9 Ocak 2024 22:58
/
Güncelleme: 23:00

Eğitim ve eğitimci: Kapitalist gölgede kaybolan değerler

Eğitim sistemi gelişmeye ve ilerlemeye yönelik düşünce sistematiğine sahip bireyler yetiştirmek yerine geleneklerine bağlı, var olana ayak uyduran bireyler yetiştirmeyi hedefliyor.

Eğitim ve eğitimci: Kapitalist gölgede kaybolan değerler

Fotoğraf: Joshua Hoehne/Unsplash

Hasan Mert ŞİMŞEK

Baran YILDIZ

ODTÜ

Toplum her gün kendini yeniden üretirken, bu yeniden üretim alanlarına iktidar ve temsilcisi olduğu burjuva sınıfı da kendi ideolojisini entegre etmek için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Bu üretim alanlarından biri olan eğitim de sistemi ayakta tutacak, sistemin geleceğini sağlama alacak ve devam ettirecek bir araç olarak kullanılıyor.

Bunu üniversitelerimizde eğitimin, sermayenin çıkarlarına hizmet edecek bir şekilde uygulanmasında görebiliyoruz. Gerek teknik bölümlerin sermayenin ihtiyacı olan alanlara yönelmesi, gerek araştırma görevlilerinin yine bu alanlar dışında bir bütçeye erişememesi, gerek de üniversite bütçelerinin teknokentlere ayrılması bu durumu apaçık ortaya koyuyor. Benzer şekilde MESEM projesiyle meslek lisesindeki öğrenciler, atölyelerde “yasal” çocuk işçiler olarak çalıştırılıyor. Güncel olarak bu okullarda kayıtlı öğrenci sayısı 1 milyon 33 bin ve bu öğrenciler, MEB’in deyimiyle “haftada 1 gün okulda teorik eğitim, 4 gün işletmelerde pratik eğitim”* alıyorlar.

ÜCRETSİZ EĞİTİM HAKKI YOK SAYILIYOR

Tabii müfredat kısıtlamaları ve atölye “stajları” sermayenin eğitime etkisinin sadece tekil örnekleri. 80'lerde dünya genelinde yayılan neoliberal politikaların etkisiyle başlayan özelleştirme furyasını eğitimde de görmek mümkün. İktidarla çıkar ilişkisi içinde bulunan sermaye grupları, tarikat ve dernekler sürekli özel okullar ve kurslar açıyor. Bu artışın yanında devlet okullarındaki eğitimin niteliği gittikçe düşüyor, nitelikli eğitim için özel okullar dışında seçenek bırakılmıyor.

Bunun üzerine, devlet okulları dahi özelleşmelerin bu derece büyümesinden kaçınamıyor. Okullarda temizlik, ders kitapları ve üniformalar özel firmalar tarafından karşılanıyor ve hijyen için aidat ve ek ücretler talep ediyor. Bu durum, parasız olması gereken eğitim hakkımıza ulaşmak için dahi toplumun büyük bir kısmının karşılamakta zorlandığı harcamalar gerekirken, eğitim artık üzerinden para kazanılmaya çalışılan bir alan haline getirilmişken toplumsal bir hak olan eğitimin varlığından söz edemediğimiz anlamına geliyor.

SERMAYE VE TERS YÜZ OLAN EĞİTİM

Eğitimin böylesine ticarileştirilmesi, beraberinde eğitimcinin de ticari bir araç olarak kullanılmasını getiriyor. Eğitimci toplumu yeniden üreteceği ve toplumda ilerlemenin öncüsü olacağı bir konumdan, olabildiğince az karşılıkla ve sıkı koşullarda neredeyse hiç kendi üretim alanı kalmayacağı kadar çalıştırıldığı bir konuma düşüyor. Maaş yetersizliği sebebiyle öğretmenlerin çok büyük bir kısmı borçlar içerisinde hayatını sürdürmeye çalışıyor. Kimi zaman dershanelerde çalışmak ve özel ders vermek, kimi zaman da öğretmenlik dışında ek meslekler yapmak zorunda kalıyor. Özel okullarda saatlerce ek mesaiye, mobbinge maruz bırakılıyor. Öğretmenlere yaz tatillerinde hak ettikleri ücreti vermemek için, yıllık sözleşmeler yerine yasalara uymamasına rağmen on aylık sözleşmeler yapılıyor, öğretmenler mevsimlik işçi gibi çalıştırılıyor. Öğrencilerden alınan ücretler de öğretmenlere ya da eğitime değil, okul sahiplerinin cebine giriyor.

Maalesef ki bu maddi koşullara göğüs gerebilen eğitimciler dahi yukarıda bahsettiğimiz toplumsal görevlerini yerine getiremeyecek durumda bırakılıyor. Okullara ÇEDES projesi kapsamında imamlar atanıyor, “Âdâb-ı Muâşeret” ve “Türk Aile Yapısı” gibi dersler ekleniyor; bunun karşısında “evrim” müfredattan kaldırılıyor. Eğitim sistemi artık değişime, gelişmeye ve ilerlemeye yönelik bir düşünce sistematiğine sahip bireyler yetiştirmek yerine geleneklerine bağlı, kabullenen, var olana ayak uyduran bireyler yetiştirmeyi hedefliyor. Bu şekilde okullarda, şirketlere iş gücü sağlayacaklar öğretilirken aynı zamanda da bu sömürü düzenine sessiz kalan bir nesil üretmeye çalışılıyor. Bu durumların hepsi bir araya geldiğinde, eğitimci sistem tarafından çaresiz bırakılarak mesleğini toplumdaki bireylerin potansiyelini gerçekleştirmesine yardımcı olacak bir araç değil, sadece kendi maddi ihtiyaçlarını gidermek için kullanacağı bir araç olarak görüyor. Eğitim de artık sermayenin söz sahibi olduğu bir yer olunca öğretmenlerin konumu toplumda gelişim ve ilerlemenin önünü açacak kişiler olmaktan çıkıyor. Patron, öğretmen emeğini ne kadar ucuza alabileceğini önceliyor.

Bu durumlarla eğitimin piyasalaşması, eğitim fakültesi öğrencilerini doğrudan etkiliyor. Bu konuyla ilgili İngilizce Öğretmenliği 2. sınıf bir arkadaşımıza öğretmenliğin durumu VE geleceklerine dair görüşlerini sorduk. Türkiye’de öğretmenliğin bir değeri kalmadığından, görevlerinin hakkını vermek isteyen öğretmenlerin okullarda sindirildiğinden bahsederek konuşmaya başladı. Özel okullara hayallerle giren yeni öğretmenlerin, verilen iş yüküyle “bir yılda on yıl” yaşlandıklarını ve özel okullardan devlet okuluna geçenlerin de eğitime verdiği değeri çoktan kaybetmiş olduğunu söyledi. Ona “Öğretmenlik yapmak istiyor musun?​” dediğimizde “Öğretmenlik maden işçiliğine benzer bir yıpratma yaratıyor. Peki ne için? Ay sonu 25 bin maaş, bilemedin 27-28. Bunun 20’si zaten kiraya gidecek” şeklinde cevap verdi. Arkadaşlarının çoğunun da benzer düşündüğünü, çoğu eğitim öğrencisinin alternatif bir meslek aradığını bizlerle paylaştı.

TOPLUM YARARINA DEĞİL SINIF ÇIKARINA

Aynı soruları yönelttiğimiz bir başka eğitim öğrencisi “Özel sektörde öğretmenlerin çok sıkı çalıştırıldığını duydum. Devlette de toplumun öğretmenlik mesleğini günümüzde çok değersizleştirdiğini düşünüyorum” diyerek öğretmenliğin güncel durumu hakkında görüşlerini özetledi. Gelecekte öğretmenlik yapmak istemediğini, daha çok alternatif bir seçenek olduğunu söyledi. Nedenini sorduğumuzda ise öğretmenlikle gelen iş yükü ve baskıları öncelikli sebepler olarak verdi. Çevresindeki eğilimler üzerine ise “Çoğunluğu ya kararsız ya da öğretmen olmak istemiyorlar diye gözlemledim” yorumunda bulundu.

Öğretmenlik bir toplumun ilerlemesi, kendini var edebilmesi yolunda en etkili mesleklerden biridir. Ama burada da bahsettiğimiz birçok sebepten dolayı eğitim fakültesi öğrencilerinin giderek artan bir kısmı da öğretmen olmayı istemiyor. Birçok alan gibi eğitim de toplum yararına değil bir sınıf çıkarına kullanılmaya başlandığından öğretmenlerin de sömürü düzeninden nasibini aldığı bir gerçek. Fakat asıl gerçek şu ki bunun üstesinden gelmek bizim de elimizde. Fakültelerimizde bizlere yaşatılan bütün baskılarla, yasaklarla ve yetersizliklerle mücadele etmek için birleştiğimiz gibi şimdiden geleceğimiz için de birleşmeliyiz.

“Güzel günler gelmez bize, biz güzel günlere yürümedikçe!”**

*https://meslegimhayatim.meb.gov.tr/egitim/mesleki-egitim#:~:text=Mesleki%20e%C4%9Fitim%20merkezi%20%C3%B6%C4%9Frencileri%20haftada,ilgili%20mesle%C4%9Fin%20%C3%B6%C4%9Frenimine%20elveri%C5%9Fli%20olmak

**İşçi B'nin Hikayeleri                 

Evrensel'i Takip Et