasayla bağıtlanmış parlamenter burjuva demokrasi için savunmayı güçlendirmeye çalışıyor. Diğer tarafta, gündemin olanak tanıdığı her anda ve yerde tarikatları ve cemaatleri sokağa dökerek güç yoklaması ve güç gösterisi icra eden burjuva iktidar, anayasa ve parlamento gibi ayak bağlarından kurtularak, temsil ettiği tekellerin çıkarına terörcü bir rejim inşası için saldırı hattını genişletmeye çalışıyor.
ANAYASA MAHKEMESİ VE YARGITAY KARŞI TARAFTA MI?
Ancak her ne kadar muhalefet ve iktidarın pozisyonları bir karşıtlık ifade etse de belirttiğimiz üzere ortak bir sıfata sahipler: “Burjuva.” Daha derinlerde yatan, sadece görünürdeki değil toplumun özündeki bir karşıtlık temel alınmadığında ikisinin de aynı tarafa mensupluğu gölgeleniyor. Her ikisinin de emekçi sınıflar karşısındaki pozisyonu ve tutumu, aynıların aynı tarafta kümelendiği asıl denklemi ortaya çıkarıyor.
Bugün çatışma halinde görünen AYM ve Yargıtayın Soma maden katliamındaki tutumları, bu denklemin bir türevi. Katliamın üzerinden 10 yılı aşkın bir süre geçti. Madenci ailelerinin 2014’te açtığı davaların bir kısmı 2015-2017 yıllarında sonuçlandı, bir kısmı Yargıtayda ya da istinafta bekletiliyor. 194 aile hâlâ tazminat alabilmiş değil. Adaleti bekleyen ailelerden bazıları hayatta kalabilmek için evini barkını satmak zorunda. Tek başına bu gecikme bile bir hak ihlali. Bu ihlalin ortadan kaldırılması için bireysel başvuru hakkını kullanarak AYM’ye başvuran aileler, bir de AYM tarafından 2 yıldır bekletiliyor. Böylece Soma Kömür İşletmeleri AŞ’den başlayan ihlaller zincirinde Yargıtay da AYM de birer halka olarak yan yana diziliyor. Aynılar aynı tarafta yani. Soma’nın gösterdiği bu sınıf diziliminden İsias başta olmak üzere tüm deprem davaları için sonuçlar çıkarmak gerekiyor.
OLASI KAST VE BİLİNÇLİ TAKSİR SADECE TEKNİK BİR AYRIM DEĞİL
Bugün İsias davasıyla yeniden gündeme gelen bir başka ikilik de iki olaydaki suçun tanımına ilişkin. Bilindiği üzere İsias iddianamesinde isnat edilen suçun başlığı “bilinçli taksir.” Yani 72 kişinin ölümünün sorumluları tarafından bu sonucun öngörülebilir olduğu ama kuralları ihlal ederken asıl amacının öldürmek olmadığı ima ediliyor. Buna karşılık, davacı aileler suçun “olası kast” olarak değerlendirilmesini talep ediyor. Yani diyorlar ki, failler işledikleri suçun sonucunda insanların ölebileceğini öngörerek ve bunu kasıtlı olarak göze alarak işlemiştir.
Bu ikilik, ilk bakışta Ceza Kanunu’ndaki teknik bir detay gibi görünebilir. Ama tarih, işçi sınıfı için en temel ders kitabıdır. Soma davasında, Yargıtay 12. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin taksirle öldürme kararını bozmuş ve sanıkların “olası kastla 301 kez öldürme ve 162 kez yaralama” suçundan yargılanmasına hükmetmişti. Ancak süreç içerisinde Yargıtayın 3 üyesi değiştirilmiş ve nihayetinde “Taksirle ölüme neden olma” cezası verilmesi talep edilmişti. Sonuç, 301 kişinin öldürüldüğü bu katliamda bir tek tutuklu yok. Aynı Yargıtay eliyle, madenci ailelerinin avukatı olan ve Hatay halkının seçilmiş iradesini temsil eden Can Atalay esir tutuluyor.
SERMAYE DÜZENİNİN AK KAŞIĞI DEVLET
Soma davasının örüntüsü, İsias’ın da muhtemel örüntüsü. Aynı mahkumiyet. Yargı labirentinin içine salıverilen emekçiler, her geçen gün bir diğeri eklenen dolambaçlı koridorlarda adalet arayışına mahkum ediliyor. Bu labirentin sermaye adına müteahhidi de belli: Devlet. Her iki davada da kamu yetkililerinin dosyadan çıkarılması, tek bir resmi yetkilinin yargılanmaması ve ceza almaması örüntünün vazgeçilmezi. Emekçilerin koridorlarda aradığı devlet, labirentin dışında! O bir sınıf adına oyun kuruyor, her zaman kasanın kazandığı bir adalet oyunu.
Soma ve İsias, katliam derekesindeki bu iki suç mahallinde isimler farklı olsa da failler aynı, kurbanlar aynı. Emekçilerin canına kasteden sermaye, emekçilerin boynuna doladığı zincirin, kamu kurumları, AYM ve Yargıtay dahil tüm halkalarını hizada tutup sıktıkça sıkıyor. Soma’dan İsias’a uzanan adaletsizliğin sınıfsal röntgeni iki yüzyıl öncesinden bir uyarıyı yankılıyor: Zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok!