10 Ocak 2024 04:48

ABD "Filistin devleti" diyor, peki ya Filistinliler ne diyor?

ABD’nin Filistin devleti ve ‘ertesi gün’ senaryolarına hiç fikri sorulmayan Filistinliler ne diyor? Farklı Filistinli grupların temsilcilerine bu soruyu sorduk.

Fotoğraf: Jacek Boczarski/AA

Paylaş

Elif GÖRGÜ
İstanbul

İsrail’in, 7 Ekim Hamas saldırısı ardından başlattığı Gazze saldırıları dördüncü ayında devam ediyor. 70 bine yakın binanın yıkıldığı, 23 binden fazla Gazzelinin tüm dünyanın gözleri önünde katledildiği, sekiz bininin enkaz altında kayıplara karıştığı, on binlercesinin sakat ve yaralı, yüz binlercesinin evsiz bırakıldığı bir cehennemin ortasında ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken bir kez daha "Filistin devletinin kurulmasına bağlılığımız sürüyor" ifadesini kullandı.

Bu sözleri önceki gün ziyaret ettiği Birleşik Arap Emirlikleri’nde sarfeden Blinken, Suudi Arabistan, Ürdün, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye’nin İsrail saldırılarının yerle bir ettiği Filistin toprakları için ABD’nin yazdığı “ertesi gün senaryolarında” rol almalarını sağlamak için Ortadoğu turuna çıkmıştı. Blinken dün de, “Filistin devleti”nin baş düşmanı İsrailli yöneticilerle buluştu.

Peki, ABD’nin Filistin devleti ve ‘ertesi gün’ senaryolarına hiç fikri sorulmayan Filistinliler ne diyor?

Bu soruyu Filistinli Yazar ve Masar Badil (Filistin Alternatif Devrimci Yol Hareketi) Yürütme Kurulu Üyesi Khaled Barakat, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (DFLP) Dış İlişkiler Sorumlusu Fouad Baker ve Kudüs Ulusal Sendikalar Federasyonu Başkanı Suzan Tayseer Abdelsalam’a sorduk.

BARAKAT: ABD POLİTİKALARI FİLİSTİN DEVLETİNİ İMKANSIZLAŞTIRIYOR

ABD’nin “bağımsız Filistin devleti” söylemini gerici Arap rejimleri ile İsrail arasında normalleşme için kılıf bir slogan olarak kullanmaya başladığını hatırlatan Khaled Barakat’a göre, “İsrail’e Filistinlilerin haklarına en küçük şekilde bile saygı göstermesi için hiçbir baskı yapılmıyor. Bunun yerine, Gazze’deki soykırımını sürdürürken ve böyle bir devleti tamamen imkansız kılan ırkçı sömürge yerleşimlerini ve apartheid duvarını inşa etmeye devam ediyor, ‘İsrail’e her gün milyarlarca dolar göndermeye devam ediyor.”

Barakat, ABD’nin tarif ettiği Filistin devletini şöyle yorumluyor: “Aşağı yukarı bugün Batı Şeria’da yaşananlara benziyor: ABD ve İsrail çıkarlarına hizmet etmeye istekli, toprak ve kaynaklar üzerinde hiçbir egemenliğe sahip olmadan sivil işlevleri yönetmekle baş başa bırakılacak bir Filistin hükümeti. Filistin halkının ABD’nin politikaları ve uygulamalarıyla yaşadığı deneyim, ABD’nin bırakın Filistin halkının taleplerini karşılamayı, kendi iş birlikçilerini bile kabul etmeyeceğini gösteriyor”

"FİLİSTİNLİ GENÇ NESİLLER DİRENİŞİ DESTEKLİYOR"

Barakat’a göre ‘İki devletli çözüm’ bir yanılsama ve kastedilen ‘barış’ Filistin halkının özgürlüğü, geri dönüşü ve gerçek egemenlik taleplerini asla karşılamayacak. Barakat bu görüşünü şöyle açıklıyor: “Oslo’dan ve 1993’te sözde ‘barış sürecinin’ başlamasından sonra doğan bir Filistin nesli var. Bu nesil kendi topraklarında ve gözlerinin önünde her gün sefalet, hapis, öldürme ve yerleşimlerin genişlemesinden başka bir şey görmedi. Bu kuşak bugün Filistin silahlı direnişini ABD, ‘İsrail’ ve onların Filistinli iş birlikçilerinin elinde kalan tek seçenek olarak görüyor. Gazze’de bir başka gerçek daha var ki o da Filistinliler, özellikle de halk kesimleri ve mülteciler tarafından geniş çapta desteklenen bir Filistin silahlı direnişinin doğmuş olmasıdır. Bugün tüm anketler sadece direnişin desteklendiğini değil, onunla bağlantılı tüm siyasi eğilimlerin sendika seçimlerini, öğrenci seçimlerini kazandığını ve geniş halk kitlelerinin saygı ve hayranlığına sahip olduğunu gösteriyor. İsrail’in savaş suçları ve sözde ‘barış süreci’ yolunun başarısızlığı Filistinli gençleri silahlı direnişe itmekle kalmıyor, Arap gençliğinin odağını mezhep savaşlarından birincil çelişkiye ve temel göreve, yani Filistin’deki siyonist rejimi ‘nehirden denize kadar’ söküp atmaya kaydırıyor.”

"‘EMPERYALİZME KARŞI KÜRESEL İNTİFADA"

Barakat’a göre, “İsrail, soykırımına rağmen stratejik bir yenilgiye doğru ilerliyor ve Filistin, Arap emekçi sınıflarının ve dünyanın özgür insanlarının merkezi ve davası olmaya devam edecek”:

“Filistin’in bugün dünya siyasetinin tam merkezinde yer alması bir tesadüf değil, çünkü tüm bölge ve hatta tüm dünya bundan etkilenmektedir. Şu anda, sürgündeki ve diasporadaki Filistinlilerin geri dönüşleri ve özgürlükleri için mücadele etmeleri ve müttefiklerinin, destekçilerinin dünya çapında günlük gösteriler düzenlemesiyle mümkün olan küresel bir intifada var. Bu, emperyalizme, siyonizme ve gerici güçlere karşı koyacak yeni bir hareketin doğuşunun göstergesidir.”

"ANCAK LAİK, DEMOKRATİK BİR FİLİSTİN..."

Peki Barakat’a göre Filistin direnişinin hedefleri ne?

Şöyle yanıtlıyor: “Bugün Filistin’deki direnişin acil görevleri saldırganlığa son vermek, esirleri kurtarmak, Gazze kuşatmasına son vermek, Gazze Şeridi’ni tamamen özgürleştirmek ve Batı Şeria’yı özgürleştirmektir. Bunlar gerçekçi, devrimci acil hedeflerdir ve Filistin’in nehirden denize kadar tamamen özgürleştirilmesi ve siyonizmin bölgeden sökülüp atılması olan temel hedefimize doğru atılmış adımlardır. Son olarak, bize göre, yalnızca laik, demokratik bir Filistin tüm insanlar için gerçekten adil bir gelecek sağlayabilir.”

BAKER: ABD’NİN İSTEDİĞİ FİLİSTİN İLE FİLİSTİN HALKININ İSTEDİĞİ FİLİSTİN FARKLI

Fouad Baker da ABD’nin gerçek bir Filistin devleti istemediği konusunda hemfikir.

“İsrail ve ABD arasındaki yakın ilişki göz önüne alındığında, ABD’nin Filistin halkının istediği gibi bir Filistin devletini tanımayı kabul etmediği ve Filistin devletinin doğasından, başkentinden, sınırlarından, rolünden ve sisteminden bahsetmediği”ni vurgulayan Baker, kastedilen “İki devletli çözümde netlik olmadığı”na dikkat çekiyor:

“Doğal olarak, tam egemen bir Filistin devletini kabul etmeyecek ve bir Filistin ordusunun, limanının ya da havaalanının varlığına izin vermeyecektir. ABD’nin tek istediği, idari özerkliğe benzer, askerden arındırılmış ve egemenliği olmayan bir Filistin devletidir ve güvenlik yetkisi İsrail işgal devletine verilirken, yasa dışı İsrail yerleşimleri ve Yahudi Vatandaşlık Yasası’na dayalı İsrail apartheid sistemi korunmaktadır.”

“Elbette, Filistin halkının bir Filistin devleti kurma hakkını teyit ediyoruz” diyen Baker’e göre bu ancak üç koşul altında mümkün: Birincisi Filistin halkının kendi topraklarında kendi kaderini tayin hakkı, ikincisi İsrail apartheidinin kaldırılması ve üçüncüsü 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulundan çıkarılan 194 sayılı karar uyarınca mültecilerin evlerine geri dönmesi.

Baker’ın iddiasına göre “İki devletli çözüm terimini tanımadan, 4 Haziran 1967 sınırlarında bir Filistin devletinin kurulmasının gerekliliği konusunda Filistinliler arasında görüş birliği var. Çünkü çatışma, Filistinlileri yerlerinden etmek ve tüm tarihi Filistin topraklarını ve Lübnan, Suriye, Ürdün gibi bir dizi komşu ülkeyi işgal etmek isteyen siyonist proje ile...”

Baker, uluslararası bir Filistin konferansının toplanmasının gerekli olduğunu savunuyor: “Ayrıca, zorluklarla yüzleşmek için birleşik bir stratejik plan geliştirerek iç bölünmeyi aşan bir Filistin ulusal diyaloğunu da gerektirmektedir.”

"FİLİSTİN DEVLETİNİ ANCAK FİLİSTİN DİRENİŞİ KURABİLİR"

Ancak Baker’e göre de “İki devletli çözüm hakkında çok konuşulmasına rağmen, bu çözümün temelleri ve koşulları henüz tamamlanmamış değil”:

“Ve uluslararası toplum tarafından ciddi bir şekilde değerlendirilmemektedir, çünkü başkenti Kudüs olan bir Filistin devletinin kurulmasının ve mültecilerin 1948’de işgal edilen Filistin topraklarına geri dönmesinin mevcut siyonist varlığın sömürgecilik ve ırkçılık projesini derinden etkilediğinin farkındadır.

Filistinlilerin arzuladığı bağımsız, tam egemen Filistin devleti ancak ulusal direnişin kazanımlarının biriktirilmesi ve koşullarının işgalci İsrail devletine dayatılmasıyla elde edilebilir.”

"KİMSE AMERİKAN DEVLETİNİN NEZAKETİNE ALDANMASIN"

“Hiç kimse Amerikan devletinin nezaketine aldanmasın” diyen Filistinli Sendikacı Suzan Tayseer Abdulselam, “Vietnam’dan Sırbistan’a, Irak’tan Latin Amerika ülkelerine, Somali’ye, Afganistan’a, Ukrayna’ya ve Filistin’e kadar, Washington liderlikte başarısız oldu ve silah fabrikalarını işletmek ve daha büyük miktarlarda para kazanmak için siyasi kararı yönlendiren ‘Amerikan askeri sanayi kompleksinin’ etkisi altında savaşları ve yıkımı ateşlemeyi başardı ve bu kompleks Amerikan siyasi kararının gerçek ve temel itici gücüdür” diyor.

ABD’nin bu politikalarının “Ülkelerin yıkılması, tahrip edilmesi, parçalanması ve kaynaklarının tüketilmesi” sonucu yarattığını hatırlatan Abdulselam, ABD’nin “Siyonist barbarlığın ve Gazze’de işlediği insani suçun tüm gücüyle yanında yer aldı ve halka yönelik askeri saldırganlığın durdurulmasına karşı yaklaşık 3 kez veto kullandığına” da işaret ediyor.

Amerikan yönetiminin bir yandan barış ve Filistin devletinin kurulması için istekli olduğunu ilan ederken diğer yandan İsrail’in Gazze Şeridi’ni yerle bir ettiğine ve içindeki her şeyi yok ettiğine, 230 Amerikan uçağı ve 20 kargo gemisiyle İsrail’e askeri yardım taşıdığına ve İsrail’e silah taşımak için bir hava köprüsü açtığına dikkat çekiyor.

Üst düzey Amerikalı yetkililerin, Filistin yönetiminde değişiklikler yapılması amacıyla Batı Şeria’ya art arda ziyaretler gerçekleştirdiklerini de belirten Abdulselam, “Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’e yönelik saldırılarının ardından ABD Başkanı Joe Biden, Abbas’ın 2005’ten bu yana yönettiği Filistin yönetiminin yeniden yapılandırılarak Gazze’nin yönetimini Batı Şeria ile birleştirmesinin ardından çatışmalar sona erdiğinde Gazze’nin yönetimini üstlenmesini istediğini açıkça ifade etti. Ancak sorun Filistinli siyasetçilerin değişmesi ve yeni bir hükümetin kurulması değil, sorun İsrail hükümetinin politikaları” diyor.

Buna rağmen Abdelselam ABD’nin hâlâ İsrail’e baskı yapabileceğini ve Filistin yönetiminin ‘yenilenebileceğini’ düşünüyor: “İsrail’in birinci stratejik müttefiki olan ABD, Gazze, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü kapsayan bir Filistin devletinin kurulmasını kabul etmesi için Netanyahu Hükümetine baskı yapmalıdır. Bununla birlikte, Filistin yönetiminde teknokratik becerilere sahip ‘yeni kan’ eklenmesi ve Başbakanlık Ofisine daha fazla yürütme yetkisi verilmesi de dahil olmak üzere reform yapılması, devletin inşası için acil bir ihtiyaçtır.”

ÖNCEKİ HABER

Grev dahil her türlü eyleme hazırız

SONRAKİ HABER

Özak işçileri Meclis'e gidiyor: Sesimizi duymazlıktan gelenlere daha çok ses çıkaracağız

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa