09 Ocak 2024 04:15

Ölümünün 34. yıl dönümünde Cemal Süreya: Bir sürgün, bir şair, bir sürgün şiiri

1950’lerden itibaren ‘II. Yeni’nin sevda şairi olarak bilinse de yasaklara da baskılara da kulak tıkamaz Süreya’nın dizeleri.

Cemal Süreya | Görsel: AA

Paylaş

Tarık ÖZYILDIRIM

1990 yılının 9 Ocak gecesi son bulan bir sürgün şiiridir Cemal Süreya’nın yaşamı. Henüz 6 yaşındayken 1938 Dersim Tertelesi ile başlayan bu istemsiz şiir, Cemal Süreya’nın çocukluğu ve gençliğini hüzünlü dizelere dönüştürür: “Ben bir yük vagonunda açtım gözlerimi / Firavunun ekinlerini yöneten Yusuf da…”

Şairliğinin en keskin izleri bu sürgünün izleriyle doludur Cemal Süreya’nın. Bu izler için Süreya, “Anılarımın kökeninde yer etmiş. Küçükken, altı yedi yaşımda doğduğum yerlerden, evimizden, bahçemizden koparılmıştım. Ardından aileme felaketler gelmişti. Annem ölmüş (hemen ölmüş), babam sonsuz yoksul düşmüştü... Bunlar yer etmiş bende. Bir yerde sanatçı duyarlılığını etkilemiş demek. Silinmezler” diyor.

Kürt-Alevi bir aileden gelen Cemal Süreya, sürgün olarak tanınmak, bilinmek istemez. Sürgün yerine göçmen olarak adlandırılmak ister çocukluğunun derinliklerinde. Muzaffer İlhan Erdost, Süreya’nın bu durumu için, “Sanıyorum Kürt olduğunu değil sürgün olduğunu sakladı. İlkokulda sürgün olduğu bilinir diye kaygılıymış. Ama sürgün olduğu da Kürt olduğunu herkesin bildiğini bilmiş bir kavga sonucunda” diyor.

“Kürtler yalan söylemek zorunda / Arnavutlar doğru” dizeleriyle içindeki o sırrın sebebini yine kendi açıklar Süreya. Bilir ki Kürtler açısından, sürgünlüğü ve kimliklerini gizleme zorunluluğu, onları yalan söylemeye iter; Arnavutlar için ise böyle bir zorunluluk geçerli değildir. Süreya, bu duruma eleştirel yaklaşır.

Sürgün ve zorunlu ikametten kaçma arzusu Süreya’yı henüz 9-10 yaşlarındayken birçok aydının işkenceler gördüğü Sansaryan Han’a düşmesine neden olur. Babası Hüseyin Bey, çocuklarının eğitimi için zorunlu ikamet olan Bilecik’ten İstanbul’a gelip yerleşmek ister fakat Bilecik’ten ayrılması yasaktı ve bir gece Bilecik’ten gizlice geldiği İstanbul’da ailece yakalanırlar ve Sansaryan Han’a götürülürler ifade için.

1980’li yıllara kadar Kürtlüğünü ve sürgünlüğünü belleğinin bir odasına kapatır Süreya. Kürtçeyle başladığı dil serüveni de sürgünlüğüyle birlikte yerini Türkçeye bırakır.

Her ne kadar şiirlerini Türkçe yazsa da Kürtçenin önündeki engelleri de dizelerine yansıtır Süreya: “Benim dil serüvenim şu: Küçük çocuk bakıcıya veriliyor; daha doğrusu o çocuk kendini bakıcının elinde buluyor; seviyor bakıcısını; onu ana belliyor. Türkçeyle ilişkim böyle. Bir noktada gurbetin aşka dönüşmesidir…”

ÖZGÜRLÜĞÜN GELDİĞİ GÜN

1950’lerden itibaren ‘II. Yeni’nin sevda şairi olarak bilinse de yasaklara da baskılara da kulak tıkamaz Süreya’nın dizeleri.

Süreya, şiirindeki bu toplumcu yapı için, “Toplumsal ya da toplumcu bir şiir var benim şiirlerimde. Ama doğrudan değil de dolaylı olarak” der. Bunu Doğan Hızlan da şöyle izah eder: “Genç kuşaklar, siyasal düşüncelerin şiirinin içine nasıl yedirileceğini ondan öğrenmeli. Kaba bir ideoloji gösterisi yerine, yürekten vuran bir kelime, bir imgenin çoğu zaman en iyi sloganlardan daha etkili olabileceğinin göstergesidir.”

Muzaffer İlhan Erdost; Cemal Süreya’nın ideolojisi için “Sosyalizm onun için ilkin açık, sonra gizli sevgilisi olur. Yani sosyalizmi sevmenin yasak olduğu günlerde gizlemedi. Sosyalist olduğunu sosyalizmin ‘moda’ olduğu günlerde de çığlıklamadı ben sosyalistim diye” ifadelerini kullanır. Kimi dizelerinde Erdost’un dediği gibi Süreya’nın bu sosyalist tavrı karşımıza çıkar: “Biz ki Nâzım’dık dünyada / Rumelili Kalın Abdal / uçan kuşa selam saldık / sevdik, oluklar boşaldık / cemi cümle bir sofrada / muhannetlik kalmayana.”

Süreya’nın sosyalist bir düşünceye sahip olup olmadığı tartışılsa da o kendini, demokrat aydın olarak niteler, çevresindeki yasakçı zihniyete dair her daim dizeler taşır kaleminde: “Bu hükümet / Pir Sultan’a pasaport vermiyor / Onu anladık / Yunus Emre’ye de / Basın kartı vermiyor / Onu da anladık / Ama bu hükümet / Ferman çıkarmış / Karacaoğlan’ı / Otobüse bindirtmiyor.”

BİREYDEN TOPLUMA ULAŞIR

Özdemir İnce, Süreya için, “Gözleri görmekten doymaz, kulakları işitmekle dolmazdı. Dünyaya nasıl bakılması gerektiğini, nasıl duyulması gerektiğini iyi bilir” der. Süreya bir şairi değerlendirirken şiire hayatını koyup koymadığını gözlemler. İşte bu nedenledir ki çocukluğundan gelen baskıları, dramı, açmazı şiirleriyle açmak ister. Bunu yaparken de bireyden yola çıkarak topluma ulaşır. 555K şiiri bunun en güzel örneğidir. Karanlık günlerin umuda açılan şiirdir 555K. Cemal Süreya, Neruda’nın deyimiyle sesinde pırıl pırıl bir güçle halka seslendiği dizelerdir bunlar: “Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya / Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya / Anamız çay demliyor ya güzel günlere / Sevgilimizse çiçekler koyuyor ya bardağa / Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız / Bu, böyle gidecek demek değil bu işler / Biz şimdi yan yana geliyoruz ve çoğalıyoruz / Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını / İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.”

Cemal Süreya’nın toplumsal duyarlığı yansıtan şiirleri belki bir elin parmakları kadardır ama Doğan Hızlan’ın deyimiyle birçok siyasal tavır onun şiirinde vurucu ve etkileyicidir. Bir bakarsın yüreksiz Bolu Bey’ini taşlar şiirinde bir bakarsın yasakçı bürokrasiyi: “Üç anayasa / ortasında büyüdün: / Biri akasya / Biri gül / Biri zakkum.”

Cemal Süreya için “Toplumdan uzak bir şairdi, Menderes’in şairlerindendi” dense de yaşadıkları, sürgünlüğü, yoksunluğu onu topluma ve toplumsal sorunlara duyarlı bir şair haline getirir. Toplumcu şairlerden tek farkı; slogansız, bağırmadan, imgeli dizelerle sosyal meseleleri irdelemesidir: “Belki de biraz geç rastladım sana / Ama her şey geç gelmiyor mu yurdumuza / 1929 buhranı bile geç gelmemiş miydi / Eksikliğe mi alışmışız, mutsuzluğa mı yoksa”

Unutmayalım ki aydın olmanın en büyük sorumluluğu, kendisini bulmaktır; Cemal Süreya da geç de olsa bu sorumluluğa erişmiş şairlerimizdendir. Darısı bu sorumluluğa erişmemiş aydınlarımıza…

 

*Cemal Süreya, “Sevda Sözleri” Yapı Kredi Yayınları 54. Baskı 2014 İstanbul

ÖNCEKİ HABER

8+1 taksicilerden UKOME binasına taş ve sopalı saldırı

SONRAKİ HABER

Şans oyunlarında bir tuhaf vergi indirimi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa