Baskıları gömdük sıra soruşturmalarınızda!
ODTÜ’den Boğaziçi’ne, Hacettepe’den Çukurova’ya gerçekleşen baskı ve saldırılar iktidarın öğrencileri daha kötü koşullara mahkûm edebilmesini garantilemek için gerçekleştiriliyor.
Fotoğraf: Evrensel
İrem Hazal KELLECİ
ODTÜ
“Baskıları gömdük! Toprakları bol olsun.” ODTÜ bileşenleri geçtiğimiz haftayı bu cümleyle kapatmıştı. Öğrenciler atanmış rektörün hem öğrencilere hem de topluluk bileşenlerine gerçekleştirdiği baskılara karşın “Sansürleniyoruz, Soruşturuluyoruz! Baskıları Gömüyoruz!” diyerek buluştu. Bileşenler gerçekleştirdikleri gömme töreninde teker teker kendilerine yönelik tüm kısıtlama, sansür, yasak ve soruşturmaya dair sembolik bir objeyi gömdü.
Öğrenciler “uzaklaştırma cezası” ile, topluluklar “kapatılma ve sansürlenme” ile tehdit edilse de #baskılarıgömüyoruz töreninin katılımı ve coşkusu epey yüksekti. Hafta boyunca soruşturmaları birlikte takip eden öğrenciler bunca tehdit ve baskıya rağmen kitlesel bir şekilde göğüslediler süreci. “Bir kişi daha eksilmeyeceğiz”, “İnsanca yaşamak istiyoruz” demenin dahi rektörlük tarafından “suç” sayılacak noktaya gelmesi; en temel gösteri/protesto/dilekçe gibi haklarının ihlal edilmesi hem öğrencilerin hem de akademisyenlerin harekete geçmesinde etkiliydi.
OVP’NİN EĞİTİM GASPI ATANMIŞLARIN SALDIRISIYLA GARANTİLENİYOR
Dönemin başından beri birçok öğrenci okulun yemekhane, ulaşım, beslenme ve psikolojik destek hizmetlerinin yetersizliği sebebiyle eğitim haklarını güç bela görebiliyor, çaresizliğe sürükleniyor ve sürekli bir gelecek kaygısı içine hapsoluyor. Bugün bu çerçevede gerçekleşen dilekçe kampanyasının dahi bu denli hedefe konulması temel haklarımızın ahvali için bir eşik noktası olarak duruyor. Geçtiğimiz aylarda açıklanan ve Genç Hayat’ın sayfalarında da sıklıkla gündem ettiğimiz ekonomide Orta Vadeli Program da nereye doğru gittiğimizi gösteriyor. Yeni programda bütçenin devlet kamu harcamalarında kısılacağı açıkça belirtiliyor. Bu da yüksek öğrenim için kurulmuş üniversitelerimizde eğitim ve öğrenime devam edebilmemiz için sağlanması gereken yemekhane, yurt, ring vb. hizmetlere ya da laboratuvar ve ders ekipmanlarına harcanması gereken bütçenin daha da kısılacağı anlamına geliyor. Bugün yaşadığımız her koşulun kötüleşmesinin “planlandığı” Orta Vadeli Program ile ilan ediliyor. Bütçe bugün tarikatlara, patronlara ayrılırken öğrenciye her sene daha kısıtlı bütçe ayrılıyor. Bugün ODTÜ’den Boğaziçi’ne, Hacettepe’den Çukurova’ya gerçekleşen bütünlüklü baskı ve saldırılar da iktidarın öğrencileri daha kötü koşullara mahkûm edebilmesini garantilemek için gerçekleştiriliyor. Bütçenin sermaye ve tarikatlara peşkeş çekilirken öğrencilere harcanmamasına karşın biriken öfkeyi ve mücadeleyi en hızlı bir şekilde dağıtabilmenin derdiyle gerçekleştiriliyor. Bugün hakları için dilekçe kampanyası ören ve insanca yaşama talebi için birleşen öğrencilere soruşturma ve sansür sopası gösteriliyor.
SİSTEMATİK BASKILARIN KARŞISINDA BİRLEŞEBİLECEĞİMİZ HER ALAN MÜCADELEMİZİN BİR PARÇASI
Üniversite öğrencilerinin temel haklarına yönelik “saldırılar” olarak ifade ettiğimiz karar ve uygulamalar kimi zaman alenen ve hızlı kimi zaman uzun vadeli politikalara uygun olarak sessiz ve zamana yayılmış bir biçimde hayata geçiriliyor. Dolayısıyla farklı adımlara yönelik gelişen tepkilerin düzeyi ve araçları, saldırılara karşı “tek tek” mücadele etme hedefiyle kurulup dağılan, istikrarsız, elinden alınmaya çalışan hakkı “korumakla” sınırlı birlikteliklerin dayanma gücü oranında gelişiyor. Dolayısıyla kendi sınırını en başından çiziyor. Böylelikle bu yolla dün kazanılan bir hakkı korumak da, yeni saldırıları önleyebilecek türden bir güç olmak da zorlaşıyor.
Örneğin bir yönetmeliğe karşı ya da açılan soruşturmaya karşı birleşen öğrencilerin; okula ve işleyişe dair herhangi bir saldırı olmadan da birleşebileceği alanlar seyrek gelişebiliyor. Oysa bu alanlar ortak bir hedef doğrultusunda yan yana gelen öğrencilerin birlikte tartışıp karar aldığı her alan olabilir.
Çünkü bütünlüklü bir şekilde gelen antidemokratik uygulamaların, tek adam yönetiminin tepeden bizlere dayattıklarının karşısında kendi istek ve ihtiyaçlarımız çerçevesinde belirlediğimiz kararların alınabileceği alanlar bu şekilde sağlanabilir. Bugün ODTÜ’de bu alanların esas ayaklarından birini topluluklar oluşturuyor. Ortak bir ilgi, hobi ve faaliyet için birleşen öğrencilerin kendi kararlarını alabileceği bir zemine doğalından sahip. Dolayısıyla atanmışların baskı ve yasaklarının karşısında ilk elden harekete geçen, buluşan yerler topluluklar oluyor.
Dolayısıyla, toplulukların mücadele süreçlerindeki rolünü belirleyen de tam olarak bu durum. Tüm üniversitelileri etkileyen karar ve saldırılar karşısında ortak bir mücadelenin örgütlenebilmesi adına, kendi hafızasıyla, birikimiyle hareket edecek, taleplerin kazanılması, ilerletilmesi ve saldırıların önlenmesi için kendi faaliyetindeki istikrarıyla mücadelede “kalıcı bir birlik” olma ihtiyacını iç içe geçirebilecek yerlerden birini doğal olarak topluluklar oluşturuyor. Kalıcı ve istikrarlı bir birlik olmak adına toplulukların rolü böylelikle açığa çıkıyor.
BÖLÜM VE SINIFLARDA BİRLEŞİRSEK ETKİMİZİ GENİŞLETEBİLİRİZ!
ODTÜ’de deneyimlerimiz bir yandan da sınıf/bölüm toplantılarında buluşarak taleplerimiz doğrultusunda kararlar aldığımızda etki alanımızın genişlediğini gösteriyor.
Örgütlemeyi hedeflediğimi eylem planları bu şekilde kitleselleşiyor. Bunlar dışında Genç Hayat’ın geçmiş sayfalarında da yer verdiğimiz SBKY öğrencilerinin kurdukları temsilcilik yine #baskılarıgömüyoruz sürecinin en geniş katılımlı gerçekleşen toplantılarından birini alan ve seremoniye de rengini de gücünü de veren alan oldu. SBKY öğrencilerinin; Biyolojik Bilimler, Matematik, Tarih bölümü öğrencilerinin deneyiminden aldıkları birikimle inşa ettikleri temsilcilik de bugün yine gençlik hareketinin birikimini zenginleştirdi. Örgütlenen hattı en geniş kesimlerle tartışabildiğimiz ve kitleselleşmeyi bu şekilde başarabildiğimiz alanlardan biri oldu.
Tablo gösteriyor ki üniversitelerde atanmış rektörlerin baskıları yeni yılda giderek artacak ve 2024 bunun karşısında örgütlenen direnişlerin yılı olacak. Bize düşen de bu direnişlerin örüldüğü her alanı bulmak, yaratmak ve büyümek oluyor.